KAPAK – İslam Toplumunun İnşa Edici Unsuru: NAMAZ

KAPAK – İslam Toplumunun İnşa Edici Unsuru: NAMAZ

İslam, insanlığın hem dünyada hem de ahirette mutluluğu elde etmesi için Allah tarafından gönderilmiş son din olarak, hayatın her alanını kuşatan bir mahiyete sahiptir. Bu itibarla, İslam’da, dinin gündeminde olmayan hiçbir varlık alanı yoktur. İbadetler bile tek boyutu olan ritüeller olarak nitelendirilemez. Bu kuşatıcılığı en net bir şekilde namaz ibadetinden hareketle ortaya koyabiliriz.

Diğer din ve inanışlar açısından bakıldığında genellikle ibadetlerin kul ile yaratıcı arasındaki bir ilişkiye karşılık geldiği düşünülebilir. Bu bakış açısından hareket edildiğinde namazın da sadece Allah ile kul arasındaki bir ibadet olması gerektiği varsayılabilir. Ancak namaz ibadetine yakından bakıldığında bu yaklaşımın isabetli olmadığı rahatlıkla söylenebilir. Bu itibarla namazın dinî hayatımızdaki konum ve önemine daha yakından ve ayrıntılı bir şekilde bakmak gerekmektedir.

 

Namaz Bir Nurdur

Hz. Peygamber bir hadislerinde şöyle buyurmaktadır: “Temizlik îmanın yarısıdır. Elhamdülillah mizanı doldurur. Sübhanallâh ve elhamdülillah göklerle yer arasını doldururlar. Namaz bir nurdur. Sadaka bir burhandır. Sabır bir ziyadır. Kur’an da senin ya lehine, ya aleyhine bir hüccettir. Bütün insanlar sabahleyin kalkarlar, kimisi nefsini satar, kimisi de onu ya azad eder yahut helak!..” (Muslim, Tahâret 223)

Hadiste Hz. Peygamber birkaç cümlede İslam dininin özetini yapmıştır. Burada diğer hususlar üzerinde durmak sonu gelmez bir ummana dalmak anlamına geleceğinden sadece “Namaz bir nurdur” şeklindeki Nebevi beyanı ele almak istiyoruz.

İmam Nevevî, namaz ile nur arasındaki benzerliği iki şeyin de insana sağladığı katkı ile izah etmektedir. Yani ışık nasıl insanın geceleyin sağlıklı bir şekilde yol yürümesine sebep oluyor, onu sağ salim şekilde menziline ulaştırıyorsa namaz da insanı masiyet ve günahtan alı koyar, maddi ve manevi pisliklerden arındırır ve nihayetinde insan için bir yolculuk yurdu olan dünya hayatını sapasağlam bir şekilde tamamlamasını temin etmektedir. (en-Nevevî, Şerhu’n-Nevevî ‘alâ Muslim, III, 101)

İbnu’l-Cevzi bu hususu namazın Müslümanın hayat yolunda kullandığı bir ışık olduğunu ifade ederek veciz bir şekilde beyan etmiştir. (İbnu’l-Cevzî, Keşfu’l-Muşkil, IV, 155) Bazı âlimler ise namazın insana sağladığı sevap sebebiyle kıyamet gününde kişinin yolunu aydınlatacak bir nur edinmesine vesile olacağını söylemişlerdir. Meseleye insanın manevi hayatı açısından bakan âlimler ise namazın insanın marifet nurlarının parlamasına ve kalbin inşirah bulmasına, hakikatlerin keşfine ve Allah’a zahiren ve batınen yönelmeye sebep olduğunu ifade etmişlerdir. Allah Teâlâ da “sabır ve namazla Allah’tan yardım isteyin” (Bakara, 153) buyurmuştur. Bu ayetin manasına baktığımızda ise namaz kıyamet günü mü’minin yüzünde açık bir nur oluşturur. Dünyada da aynı şekilde bir nur oluşmasına sebep olur. (en-Nevevî, Şerhu’n-Nevevî ‘alâ Muslim, III, 101). Bu nur sebebiyle kişi yardıma ulaşmış olur. Ahirette bu nurdan bahseden diğer bir ayeti kerimede şöyle buyrulmaktadır:

يَوْمَ تَرَى الْمُؤْمِنِينَ وَالْمُؤْمِنَاتِ يَسْعَى نُورُهُم بَيْنَ أَيْدِيهِمْ وَبِأَيْمَانِهِم بُشْرَاكُمُ الْيَوْمَ جَنَّاتٌ تَجْرِي مِن تَحْتِهَا الْأَنْهَارُ خَالِدِينَ فِيهَا ذَلِكَ هُوَ الْفَوْزُ الْعَظِيمُ

