Medine Vesikası İsrail’e Yardımı Yasaklıyor!

Medine Vesikası İsrail’e Yardımı Yasaklıyor!

Hz. Peygamber’in aleyhisselam insanları İslam’a davetinin ikinci kısmı olan açıktan davetle birlikte Mekke müşriklerinin Müslümanlara gösterdiği zulüm artmış, şehrin halka açık meydanlarında gücü zayıf Mü’minler öldürülesiye şiddet görmeye başlamışlardı. Mekkeli müşriklerin bu tutumu karşısında Hz. Peygamber aleyhisselam çareyi önce inananları Habeşistan’a hicrette bulmuş, kendisi de bazı Müslümanlarla birlikte Mekke’de kalmaya devam etmişti. Azılı müşriklerin, Mü’minlere dinlerini özgürce yaşayabilme olanağı vermemesi üzere Hz. Peygamber aleyhisselam hicret etmeye karar vermiş ve ashabına o zamanlar ismi Yesrib olan Medine şehrine gitmelerini söylemişti. Kendisi de uzun ve zor bir yolculuktan sonra Medine’ye coşkulu bir sevinç içerisinde ulaştı. Medine, herhangi bir yöneticisi olmaması yani otorite boşluğundan dolayı oldukça faydalı ancak içerisinde birçok halkın bulunmasından dolayı zor bir şehirdi. Hz. Peygamber’i bekleyen en önemli hususlar; Medine’de bulunan gayri müslim toplumla izlenecek yol, uzak diyardan gelen Müslümanlar ile bu şehirdekilerin kaynaştırılması ve devamlı şehrin yakınlarından geçerek ticaret yapan Mekkeli müşrikler.

Medine şehrinde hem Araplar hem de yahudiler arasında olsun hukukî birlik oluşturulamamış, insanlar kendi kabile reislerinden başka hiçbir siyasî otorite tanımamışlardır. Bu sebeple Medine toplumunda belirli kurallara dayalı yasalar mevcut değildi. Herhangi bir durumda seçilmiş olan hakemlerin verdiği kararlar sadece onların kişisel görüşlerine ya da müphem birtakım geleneklere dayanıyordu. Hz. Peygamber aleyhisselam Akabe Biatleri’nden itibaren Medine’de İslam toplumunu daha önceden tahdîs etmeye çalışmışsa da şehirde henüz tam bir dayanışma söz konusu değildi. Bu yüzden şehirde yaşayan herkesin görev ve sorumluluklarının belirlenmesi, yahudilerle anlaşılması gerekiyordu.[1] Hz. Peygamber aleyhisselam şehre ilk geldiğinde bölünme olmaması adına ilk iş olarak Ensar-Muhacir kardeşliği tesis etti. Ancak Medine’de yahudiler de bulunduğu için onları da içine alan bir yönetim sisteminin kurulması zarureti vardı.  Hz. Peygamber aleyhisselam bu konuda hem sahabesinin hem de Müslüman olmayan komşularının görüşlerini alarak onlarla bir durum değerlendirmesi yaptı. Hep birlikte Enes b. Malik’in evinde toplanarak bir şehir-devleti oluşturulmasını kararlaştırdılar. Bu akit ilk İslâm Devleti’nin anayasası olmasının yanı sıra aynı zamanda yeryüzünde bir devletin ortaya koymuş olduğu ilk yazılı anayasa olma özelliğine sahiptir. Salon’un (M.Ö. 640-558), Atina Şehir Devleti’nin idare meclisinde bir üye olması dolayısıyla yazmış olduğu hükümler de önceden var olan anayasayla ilgili bazı değişiklik önerilerinden oluşmaktadır. Bu öneriler sonradan uygulansa da bunların yazılı olup olmadığı hakkında bilgimiz yoktur. Bununla beraber tüm mezkûr önerilerin anayasanın hepsini kapsamadığı kesindir. Benzer şekilde Konfüçyüs’ün (M.Ö. 551-419), Aristo’nun (M.Ö. 384-322) ve onun Hindistanlı çağdaşı Kotilya’nın eserleri hiçbir şekilde kendi ülkelerinin anayasaları olmamış ve yürürlüğe konmak üzere kanun haline getirilmemişlerdir.  Bu eserler daha ziyade şehzade ve prensler için öğüt kitapları olarak ortaya çıkmıştır. Aristo’nun ünlü “Atina Anayasası” ise Atina’nın artık bir şehir-devlet olmaktan çıktığı ve Aristo’nun da artık sözü dinlenir bir bilge ya da hükümdarın danışmanı sıfatı taşımadığı bir dönemde hazırlanan nasihatler manzumesi nevinden bir tarih kitabından başka bir şey değildir.[2]

Medine’de yaşayan Müslümanlar, yahudiler ve müşrik Araplar arasında hicretten kısa bir süre sonra Hz. Peygamber’in önderliğinde hazırlanan Medine vesikası, orijinal metninde kitap ve sahife adlarıyla, kaynaklarda ise muvâdaa (موادعة) ve muahede gibi isimlerle anılır. Türkçe literatürde “Medine vesikası, Medine sözleşmesi, Medine anayasası” şeklinde adlandırılmaktadır.[3] Antlaşmalar Hz. Peygamber’in hayatında önemli bir rolü oynar. Hem devlet hem de toplum için etkisi büyük olan bu antlaşmaların bazı faydaları/gayeleri şunlardır;

a) Devletin varlığını kabul ettirmek ve itibarını korumak,

b) Devlet içinde sulhu temin etmek,

c) Komşuluk münasebetlerini temin etmek,

d) Harbin yapılmasını önlemek.

