MAVERADAN MACERAYA- Zalimlerin Canı Cehennem’e! – ilkadim DergisiMAVERADAN MACERAYA- Zalimlerin Canı Cehennem’e! – ilkadim DergisiMAVERADAN MACERAYA- Zalimlerin Canı Cehennem’e! – ilkadim DergisiMAVERADAN MACERAYA- Zalimlerin Canı Cehennem’e! – ilkadim DergisiMAVERADAN MACERAYA- Zalimlerin Canı Cehennem’e! – ilkadim Dergisi

MAVERADAN MACERAYA- Zalimlerin Canı Cehennem’e!

MAVERADAN MACERAYA- Zalimlerin Canı Cehennem’e!

Değerli İlkadım Dergisi Okurları,

2020 Yılı Olimpiyat ateşi yakıldığında Antalya’da deniz suyu sıcaklığı 29 dereceyi gösteriyordu. Turizm gelirlerinde bir sıçrama ve Japonya’ya uğurlanan kafilemizden madalyalar beklerken ajanslardan Anadolu’nun farklı bölgelerinde yangın haberleri geçti. Her şey güzel olacak diye iktidar olma hırsı ile gözlerini kan-kin-nefret ve fitne ateşi bürümüş şehir eşkıyası tarafından 44 vilayetimizin 191 farklı noktasında bulunan ormanlarımızı yakmaya yönelik eş zamanlı bir ateş emri verilmişti.

Üstelik bu hainler ve yeminli Türkiye düşmanları, sosyal medya vasıtalarıyla sanal âlemde, adına algı denilen yalan salgını ile küresel iklim değişikliği, piknik yapanların ihmali, ilgili kurum ve kuruluşların yetersizliği, tedbirlerin zamanında alınmadığı ve mevcut iktidarın beceriksizliği üzerinden hedef saptırıyorlardı. Nasreddin Hoca merhumun diliyle hırsız ve arsızların hiç mi suçu yok diyenlerin sesleri bastırılmaya çalışılıyordu.

Öte yandan yangının ortasında kalan asırlık ağaçlar ve kızılçamlar, kovuğundan ve dallarından kaçışan arılara, uçuşan kuşlara, çığrışan hayvanata, çaresiz karıncalara ve haşereye adeta tek tek yalvarıyordu: “Gayri dayanamam ben bu hararete. Ya beni de götür ya sen de gitme. Allah’ın aşkına yakma çıramı. Ya beni götür ya sen de gitme!”

Lakin ocaklarınıza ateşler yağsın diyen FETÖ ile ormanlarımızı yakan PKK aynı amaçta birleşmişler, demokrasi mabedindeki musalla taşlarının (!) söküleceği anlaşılınca bize yar olmayan vatan ya da orman yanarsa yansın deyip birlikte ba’de harab-ül Basra teranesi yiyorlardı. Bilmiyorlar ki; bu ülkenin Bülbül’leri ve Şahin’leri vardı! Bu milletin arşa yükselen makbul duaları ve feryatları vardı: Zalimlerin canı Cehennem’e!

Farsça bir kelime olan ateş; ısı, ışık, meşale ve aydınlık demektir. Süleyman Çelebi merhumun Osmanlıca olarak telif ettiği Vesiletün Necat isimli eserindeki ‘’Ger dilersiz bulasız oddan necat. Aşk ile derd ile edin es-salât’’ şeklindeki beytinde geçen od, ateş anlamındadır. Ateş mecazda kin, şiddet, nefret, hırs, acı, tehlike, felaket, hasret, üzüntü, aşk ve heyecan demektir. Ateş olmayan yerden duman çıkmaz. Münafıklar ortalığı ateşe verse de o ateş duman vermez. Âşıklar arasında ateş bacayı sarmış ise nikâh şarttır. Ateş ile barut bir yerde durmaz. Ateşin şakası olmaz. Ateş düştüğü yeri yakar. Korkaklar ateş olsa, cirmi kadar yer yakar. Ateş kes ilan etmek çözümü savaşta değil barışta aramayı beyan etmektir. Ateşin çiçeği ve böceği vardır. Anadolu ateşi başka, Rum ateşi başkadır. Enflasyon döneminde her şey ateş pahasına satılır. İktidar olmak, ateşten gömlek giymektir.

Aşk bizim ateşimiz, toprak/vatan bizim anamız, devlet bizim babamız, millet bizim atamızdır. Nar; Allah’ın en-Nur ism-i şerifinin bir tecellisidir. Zira; Kur’an-ı Kerim’in bir ismi de Nur’dur. Peygamberimiz, kıyametin kopacağı günler yaklaştığı zamanlarda tevhide dayanan dini inancın /İslam’ın ve iman cevherinin bir avuç kor gibi olacağını haber vermiştir.

Nar; yardır, hardır, hararettir. Nar deyince aklımıza çarşıdan aldım bir tane eve geldim bin tane diye bilinen meyve gelir. Oysaki nar; ateştir, taştır, azaptır, gazaptır, cezadır. Nar; Cehennem’dir, Cahim’dir, Haviye’dir, Hutame’dir, Sair’dir, Sakar’dır, Leza’dır, Harik’tir, Veyl’dir. Hacı Bektaş Veli’ye göre hararet nardadır, sacda değildir. Nar mecazda akıldır, reydir ve görüştür. Nar ile nur aynı köktendir. İnsana nar da lazımdır nur da. Kur’an-ı Kerim’de 145 ayette geçen nar kelimesinin 118 tanesi Cehennem ateşi anlamındadır.