O gün, mü’min erkekler ile mü’min kadınları, nurları önlerinde ve sağlarında koşarken görürsün. ‘Bugün sizin müjdeniz, içinde ebedi kalıcılar (olduğunuz), altından ırmaklar akan cennetlerdir.’ İşte ‘büyük kurtuluş ve mutluluk’ budur.” (Hadid, 1). Aliyyu’l-Kari namazın nur olmasını bu ayetle birlikte ele almakta ve namaz öyle bir nurdur ki, namaz kılan kişi ahirette onunla doğru yolu bulmaktadır. (‘Aliyyul-Karî, Mirkâtu’l-Mefâtîh, I, 342. Ayrıca bkz. el-Munâvî, Feydu’l-Kadîr, IV, 246)

Görüldüğü gibi hadiste anlatılan hususlar ayetlerle birlikte ele alındığında aslında her bir hadisin mutlaka bir Kur’an ayetiyle irtibatlı olduğu görülebilmektedir. Namazın ahirete taalluk eden bu yönüne ilaveten, yukarıda ifade edildiği üzere, bu dünyada da kalbi hayatımıza yönelik ihya edici bir özelliğine işaret edilebilir. Bu ihya edici özelliği sayesinde ilim marifete dönüşebilmektedir. Bu yönüne işaretle Hz. Peygamber “جُعِلَتْ قُرَّةُ عَيْنِي فِي الصَّلَاةِ” Bana göz aydınlığı olacak şeyler namazdadır (Ahmed b. Hanbel, el-Musned, VI, 131.)” buyurmak suretiyle namazın kendisi açısından önemine işaret etmiş ve ümmetini bu konuda uyarmıştır. Bir başka hadiste ise “Aç olan doyar, susuz kişinin susuzluğu gider ancak ben namaza doyamıyorum.” buyurmaktadır. Bu çerçevede Hz. Peygamber bunaldığı zamanlar “Ey Bilal, kamet getir de bizi rahatlat!” buyururlardı.

 

Namaz Müslümanın Alamet-i Farikasıdır

Namazın sadece bir ibadet olmayıp İslam ümmetini tanımlamada kullanılan bir niteleme olduğunu da söyleyebiliriz. Yani namaz Müslümanlığın alamet-i farikası, İslam ümmetinin diğer topluluklardan ayırt edici özelliğidir. Bu sebeple namazın alameti olan ezan kutsal kabul edilmiş ve bir beldenin İslam yurdu olarak kabul edilmesinde ölçü olmuştur. Bizler de vatan savunmasında okunan ezanların dinmeyeceğine vurgu yaparak namazın aslında toplumsal birliğimizi ve kimliğimizi gösteren bir kaynaştırıcı unsur olduğunu ortaya koymuş olmaktayız. Dinî tartışmalarda da ister ehlisünnet içinde isterse ehli bidat içinde olsun ehli salât ifadesinin İslam dairesi içinde olmayı ifade ettiği görülmektedir. (Örnek olarak bkz. el-Buhârî, el-‘Edebu’l-Mufred, s. 88; el-Cahız, er-Rasâ’il, IV, 5)

Hz. Peygamber hadislerinde namazın Müslüman ile Müslüman olmayanları ayırt eden temel husus olduğunu açıkça ifade etmektedir. Efendimiz bu çerçevede şöyle buyurmaktadır:

جابرا يقول سمعت النبى -صلى الله عليه وسلم- يقول « إن بين الرجل وبين الشرك والكفر ترك الصلاة »

 

Cabir radıyallahu anh Hz. Peygamber’i şöyle derken işittiğini söylemiştir: Hz. Peygamber şöyle buyurdular; “Bir kişi ile şirk ve küfür arasındaki şey namazı terk etmesidir.” (Müslim, Îmân; Ebû Dâvûd, Sünnet 15). Yani bir kişi namaz kılanlardan ise bu onun İslam toplumuna ait olduğunu göstermektedir. Namaz terk edilince ise kişi ile şirk veya küfür arasındaki engel ortadan kalkar, kişinin küfür karanlıklarına düşme ihtimali gündeme gelir.

