FIKIH-İNFAK

Bir eşyayı infak ederken nelere dikkat etmeliyiz?
İnsanın kârı-zararı ecel yastığında belli olur. İnsan ecel yastığına başını koyduğu an, göz perdeleri açılır, gideceği yeri görür ve hazırlıksız olduğunu anlarsa, biraz hayır-hasenat elde edebilmek ümidi ile şöyle der:
“Rabb’im! Beni(m ölümümü) kısa bir müddet geciktirsen de sadaka verip, salihlerden olsam.” (Münafikun, 10)
Ancak iş işten geçmiş olacağından, onun bu talebi kabul edilmeyecektir. Bu sebeple Allah Teâlâ aynı ayetin evvelinde; kulun, böyle hazin bir duruma düşmeden önce kendisine verilen rızıktan infak etmesini emretmiştir. Hulâsa, her mümin, Allah’ın mülkünde yaşadığının, onun nimetiyle rızıklandığının şuuruyla, mâlî ibadetlerde ihmalkârlık göstermekten son derece sakınmalıdır. Aksi halde kimin malını kimden esirgediğini bilmeyen gafiller zümresine dâhil olmaktan kurtulamayacağını bilmelidir.
“Allah, eceli geldiğinde hiçbir kimseyi (ölümünü) ertelemez. Allah yaptıklarınızdan haberdardır.” (Münafikun, 11)
Peygamberimiz -sallallahu aleyhi ve sellem- ise şöyle buyuruyor:
“Sizden biriniz nereye gideceğini bilmeden ve hatta cennet veya cehennemdeki yerini görmeden dünyadan çıkmaz.”
Peygamberimiz kendisine bir şey emredildiği vakit, onu en üst seviyede yerine getirmek âdetiydi. Mesela o, infak etmekle emronulduğu vakit buna bütün varlığı ile riayet etmiş, sırtındaki gömleğini bile bağışlamış ve evinde gömleksiz kalmıştır. Bunun üzerine şu ayet ile böyle yapmaktan men edilmiştir: “Elini boynuna bağlanmış yapma, tamamen de açma (ne cimrilik et, ne de israfa kaç), sonra kınanır, hasret içinde kalırsın.” (İsrâ, 29)
Cimrilik ve israf iki kötü sıfattır. Bunlar hakkında Peygamber Efendimiz -sallallahu aleyhi ve sellem-: “Hırs ile cimrilikten kaçının. Zira hırs ile cimrilik, bizden evvelki ümmetleri mahvetmiştir.” “Cömert; Allah’a yakındır, insanlara yakındır, cennete yakındır, cehennemden uzaktır. Cimri; Allah’tan uzaktır, insanlardan uzaktır, cennetten uzaktır, cehenneme yakındır.” buyurmaktadır. Nitekim bir gün, Rasûlü Ekrem -sallallahu aleyhi ve selem-’in ailesi bir koyun kesmiş ve etini dağıtmışlardı. Hazret-i Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- bir ara:
“Ondan geriye ne kaldı?” diye sordu. Hazret-i Aişe -radıyallahu anhâ-: “Sadece bir kürek kemiği kaldı.” cevabını verdi. Bunun üzerine Rasulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurdu: “Desene bir kürek kemiği hariç hepsi bizim oldu.” Tirmizi
“Allah’ın kereminden kendilerine verdiklerini (infaka) cimrilik gösterenler, sanmasınlar ki o kendileri için hayırlıdır, tersine bu onlar için pek fenadır, cimrilik ettikleri şeyde kıyamet gününde boyunlarına dolanacaktır. Göklerin ve yerin mirası Allah’ındır. Allah bütün yaptıklarınızdan haberdardır.” (Âl-i İmran 180)
Allah’ın kereminden kendilerine verdiklerinde cimrilik edenler, cimriliklerinin kendileri için infaklarından daha hayırlı olduğunu sanmasınlar. Hayır, o cimrilik onları azaba düçar edeceğinden dolayı kendileri için şerlidir.
“Cimrilik ettikleri şeyler, kıyamet günü boyunlarına dolandırılacaktır.” İfadesi “Cimrilik kendileri için şerlidir” ifadesini beyan etmektedir ve cimrilik ettikleri şeyin vebali taşmanın boyundan ayrılmayı gibi bunlardan ayrılmayacaktır demektir.
Ayeti kerimede cömertlik nasıl saadet iksiri ise, cimriliğinde şekavet iksiri olduğuna işaret vardır. Kişi öldükten sonra Allah için infak ettiklerini bulacak, bu konuda Allah Teâlâ şöyle buyuruyor:
“Önceden kendiniz için yaptığınız her iyiliği Allah katında bulacaksınız.” (Bakara 110)
Nitekim bir hadis-i şerifte şöyle buyurulur:
“Âdemoğlu öldüğü vakit insanlar: ‘Geride mal mülk olarak neler bıraktı?’ derler. Melekler ise: ‘Amel olarak önden ne takdim etti, neler gönderdi.’ derler.”