Nar; fitnedir, alevdir, közdür. Nar, İbrahim için serinlik ve esenliktir. Nar; Sam’dır, Semum’dur, ateş savuran sıcak bir rüzgârdır, uzun kış gecelerinde saz çalan ayazdır, Hamim’dir, kaynar sudur, Maric’tir, alevdir. Allah, zulüm ve azgınlıkları ileri boyutlara varan, insan onurunu hiçe sayıp toplumun huzurunu bozan geçmiş milletleri su, rüzgâr ve taşlarla helâk ettiği halde ateşle cezalandırmamış, Hz. Peygamber de âhirette Cenâb-ı Hakk’a mahsus olan bu ceza şeklinin dünyada savaşta bile uygulanmasını yasaklamıştır.

Nar; sahirdir, kahirdir, tahirdir ve mahirdir. Onsuz hayat olmaz. Ne var ki; ateşin kıvılcımı, közü, dumanı, rengi, yanarken çıkardığı ses türlü efsanevî anlatımlara yol açmış, bu nitelikleriyle ateş; bakıcılık, falcılık ve büyücülük için bir araç olarak kullanılmıştır. Nar, cindir, candır, İblis ve Şeytan’dır. Şeytanın da içinden geldiği cin taifesi çok kızgın, dumansız ateşten diğer bir ifadeyle yalın bir alevden yaratılmıştır. Ateşe tapınanlar aslında Şeytana tapınmaktadır. Hz. Peygamber’in doğumu esnasında sönen ateş, resmî dini Mecusilik olan Sâsânîler’in sönmeyen ateşi idi. Sihler, dedesinin kabir ziyaretinde mezarı başında mum yakanlar, ormanlarımızı ateşe verenler, kendilerini Ateşin Çocukları diye tanımlayan asi, adi ve hain nesil bunların kalıntılarıdır.

İslâm dininde, ateşe tapınma haramdır. Allah Teâlâ’nın Hz. Musa (as)’a Sina Dağında bir zeytin ağacı üzerinde ateş şeklinde tecelli etmesi vahye muhatap olacak peygamberi göreve hazırlamak amaçlıdır. Rağıb el-İsfahânî, Kur’ân-ı Kerîm’de ateşin üç şekilde kullanıldığını belirtir. Bunlar; ısı ve ışık kaynağı olan ve duyu ile algılanan tabii ateş, mutlak manada hararet veya cehennem ateşi ve fitne kazanı gibi kaynayan bozguncu siyasetten kinaye olarak kullanılan harp ateşidir. Ateş, ısıtma ve aydınlatmayı sağlayan ilâhî bir nimet, aynı zamanda Allah’ın fiil ve kudretini belgeleyen bir delildir. Ateşin yakıcılığı ilâhî kudretin mutlak kontrolü altındadır. Nitekim Allah’ın emriyle Hz. İbrâhim’i yakmamıştır. Hadislerde ateş (nâr) genellikle cehennem ve azap anlamında kullanılmış; ashâbü’n-nâr, ehlü’n-nâr, azâbü’n-nâr, fitnetü’n-nâr ve ebvâbü’n-nâr gibi deyimler oluşmuştur.

Peygamberimizin ifadesiyle nar; Akabe’dir, Süradik’tir, Bülüs’tür, hüzündür, kodestir, Hebheb’dir, Lemlem’dir, Kallut ve Saud’dür.

Kur’an-ı Mübin’de 77 ayette geçen Cehennem, Sırat köprüsü altında, hayırsız ve uğursuz münkir, münafık, zalim, keferenin buluşacağı cezaevidir, derin bir kuyudur, yalancıların helak çukurudur, uçurumdur. Cehennem’in yedi kapısı vardır. Yani; kişiyi Cehennem’e götüren kebair de yedidir. Bunlar; şirk, sihir, katl, yetim malı, faiz, iftira ve savaştan kaçmaktır. Hutame, Allah’ın yüreklere kadar tırmanan tutuşturulmuş ateşidir ki; yürekleri sarıp hoplatan ateşli kaygıdır yani vicdan azabıdır. Leza, halis bir ateş olarak bedenin uç organlarını söküp koparır. Sakar, kefereyi ufalar, toz eder. Sair, münkirlerin yüzünü yalar, derilerini üter.

İnsanın mükellefiyet organları gönü, gözü, kulağı, dili, burnu, kalp ve tenasül uzvudur. Bu azalar Cennet veya Cehenneme giriş yollarının kapılarıdır. Peygamber Efendimiz; eline, diline ve beline sahip olanlara Cenneti müjdelemiştir. Cehennemin birinci tabakasında günahkâr müminlerin bir süre kaldıktan sonra buradan çıkarılacağı, yedinci tabakada ise münafıkların azap göreceği, ikinci tabakadan itibaren de Yahudilerin, Hıristiyanların, Sâbiîlerin, ateşe tapanların ve müşriklerin cezalandırılacağı haber verilmiştir.

Zalimler için yaşasın Cehennem! İyi ki varsınız Hazene-i Cehennem, Malik ve Zebaniler! İyi ki varsın ilahi adalet!

YAZAR BİLGİSİ
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.