KAPAK – Nesil Emniyeti

KAPAK – Nesil Emniyeti

Dinimiz İslam, ne pahasına olursa olsun şu beş şeyin korunmasını bizlere kesin bir dille emretmiştir: Din, nesil, akıl, mal, can.

Bu beş maddenin her biri de kendi çapında ayrı ayrı ehemmiyete haizdir. Bu maddelerden biri de “Nesil Emniyeti”dir. Nesil emniyeti, Allah tarafından her şart ve koşulda güvence altına alınmış ve Müslümanlara da bu konuya, önemine binaen, eğilmeleri emredilmiştir. Bu konuda gerekli hassasiyetin gösterilmesini, insanların bunun emniyeti için gerekli tedbirlerin alınmasını, her şeye rağmen ihlal edenlerin gerekli ceza-i müeyyide ile muhatap kılınmasını bir görev olarak hem devlete hem de şahsa yüklemiştir.

Şurası muhakkak ki dinimiz İslam, bir şeyi kitap ve sünnet çerçevesince, kesin bir dille yasaklamışsa, yasaklanan o şey insan ve insanlık için zararlıdır. Bunun idrakine varan zihinler, az bir araştırma ile bu konu hakkında kalben ve zihnen tatmine ulaşmışlardır/ulaşacaklardır. Nesil emniyetinin de ne kadar önemli olduğunu, insan ve insanlık için ne kadar elzem olduğunu anlamak böylece zor olmayacaktır. Nesil emniyeti deyince aklımıza çok farklı senaryolar gelebilir. Lakin bu emniyeti bozan öyle bir hal-ahval var ki bu hal, nesil emniyetinin temeline bomba koyup patlatmaktadır. Evet, o günahın adı zinadır.

İnsanlık Suçu!

Genel ifadesiyle zina; nikâhsız, gayrimeşru ve haram ilişkilerin adıdır.[1] Zina, nesil emniyetinin baş düşmanıdır. Kur’an’ımız zinanın yasaklığını şu şekilde ifade ediyor: “Zinaya yaklaşmayın! Çünkü o, hayâsızlıktır, çok kötü bir yoldur.”[2] Müfessirlerimiz bu konu ile ilgili ayeti açıklarken şunu kaydetmektedirler: “Ayette ‘Zina etmeyin’ denilmeyip ‘Zinaya yaklaşmayın’ denilmesi, zinaya götürme tehlikesi bulunan tutum ve davranışlardan da uzak durmayı ifade eder.”[3]

Zina, bırakın Müslüman toplumları, insanlık için de büyük bir tehdittir. Zinaya, özgürlük adı altında meşru bir zemin oluşturulmaya çalışılması da en basit ifade ile insanlığa yapılan en büyük ihanettir. Teknik anlamda İslam hukukçularına göre zina, nikâhsız bir erkekle bir kadının gayrimeşru ilişkisidir. Elbette böyle bir fiilin zina olması için bazı teknik şartlar olsa da bırakın şartları yerine gelmiş bir fiilin yıkıcılığını, insanın bu günaha meyli bile toplumun bozulması için yeterli bir sebeptir. Bu yüzden zinaya meyli artıran en temel sebeplerden biri olan bakmak fiili hakkında Hz. Peygamber aleyhisselam, Hz. Ali’ye diyor ki: “Ey Ali, âniden bir haramı gördüğünde dönüp tekrar bakma! Zira ilk bakış senin (için affedilmiş)tir, ancak ikinci bakış aleyhinedir (günahtır).”[4]

Zina ve zinaya götüren yollar, insanlık için açık bir tehdit olmasının yanında, onu savunanlarca el üstünde tutulmaktadır. İçimizdeki bazı cahil kesimlerin, özgürlük adı altında, hümanist bir yaklaşımla, her bireyin her istediğini serbestçe yapabilme söylemleri kandırılmış bir zihnin en açık ifadesidir.

Tüm Dinlerde Yasaktır!

Zina, öyle illetli bir hastalıktır ki, zinanın yasaklığını bozulmuş dinlerde de görmek mümkündür. Hem Hıristiyanlıkta hem de Yahudilikte, bu kötü fiil yasaklıdır. Hatta batıl dinler de bile, yapılması belli cezalarla karşılık bulan, bir fiil-i zemimedir. Şimdi, dünyanın neredeyse tamamına yakını belli bir dine (hak, bozulmuş ya da batıl) mensupken, onca insanın sesinin çıkamaması da ayrı bir felaket olarak dünya ahlakını tehdit etmektedir. Bazı fiiller yapıldıklarında ya da yapılabilme kolaylığının olmasından değil, ona karşı çıkması gerekirken sükût edenlerin susmasından dolayı şüyu bulur. Elbette Müslümanlar olarak bizim de bu konuda menfi manada payımız var.

