Kıyamete Kadar Kapanmayan Kapı

İnsanoğlu, Allah Teâlâ’nın yeryüzündeki emanetini üstlenmiş, vahye muhatap kılınmış bir varlıktır ve en önemlisi Allah’ın kuludur. Vahye muhatap olması ile Cenab-ı Hak kulunu bu dünyada imtihanlara tabi tutmaktadır. Bu hakikat ise Kur’an-ı Kerim’de şöyle beyan edilmektedir. “İnsanlar iman ettik demekle imtihan edilmeden bırakılacaklarını mı zannettiler?” (Ankebut, 2) Bu imtihanlar sonucunda ister istemez kişiler belli hallere girmek durumunda olacaklardır. Bazıları isyan ederken, Müslüman kişiye şu üç hal yakışmaktadır: sabretmek, şükretmek ve istiğfar etmek. Bu üç melekeye sahip olan Müslümanların ise tekrar Allah’a şükretmesi gerekir.
İmtihan ve fitne ortamı günümüzde daha da yaygınlaşmış, insanoğlu günahlara karşı savunma refleksini her geçen gün daha da yitirir hale gelmiştir. Günah işlemek -tabiri caizse- moda halini almıştır. Televizyonlardaki açık bayanları, mahrem ilişkileri ictinab etmeden ağzı açık ayran delisi modunda izlememiz de bu durumun vesikası sayılabilir. Günahlar tepemize yağmur gibi yağmakta, şeytan ve şeytanın orduları dört bir yandan bize hücum etmektedir.
Günahların yayılması ile artık günah işlemekten korkmayan şeytanlaşmış insanlar türemiştir. Günaha karşı mü’min tavrı değil, münafık tavrı diyebileceğimiz günahı hafife alma vakası giderek yaygınlaşmıştır. Gıybet önemsiz bir günah gibi telakki edilmekte, başka bir günah işlendiğinde “aman canım herkes yapıyor” diyerek günahın kime karşı işlendiği unutulmaktadır. Ehli hikmetten birinin sözü bizlere ufuk açmaktadır. “Günahın büyüğünü küçüğünü bırak, kime karşı işlediğine bak!”
Mü’minin günaha karşı tavrını ifade eden güzel bir söz de Abdullah ibn Mesud’a aittir; “Mü’min kimse günahını öyle büyütür ki, sanki kendisi bir dağın eteğinde oturuyormuş da dağ üzerine çökecekmiş zanneder. Günaha düşkün kimse ise günahlarını burnunun üstüne konan sinek gibi görür.” (Buhari) Günahın bu kadar yaygınlaşmasından ve günaha olan tavırlarımızdan dolayı kara bir tablo çizmiş olmak istemeyiz. Bu konuda itikadımız şudur; insanlar hata edebilirler, günah işleyebilirler hatta çok büyük de günah işleyebilirler. Yeter ki günahı helal görmesinler ve günahlara karşı kalbinde buğz etmeme durumumu oluşmasın. Günah işlendiği zaman dönülecek mercii Allah Teâlâ’nın engin merhameti ve affıdır. Biz bu af ve merhametten dolayı ümit varız.
Günah işlemenin kolaylaştığı, dünyevileşme çarkının hızlandığı teknoloji çağında insanoğlunun da bu günahlardan birine bulaşması kaçınılmazdır. Mü’mine yakışan durum, günahtan sakınmaktır ama sakınamadığı durumlarda Rabbine dönmesi bir gerekliliktir, ihtiyaçtır. İhtiyaçlarımızın değiştiği şu zamanda tevbe, ekmek ve su gibi asli bir ihtiyacımızdır. “… Ey mü’minler; hepiniz Allah’a tevbe edin. …” (Nur, 31) ayeti ve “Ey insanlar Allah’a tevbe edip af dileyin, zira ben günde yüz defa Allah’a tevbe ediyorum.” Hadis-i şerifi bizim için tevbenin ne kadar önemli bir ihtiyaç olduğunu gözler önüne sermektedir.
Müslümanın pişmanlık ve gözyaşı ile gönlünü Rabbine açması tevbe, af dilemek için kalbinden taşan niyazlar ise istiğfardır. Tevbenin hem gönülle hem de bedenle yapılması esastır. İçimizde gerçek bir pişmanlık, o hataya bir daha dönmeme azmi ve o hataya dönmemek olduğu zaman işte nasuh bir tevbe gerçekleşmiş olur. O hataya dönülse bile yeniden dönülecek zat yine Allah Teâlâ’dır. Tevbe konusu ciddi bir iştir.
Nikâhsız ilişkilerde, -günümüzdeki adıyla- çıkmalarda (sanki Everest’e çıkıyorlar) çok karşımıza çıkan bir olayda ise şunu görmekteyiz. Sevdiğinden tekme yiyenin “tevbe ettim” demesi. İmkân bulmadığı için, karşıdaki yüz vermediği için bu işi yapmamanın adı tevbe değildir. O kendine yedirememedir. İmkân eline geçtiğinde o haram işe geri dönmez de Rabbine dönerse o hakiki bir tevbekardır işte. O tevbekar gencin ayağının altını öperiz. Namahreme hiç bulaşmamış bir genç ise, o genç ne mübarek gençtir. Onun ayağının altını öpmek bile yetmez. Çünkü o Allah’ın izniyle arşın gölgesindeki gençtir.
Tevbeyi azaptan kurtuluş vesilesi, geçmişteki hataların örtücüsü olarak görüyoruz, kıyamete kadar da göreceğiz. 100 kişiyi öldürüp Rabbine tevbe ile dönen kişinin de cennete gideceği Efendimiz aleyhisselam tarafından bizlere bildirilmiş ve o büyük cürmü Allah tevbe ile affetmiştir. Tevbeyi ertelemeyeceğiz, ileride tevbe ederim düşüncesinden kurtulup hemen tevbeye sarılacağız.
Kur’an’ın sadıkları olan Kab bin Malik ve iki arkadaşını kıyamete kadar Kur’an-ı Kerim’e nakşeden tevbedir. Biz kıyamet gününe kadar kapanmayacak kapı olan tevbe kapısının müdavimleri olmaya devam edeceğiz. İşte kurtuluş, işte azat belgesi. Ne mutlu o kapıdan girebilen bahtiyar kullara…