Hz. Peygamber’in aleyhisselam Medine’deki en önemli inisiyatifi, “Eski Yesrib”in geri dönüşü olmayan bir şekilde sona erdiğini ve “Yeni Medine’nin belirli anayasal temeller üzerinde doğduğuna dair çok önemli bir beyan oluşturan sahifeyi hazırlamasıydı. Sahife, temel tanımları, yetkilendirmeleri ve yargı kurallarını konu edindiğinden Medine’nin anayasası olarak kabul edilir. Aynı zamanda şehrin kabile yapısı ve demografik durumu hakkında derin bir farkındalık aksettiren sosyal bir sözleşmedir. [4]

Enes b. Malik’in ebeveyninin evlerinde yapılan toplantı sonucu muhtelif konularda ittifakla tespit edilen hüküm ve esasların yazıya geçirilmesi kararlaştırıldı. 47 başlıktan oluşan metin, sözleşmedeki 12, 25, 36, 37, 45. (veya 12, 20, 25, 36, 45) maddelerin ihtiva ettikleri ikişer konu sebebiyle ayrı birer hüküm sayılırsa 52 maddeye ulaşmaktadır. Ne olursa olsun, bu anayasa ile İslam hayatında yeni bir çığır açılmış oldu ve böylece dünyevi işlerde harmanlanan manevi hayat, İslam’a özgü yeni özelliği ortaya çıkardı. Kırk yedi madde ve genelde iki bölümden oluştuğu kabul edilen vesikanın ilk yirmi üç maddesi (1-23) Müslümanlarla, geriye kalan maddelerse (24-47) yahudilerle ilgilidir. Vesikanın bütün maddelerine bakmak bu yazı için konu dışına çıkmak olduğundan, vesikanın İslam toplumu için ifade ettiği bazı ders ve öğütlere işaret edelim;

a) Başından itibaren İslam toplumunun anayasal temeller üzerinde kurulması; Vesikayı ele alırken şunu söylememiz gerekir. İslam toplumunun ortaya çıkışı, devletin ana yapıları üzerinde gerçekleşmiştir. İslam ahkâmı, her yönüyle sağlam toplumsal bir yapı doğrultusunda ortaya çıkmıştır. Bunun en büyük delili bu belgedir.

b) Rasulullah’ın yahudilere adaletle muamele etmesi; Hz. Peygamber aleyhisselam şehirde bulunan “halkı sürmek veya soykırım yapmak” yerine onlarla antlaşma yapmıştı. Eğer bu halk hile ve tefrika işlerine girmeseydi belki de bu antlaşma meyvesini verecek ve onlarda birlikte yaşamaya devam edeceklerdi.

c) On birinci maddeyle aktarılan, Müslümanların bütün şikâyet, anlaşmazlık ve çatışmalarında, adil bir hakem olan Allah’ın şeriatı ve onun hükmünden başkasına müracaatın caiz olmadığını gösteriyor. Bu adil hakem Allah’ın kitabı ve Rasulü’nün sünnetidir. Müslümanlar, sorunları olduğunda bu kaynağa yöneldiklerinde mutlaka çözüm bulacaklardır.[5]

d) Müminlerin birbirlerine yardım edici, zalimlere karşı ise onurlu ve dik olması gerektiği; 14. madde de aktarılan “hiçbir Mü’minin bir kâfir için öldürülmeyeceği ve bir Mü’min aleyhine hiçbir kâfire yardım edilmeyeceği” kuralı ile Mü’minler kendilerine zulmeden bir topluluğa karşı asla iyimser olmayacak ve yardım etmeyecektir. Bu mezkûr madde bugün inanan ve hatta inanmayan, sırf belli bir yerde yaşadığı için öldürülen insanlara zulmetmeye devam eden israil devletine yardım edilmemesi gerektiğini bizlere bildirmektedir. Unutulmamalıdır ki Mü’minler birbirlerine destek vermeleri sonucu insanlığın tanıdığı en görkemli medeniyeti insanoğluna sunmuşlardır. Mü’minler aleyhine kâfirlere, lafzen, madden ve manen yardım eden herkes bu kuralı yani inanan bir birey olmanın gereğini çiğnemiştir. Ayrıca bu maddenin yahudilerle imzalanan bir anayasa içerisinde bulunması ve bugün de son derece şiddetli zulümleri yine yahudilerin yapıyor olması da dikkate şayan bir mevzudur.

 


[1] Adem Apak, Ana Hatlarıyla İslam Tarihi (İstanbul: Ensar Yayınları, 2022), 1/251.

[2] Muhammed Hamidullah, İslam Peygamberi (İstanbul: Beyan Yayınları, 2021), 167-168.

[3] “Medine Vesikası”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi (Ankara: TDV Yayınları, 2019), 212-215.

[4] Wadah Khanfar, İlk Bahar, çev. Mehmet Yuşa Solak, Hasan Hacak (İstanbul: Vadi Yayınları, 2020), 229.

[5] Ramazan el- Bûtî, Fıkhu’s-Siyre, çev. Atik Aydın (İstanbul: Dönem Yayınları, 2021), 193-194.

YAZAR BİLGİSİ
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.