LA HAVLE-Tükenmeyen Bir Hazine Kanaat

LA HAVLE-Tükenmeyen Bir Hazine Kanaat

Kanaat; insanın elinde bulunanla yetinmesi, daha fazlasını arzu etmemesi, kısmetine râzı olmasıdır.

Kanaat; insanın tamahkâr olmama hâlidir. Göz tokluğudur, gönül tokluğudur. İçinde bulunduğu her hâle şükürdür kanaat.

Kanaat sahibi insan; azla yetinir, elinde bulunanla iktifa eder. İsraf etmez, isyan etmez. Rabbinden başka kimseye el açmadan, elinde olanlarla yetinmeyi bilen insan, mutlu insandır.

Halka sultanlar gibi altın dağıtıp, ihsânlarıyla fakirleri zengin ederken, kendi evinde yatağı hasır, yiyeceği arpa ekmeği olan, âlemlere rahmet olarak gönderilen gönüller sultanı Rasûlullah aleyhisselam Efendimiz buyuruyorlar ki:

– “Müjde o kimseye ki, İslâm hidâyetine ulaşmış, kendine, geçimine yetecek kadar (nimet) verilmiş ve buna kanaat etmiştir.” (Müslim, Tirmizî)

Rabbimizin biz kullarına ihsan ettiği nimetlerin içerisinde şüphesiz ki en kıymetlisi İSLÂM nimetidir, İMAN nimetidir. Her şey onunla güzel.

İslâm nimetinin yanında, kendisinin meşru ölçüler dairesinde geçimine yetecek kadar verilen diğer nimetlere de kanaat eden kimseyi müjdeliyor Efendimiz.

Çünkü O’nun her müjdesi berekettir, saadettir, huzurdur, her iki dünyada da kurtuluştur.

İslâm ve İman nimetinden nasipsizlik ise; devasız bir derttir, her türlü güzellikten ve bütün nimetlerden mahrûmiyettir.

Gedâyi der ki:

“Yetişir kanaat, devlet istersen,

Tükenmez âlemde mihnet istersen.”

 

Yani, ey insan; şu imtihan dünyasında saadet, huzur, mutluluk,  zenginlik istiyorsan kanaat ehli ol, kanaatkâr ol.

Kanaat etmez isen, bu âlemde sıkıntı, zahmet, eziyet, dert, belâ, musibet bitmez. Çek çekebildiğin kadar, karar senindir.

Hz. Aişe vâlidemiz, Peygamber ailesinin durumunu anlatıyor: “Hayatının sonuna kadar Peygamber aleyhisselam ailesi, üç gün üst üste doyası buğday ekmeği yemedi. Muhammed aleyhisselam ailesi bir günde iki defa yiyecek yedi ise biri muhakkak (ekmeksiz) hurma idi.” (Buhârî, Müslim)

Dün; “Hayatının sonuna kadar üç gün üst üste buğday ekmeği yemeyen bir Peygamber âilesi.”

Bugün; Hayatı boyunca günde üç öğün sofra kurup, yedikçe acıkan ve bir türlü doymak bilmeyen bir aile yapısı!

Sofradaki nimetlerin çeşidinden ve çokluğundan dolayı ne yiyeceğine, ne kadar yiyeceğine karar veremeyen, iradesi iflâs etmiş bir aile yapısı!

Besmelesiz oturdukları sofradan şükürsüz kalkarken, artan ekmek parçasıyla ağzını silen aile fertleri!

Ve hâlâ neyi kaybettiğinin farkına varıp da arama gayretinde olmayan, behîmi arzularının peşinde son sürat koşan zavallı insan!

Hazreti Mevlâna;

“Kanaatten kimse ölmedi, hırsla da kimse padişah olmadı” derken,

Kanaat; ayak bastığı her gönülde hırs ve tamahın elini bağlar. Kanaat hazinesinin açıldığı yerlerde, hırsın pazarı ve cimriliğin savaşı kesata uğrar. Harîs olanlar bu dünyada fenâlıktan kurtulamazlar; kanaatkârlar ise, dâima rahat ve huzurludurlar.” diyor Molla Câmî.

Tamahta zilletin, kanaatte izzetin olduğunu bilip, hâline şükreden insan zengindir.

Aza sahip olan değil, çoğu isteyen insan yoksuldur.

“Az tamah, çok ziyan getirir her an,

Kanaattir nefse yular, demişler.” diye îkaz ediyor Mevcî!

Az tamah çok ziyan getirirse, çok tamah insanı nereye götürür? İnsan, nefse kanaat yularını takmazsa, nefs ona öyle bir hırs semeri vurur, öyle bir tamah yuları takar ki; istediği yere çeker götürür!

Dün olduğu gibi, bugünde yeryüzünde dökülen kanlar, akıtılan gözyaşları, yıkılan yuvalar, velhâsıl çekilen bütün ıstıraplar aza kanaat etmemekten değil midir?!

Bilge Kral Aliya İzzetbegoviç, Balkanlarda halkıyla birlikte yaşadığı acı bir hakikati şöyle ifâde eder:

-“Hayvanlar aç iken, insanlar tok iken tehlikeli oluyorlar!”

Hırs kırbacıyla kendini döven kanaatsiz yoksullar için Şeyh Sa’di Şirâzi’nin koyduğu teşhis şudur:

“Kanaattan mahrum olan muhtaçtır,

Dünyayı verseniz o yine açtır.”

YAZAR BİLGİSİ
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.