Şeytani Bir Bakış: Haz ve Hız

Hızla dijitalleşen dünyada bazı olumsuz durumlara ulaşmak, bir tık ötemizde. Bundan dolayı zina ya da türevleri de nesillerimizi tehdit ederken buradan güç almaktan hiçbir zaman geri durmamıştır. Hazzın ve hızın revaçta olduğu şu zaman diliminde, insanlarımız da bu asrın kendisine dolaylı-dolaysız yüklediği acelecilik, sabırsızlık ve tahammülsüzlük gibi kötü duygularla hareket etmektedir. Bundan dolayıdır ki iyiliğe ve iyiliğin karşılığını almada sabır kalmadığı gibi, bize hemen sonuç veren, istediğimizi, nefsimize uygun olarak, bize hemen sunan günahlara karşı durmada sabrımızda azaldı.

Hâlbuki Müslüman, günahtan korunduğunda şöyle düşünmeliydi: “Bu iş, en geç ahirette, nasılsa karşıma çıkar, ahiret uzun ve uzak değil, sabretmeliyim.” demeli, haz ve hız odaklı yaşama isteği karşısında, nefsimizin çok sevdiği “hemencecik tatmin olma duygumuza gem vurmalıyım, günaha karşı sabırlı olmalıyım” demeliydi. Lakin acelecilik, hemen olsunculuk, bizleri öyle bir noktaya getirdi ki, alacağını ahirete bırakmak, çok uzun ve ulaşılması güç bir hediyeye dönüşürken, günah da olsa alacağımı hemen alıyorum, hazzı ve hızı yaşıyorum, demek moda oldu. Tabi, bu moda da iyice ruhlarımıza işledi maalesef.

Zinanın Zararları

Baktığımız zaman zina hakkında birçok olumsuz durumdan bahsedebiliriz. Bu durum, Müslüman için Allah yasak demişse bitmiştir. Lakin hikmet avcılarını ya da her şeyi bilim çerçevesine oturtmaya çalışanlara da birkaç cümle ile konuyu izah etmek, zararlarını delillendirmek belki faydalı olacaktır.

Zina öyle bir fiildir iki, ilk önce zararı kişinin dininedir. Bu fiili, helal sayıp işliyorsa zaten kişi dinden çıkar; yok haram olduğunu bile bile işliyorsa, dini anlamda haram bir fiil işlediği için Allah’ın direk ceza-i müeyyidesinin muhatabı olmaktadır. Bu da bizi, ahirette, hesabı verilemeyecek bir duruma doğru götürmektedir. Ayrıca, bu fiili işleyenlerin kalbindeki iman nuru, yavaş yavaş sönmeye doğru gider ki, Allah korusun, bu da kişiyi farklı bir çıkmaza doğru götürür.

Zina, nesil emniyetini en yüksek seviyede tehdit etmektedir. Zira zina sonucu nesli belli olmayan bir çocuk dünyaya gelmektedir. Bu hem insanlığa hem de çocuğa karşı işlenmiş en büyük suçtur. Hiç kimse babasız, nesli belli olmayan bir insan olmayı arzu etmez ve hiçbir erkek ya da kadının bunu doğan çocuğa yaşatmaya hakkı yoktur. Bu fiille birlikte birçok çocuğun soylarının karışması, miraslarının karışması gibi menfi olaylar da ortaya çıkmaktadır. Zina mahsulü çocukların toplumda nasıl kötü karşılandığı ve bu halin çocuktaki psikolojisinin nasıl yıkıcı olduğu ile ilgili birçok bilimsel veri mevcuttur. Son olarak, zina mahsulü olan çocukların, kahir ekseriyetinin maddi-manevi-ailevi eğitimden uzak kalması sonucu toplumdaki huzuru bozduğu ve suç oranlarını artırdığı gerçeği izahtan varestedir.