Ömer b. Hattab bir gün Baki kabristanın yanından geçerken: “Allah’ın selamı üzerinize olsun ey kabir ehli! Buradan soracak olursanız. Hanımlarınız evlendi, evlerinize başkası oturdu, mallarınız mirasçılara dağıtıldı. Hatiften bir ses: Yâ Ömer! Sen de buraları soracak olursan, önden ne göndermişsek burada onu bulduk. İnfak ettiğimiz şeylerin karşılığını fazlasıyla aldık. Elimizden geldiği halde yapmadığımız şeyler konusunda da hüsrana uğradık.”
Peygamberimiz -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurur:
“Mallarınızın zekâtını vererek koruyun, hastalarınızı sadaka ile tedavi edin. Belaları da dua ile karşılayın.”
İnsanoğluna muhtaç olduğu her şeyi lütfeden Allah Teâlâ’dır. Her şeyde olduğu gibi malda Allah Teâlâ’nın insanlar için bir imtihan vesilesidir. Fakirlik, zenginlik, kadın ve erkek olarak dünyaya gelmek, ölüm ve benzeri her şey ilâhi taksimattır. Hayatı devam ettirirken ilâhi ölçüleri aşmadan devam ettirmek gerekir, aksi halde imtihanı kaybederiz. Allah -celle celaluhü- şöyle buyuruyor:
“Hanginizin amelinin daha güzel olduğunu denemek için ölümü ve hayatı yaratan O’dur. O her şeye galiptir. Çok bağışlayandır.” (Mülk 2)
Hayat anlamsız bir varoluş olmadığı gibi, ölüm de sonu hiçlik olan bir yok oluş değildir. Aksine hayat bir hayırlı faaliyetler alanı, ölüm ise bu faaliyetlerin karşılığını bulacağımız ebedî varlık sahasına geçişi sağlayan bir dönüm noktasıdır. İslama göre inansın elindeki servetin asıl sahibi Allah’tır. Onu imtihan maksadıyla, emanet olarak verdiği bu servetten başkalarına infakta bulunmak gerekir. Peygamber Efendimiz -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyuruyor:
“Yeminle ifade edebileceğim üç husus vardır:
1- Sadaka vermekle kulun malı eksilmez.
2- Allah, uğradığı haksızlığa sabreden kişinin şerefini artırır.
3- Dilenme kapısını açan kimseye Allah, fakirlik kapısını açar.”
O halde insan karşılığını Allah’tan bekleyerek infak etmekten kesinlikle korkmamalıdır. Zira bütün mahlûkatına her an infak halinde olan Cenab-ı Hak sadaka veren kuluna daha fazlasını ihsan etmeye elbette kadirdir. Ayeti kerimede şöyle buyurulur:
“Allah faizi mahveder (faiz karışan malı bereketini giderir). Sadakaları ise bereketlendirir.” (Bakara 276)
Hazret-i Alinin şu hikmetli nasihatı da aynı mevzuya temas etmektedi: “Yoksullaştığınız zaman sadaka veriniz ki, Allah da sanki kendisiyle ticaret yapmışsınız gibi bol rızık versin.”
Rasulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurur:
“Kardeşine göstereceğin tebessüm bir sadakadır. İyiliği emredip kötülükten sakındırman sadakadır. Yolunu kaybeden kimseye, yolunu göstermen sadakadır. Gözü sakat kimse için görüvermen (yardımcı olman) sadakadır. Yoldan taş, diken, kemik (gibi şeyleri) kaldırıp kenara atman sadakadır. Kovandan kardeşinin kovasına su boşaltman sadakadır.” Tirmizi
Mühim olan; sadakayı samimiyet ve ihlasla, sırf Allah rızası için verebilmektir. Gösteriş yapmak ve dünyevî maksatlar için yapılan infaklar boşa gider ve insana bir fayda sağlamaz. Peygamberimizin buyurduğu gibi sağ elin verdiğini sol eli fark etmeyecek şekilde, sadakayı gizli vermeliyiz. Karşı insanı rencide etmeden kemali edeble infak etmeliyiz. Sadakayı, kendimizin beğenmediği değersiz eşyalardan değil, değerli olanlardan ikram etmeliyiz.
Ayet-i celile ne güzel ifade ediliyor:
“Allah’ın sana verdiğinden (onun yolunda harcayarak) ahiret yurdunu iste. Allah’ın ihsan ettiği gibi sen de (insanlara) ihsan et.” (Kasas 77)