 Namazın bu özelliğinden dolayı önceki peygamberlerin zürriyetlerinin İslam üzere olmalarını işaret için namaza vurgu yaptıklarını görmekteyiz.  Hz. İbrahim’in duası bunun en net göstergesi olarak Kur’an’da yer almaktadır:

رَبِّ اجْعَلْنِي مُقِيمَ الصَّلاَةِ وَمِن ذُرِّيَّتِي رَبَّنَا وَتَقَبَّلْ دُعَاء

“Ey Rabbim! Beni, soyumdan gelenleri namazı devamlı kılanlardan eyle! Ey Rabbimiz! Duamı kabul et!” (İbrahim, 40)

Yine namazın bu özelliğinden dolayı Hz. Peygamber, Muaz’ı Yemen’e gönderirken ona insanları İslam’a davet metoduna dair verdiği talimatlarda imandan sonra namazın emredilmesi gelmektedir. Bu talimatların yer aldığı rivayet şu şekildedir:

Muaz şöyle demiş: Rasulullah aleyhisselam beni (Yemen’e) gönderdi. Buyurdu ki:

“Gerçekten sen ehli kitab bir kavme gidiyorsun. Onları; Allah’tan başka ilâh olmadığına benim de Allah’ın Resulü olduğuma şehâdet getirmeye davet eyle. Eğer buna itâât ederlerse kendilerine bildir ki, Allah onlara her gün ve gecede beş vakit namazı farz kılmıştır. Buna da itaat ederlerse onlara bildir ki, Allah kendilerine, zenginlerinden alınıp fakirlerine verilecek bir zekât farz kılmıştır. Şayet buna da itaat ederlerse sakın mallarının en kıymetlilerini alma! Mazlumun bedduasından da korun! Çünkü bu dua ile Allah’ın arasında perde yoktur.” (Müslim, İman, 29)

Görüldüğü gibi Hz. Peygamber, İslam davetinde imandan sonra namazın emredilmesi gerektiği, imandan sonra namazın kişinin İslam toplumuna ait olduğunu gösteren bir gösterge olduğunu açıkça ilan etmiş bulunmaktadır. Namazın bu öneminden dolayı İslam toplumunun inşasında geleceğin büyükleri olan çocukların eğitiminde de namazın en önemli hususlardan biri olduğunu yine Hz. Peygamber’in hadislerinden öğrenmekteyiz. Efendimiz, çocuklarımız yedi yaşına geldiğinde onlara namazı emretmemizi, üç yıl boyunca sürekli onlarla ilgilenip namaza alıştırmamızı ancak buna rağmen on yaşına vardıklarında halen daha namaza gerekli önemi vermiyorlarsa cezalandırmamızı tavsiye etmekte ve namazın insan eğitimindeki önemine işaret etmektedir. (Ebu Davud, Salât 26, 494; Tirmizi, Salât 299, 407)

 

Ehli Salât Namaz Kapısından Cennete Girecektir

Namazlarını hakkıyla eda etmek suretiyle ehli salât olma vasfını haiz olanlara dair ise Hz. Peygamber’in müjdeleri yer almaktadır. Bunlardan birinde efendimiz şöyle buyurmaktadır:

Ebû Hureyre’den radıyallahu anh nakledilen bir rivayette Hz. Peygamber aleyhisselam şöyle buyurmaktadır: “Kim Allah yolunda bir çift bir şey infak ederse cennetin kapılarından çağrılır. Cennetin birçok kapısı vardır. Namaz ehli olanlar namaz kapısından; cihad ehli olanlar cihad kapısından; sadaka ehli olan sadaka kapısından; oruç ehli olan reyyân kapısından çağrılır.” Ebu Bekir es-Sıddîk ‘Ya Resulallah! Bu kapıların tümünden çağrılacak birisi var mıdır?’ diye sorunca Hz. Peygamber; ‘Evet, senin de onlardan olacağını ümit ediyorum’ buyurdu.” (Ma’mer b. Raşid, el-Cami’, XI, 107; Malik b. Enes, el-Muvatta’, I, 353; İbnu’l-Mubarek, ez-Zuhd ve’r-Rekaik, s. 467; Ahmed b. Hanbel, el-Musned, XIII, 72)

Hadiste geçen “bir çift bir şey” ifadesi ile alakalı olarak hadis âlimleri farklı yorumlarda bulunmuşlardır. Genellikle para infak eden kişinin iki dirhem veya dinar tasaddukta bulunması şeklinde anlaşılmıştır. Ancak çift ifadesinin sadece bir kere değil devamlı olarak infakta bulunan kişi için kullanıldığı da ifade edilmektedir.

Konumuzu yukarıda yer vermiş olduğumuz Kur’an ayetiyle nihayete erdirelim:

رَبِّ اجْعَلْنِي مُقِيمَ الصَّلاَةِ وَمِن ذُرِّيَّتِي رَبَّنَا وَتَقَبَّلْ دُعَاء

“Ey Rabbim! Beni, soyumdan gelenleri, namazı devamlı kılanlardan eyle! Ey Rabbimiz! Duamı kabul et!” (İbrahim, 40)

YAZAR BİLGİSİ
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.