Zinanın varlığı ve kolay elde edilebilmesi, aile kurumunu temelinden sarsmaktadır. Zina, nikâhsız ilişkileri arttırmakta, evlilikleri azaltmaktadır. İnsanda yaratılıştan gelen karşı cinse meyli, günahsız, insanın değerine, haysiyetine ve şerefine yakışan, insani bir yolla giderebilmenin imkânı varken, maalesef zina, sorumluluğu ve masrafı daha ağır olan meşru evlilik işini askıya aldırtmakta ve daha kolay(!) ve masrafsız(!) olması yönü ile cinselliği evlilik dışından karşılattırmakla insanları günaha düşürmektedir. Ayrıca evlenmiş olan insanların da boşanmalarının önünü açmaktadır.

Zina, aile içerisindeki sevgisizliğin temelini oluşturmaktadır. Sevgi olmadan aile ayakta durabilir mi? Bile isteye zina yapanlar, zaten evlerine sadık olamıyorlar, olmak istemiyorlar. Bu da aile içi şiddeti doğuruyor. İstemeden bu hataya düşenler ise, eğer kendini, tövbe edip toparlayamazsa, içlerindeki “ben ihanet ettim, büyük günaha girdim, benden adam olmaz, Allah beni affetmez, eşimin ve çocuklarımın yüzüne nasıl bakarım.” gibi cümleler ile kendini tam olarak ailesine verememekte ve böylece duygusal anlamda çökmektedir. Bu tür insanlar hayatta nasıl başarılı olabilir ki? Yeri gelmişken ifade etmekte fayda var. İstemeden bu fiile düşen kardeşlerimiz hiçbir zaman unutmamalı ki Allah affedicidir, günahları örtendir, tövbeleri kabul edendir. Yeter ki biz tövbe edelim ve bir daha aynı yanlışa düşmeyelim. Böyle yaparsak Allah’ı mutlaka merhametli bulacağız.

Zinanın yerleştiği toplumların birbiri ile bağları zayıflamaktadır. Hatta öyle bir duruma gelmektedir ki aile içindeki bireyler bile birbirlerine karşı güven sorunu yaşamaktadırlar. Komşu komşuya namusu hususunda güvenememekte, namus kavramı ayaklar altına alınmaktadır. Böyle bir toplum bilimsel ve ekonomik anlamda ne kadar ileri gitse de sosyolojik ve psikolojik olarak çökmeye mahkûmdur. Tarih bunun örnekleri ile doludur.

Çağımızda Yeniden Hortlayan Afet

Zinanın daha birçok kötü yanı sıralanabilir. Bu zararları ekonomik, tıbbi, ahlaki, ailevi vs. olarak ayrı ayrı sıralamak ve detaylandırmak mümkündür. Lakin şu satırları yazarken bir konuya daha değinmeden geçmek istemiyorum. Adını bile anmak istemediğim lakin son zamanların sözüm ona modası ama aslında belası olan LGBT. Allah, ayet-i kerimede “sizi bir erkek ve dişiden yarattık”[5] diyorken, farklı cinsiyet türlerini ortaya koymaya çalışmak, bunu kabullenmek ve hatta savunuculuğunu yapmak dünyanın ahlaki bir problemidir. Hele ki bu konu, İslam ülkelerinde konuşulmaya başlanmış, ülkeler bu yapılanmaların dernekleşme çalışmalarına müsaade etmiş ve koca koca(!) insancıklar bu hali savunmaya başlamışsa, halimiz yamandır.

LGBT ve savunuculuğu bir insanlık suçudur. Dünya genelinde var olmaya çalışan ve hiçbir ahlaki değeri kabul etmeyen bir avuç azgın azınlığın isteğidir bu durum. Ancak özgürlük ve hümanizma adı altında, hak ya da batıl inançlarını bir kenara koyup, günlük siyaset uğruna bu konuya destek çıkanların, hem bu dünyada rezil olacakları gün yakındır hem de ahirette. İnsanlığın temeline bu türden dinamitler yerleştiren insanlara göz yummak siyaset üstü bir hatadır. Yani bu tür çalışmalar, günlük siyasetin üstünde, planlı-programlı yürütülen ve maddi anlamda büyük rakamlarla destelenen çalışmalardır. İnsanlar bu oyuna gelmemelidir. Kendilerini, bu konuda, “doğuştan böyleyiz” diyerek, (ki bunun ispatı henüz yoktur, doğuştan olmadığı yönünde yapılan, yazılan bilimsel veriler vardır) şirin göstermeye çalışan ve bu derdin müptelası olan kişilerin, bir an evvel bu dertlerinin gerçekten hormonel bir durumdan mı, kendini tanıyıp, tercih yaşına gelene kadar ki yaşam şeklinden mi, uğradığı bir travmadan mı, yoksa sonradan, kendisi öğrenmiş ya da öğretilmiş, “farklı olma” psikolojisinden mi olduğu belirlenip ona göre tedavisine bakılmalıdır.

Öncelikle böyle bir duruma duçar olanı görürsek ya da ondan haberdar olursak ona karşı sert bir tepki göstermemeli, gayet gizlilik içerisinde ve mülâyemetle hareket etmeliyiz. Her şeye rağmen onun da insan olduğunu unutmadan bir uzmandan yardım almalıyız. Kişi, bu durumunu kabul edip de tedaviye, terapiye yanaşmadığı sürece işimizin zor olduğunu unutmamalıyız. Hormonel bir durumsa, farklı tedavi yöntemlerinin olduğu unutulmamalıdır. Psikolojik bir vakıa ise de uzmanlarla görüşülüp halline bakılmalıdır.

Her ne olursa olsun, ben bu ikisini de kabul etmiyorum, eşcinsel bir yaşam süreceğim gibi ifadelerle, kadın kadına ya da erkek erkeğe bir yaşam sürmek isteyenlere de müsaade etmenin, bırakın İslam toplumlarının, tüm dünyanın nesil emniyetine suikast yapmaktan öte bir yanı yoktur. Bu işe toplum-devlet işbirliğinde birlikte dur denilmelidir. Şunu da bir gerçek olması hasebiyle zikretmek gerek ki, bu işten nemalanmak isteyen her türlü kurum kuruluş, resmi ya da tüzel kişilik, bilim insanı, topluluk, kim varsa bu günahtan sorumlu olduğunu unutmamalıdır.

Ben Ne Yapmalıyım?

Peki, böyle bir zaman ve zeminde Müslümanın duruşu ne olmalıdır? Müslüman hayata hız ve haz gözünden değil, Allah’ın nazarından bakar. Öncelikle bu gibi durumların ortaya çıkmaması, çıksa bile şüyu bulmaması için çalışır. Nesilleri, doğumundan itibaren eğitime tabi tutar. Bebeklikten itibaren öncelikle kendi yaşına ve duygusuna uygun Allah inancını, sevgisini, saygısını çocuğun kalbine yerleştirir. Çocukta “niçin Allah’a göre hareket edeceğim” sorusuna net cevap verebilecek bir duygu dünyası oluşturur. Maddi eğitimlerini verirken manevi eğitimlerini de unutmaz.

Onlara seslenirken, görev verirken, kendi cinsiyetlerine uygun davranır. Ortamlarını, hal ve hareketlerini, oyunlarını, kıyafetlerini doğuştan getirdiği cinsiyetine göre şekillendirir. Haricen, şu zamanın sihirli kelimeleri olan, özgürlük, hümanizma, bireycilik, haz, hız vs. bazı kavramların kullanımının sınırlarının olduğunu hatırlatır; Allah’a rağmen bu böyle, seviyesini aştırmamak adına çalışmalar ortaya koyar. Sınırlı olan bu dünyada, sınırlı olan bu hayatta, sınırsız hiçbir şeyin olamayacağını öğretir. Ve bu sınırın da Allah’ın müsaade ettiği yere kadar olduğu bildirir.

Bu konu epeyce konuşulmaya, yazılmaya müsait bir konu. O yüzden biz bu yazımızda bu kadarla iktifa edeceğiz. Ve bizler, hiçbir zaman unutmayalım ki, komşudaki yangın eninde sonunda bizi bulur. Bu yüzden Müslümanlar, cihanşümul bir ahlaki sistem kurma konusunda her daim çalışmasını devam ettirmek zorundadır. Allah, neslimizi ve nesillerimizi bu tür afetlerden muhafaza buyursun. Âmin.

 


[1] Ragıp el-İsfahani, Müfredat

[2]İsra, 32

[3]https://kuran.diyanet.gov.tr/tefsir/%C4%B0sr%C3%A2-suresi/2061/32-ayet-tefsiri (Erişim: 29.01.2022)

[4]Ebû Davud

[5]Hucurat, 13

YAZAR BİLGİSİ
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.