KALEMİN KILICA OLAN ÜSTÜNLÜĞÜ VE OSMANLIDA KÜRTLER

 KALEMİN KILICA OLAN ÜSTÜNLÜĞÜ VE OSMANLIDA KÜRTLER

Osmanlı İmparatorluğu koskoca bir çınardı. Büyük bir ağaç düşünün, nasıl ki bir ağaçta çok sayıda yaprak varsa ve bu yapraklar tek bir kökten besleniyor ve bir ağaç kökü etrafında kusursuz bir ahenkle kompozisyon oluşturuyorsa, Osmanlı içinde de ağacın yaprakları gibi birden fazla etnik unsur vardı ve hepside dallar misali bir kök etrafında bütünleşiyordu. Bunlardan biri de hiç şüphesiz ki Kürtlerdi. Osmanlının Yavuz Sultan Selimle birlikte hızlı bir şekilde sınırlarını doğuya doğru genişletme düşüncesi sonrasında karşılarında en büyük engel, önderliğini Şah İsmail’in yaptığı Safavilerdi. Yönünü doğuya çeviren Yavuz Sultan hazırlıkları yapıp atını doğuya sürdü. Safavilere karşı, bölgede yaşayan Kürtler Osmanlıyla aynı safta yer alarak Safavilere karşı büyük bir zafer kazandılar. Bu savaşın Osmanlıya en büyük katkısı,  hiç şüphesiz ki savaş sonrasında bölgede yaşayan Kürtlerin Osmanlıya yakınlaşmasını sağlamış olmasıdır. Osmanlı, Kürtlerin ağılıklı yaşadığı doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerini topraklarına kılıç zoruyla katmamıştır. Savaş sonrasında o dönemin önde gelen din âlimlerinden “İdris-i Bitlis” adlı Kürt âlimi sayesinde, onun bölge üzerindeki nüfusunu da kullanarak Kürtler Osmanlı şemsiyesi altına girmiştir. İdris-i Bitlis bölgeyi adım adım gezmiş ve her gittiği yerde Osmanlıyla bütünleşilmesi gerektiğini ifade eden vaazlar vermiş ve bölgenin Osmanlı himayesine kansız bir şekilde girmesini sağlamıştır.

II. Beyazıt döneminde büyük din âlimi İdris-i Bitlis tarih yazıcılığıyla görevlendirilmiş ve o muhteşem eseri olan Osmanlının ilk sekiz padişahının hayatını anlatan Heşt Behişt(Sekiz Cennet) adlı eseri ortaya çıkarmıştır. Bir âlim kalemin kılıca üstünlüğünü ortaya koyarcasına kendini siper etmiş ve bölgenin kan dökülmeden Osmanlıya huzur ve güven içinde bağlanmasını sağlamıştır. Osmanlı bölgeyi yönetirken bölgenin kültür yapısına, diline dokunmamıştır. Ama devletin yazışmalarında da tek bir ortak dil kullanarak bölge halkının merkezle bütünleşmesini sağlamıştır. Kürtleri ve Türkleri aynı çatı altında tek bir ülkü etrafında birleştiren en önemli kilit taşı hiç şüphesiz ki dindi.

Osmanlıda her alanda çözülme Tanzimat süreciyle başlamış, çorap söküğü gibi arka arkaya olaylar baş göstermiş ve çöküş dönemine gidilmiştir. Bu çözülmelerden biri de Osmanlı şemsiyesi altında yaşayan milletlerin milliyetcilik duygularını hızla kabartarak  ayrılık tohumlarının baş göstermesiydi. Tanzimat süreciyle Osmanlı idarecileri, merkezi yönetimi güçlendirmek, etkili bir biçimde vergi toplamak ve kuvvetli ordular kurma niyetindeydi. Çözülmeleri önlemek ve merkezin güçlenmesini sağlamak içinde etkin bir bürokratik yapının hızla kurularak eyaletlerin kontrol altına alınması gerekiyordu. Bunu da en iyi başaran Cennet mekan Sultan II. Abdülhamit Han’dı. Sultan Abdülhamit bölgede “Hamidiye Alayları” oluşturdu. Bölgeyi Osmanlı adına koruyup, orada yaşayan halkın güvenliğini sağlamak amacıyla kurulmuş olan bu alaylar, bölgede yaşayan Kürt aşiretlerinden adamlar devşirilerek kurulmuş olan askeri birliklerdi. Kurulan bu Hamidiye alaylarının en önemli özelliği de hiç şüphesiz ki milliyetçiliğe karşı bölgede yaşayan Kürtlerin devlete olan sadakatlerinin pekişmesine de büyük katkı sağlamış olmasıydı. Abdülhamit o yıllarda bölge üzerinde oynanmak istenen oyunları görmüş ve hatta bir öz eleştiri de bulunarak dedelerinin bölgeyi görmezden gelerek yapmış oldukları hataları sıralamış ve adeta bölgeyi yatırım yağmuruna tutmuştur. Bölge halkını merkezle bütünleştirmek için önde gelen aşiret reislerinin çocuklarını İstanbul’a getirterek okumalarını sağlamış ve böylece kültür alışverişi oluşturarak halkların kaynaşmasını sağlamıştır. Doğu ve Güneydoğuya bizzat doktor, vaiz göndermiş çeşitli merkezlere hastane ve okullar yaptırarak bölge halkının eğitim ve sağlık alanında kalkınmasını sağlamıştır.

Malazgirt’te Selçukluyla Bizans’a, Osmanlıyla Safavilere, Türklerle Ermeni çetelerine, Mehmetçikle Çanakkale de yedi düvele karşı ve Kurtuluş Mücadelesi’nde Türklerle dış mihraklara karşı aynı tarafta saf tutan Kürtlerin sizce mümkün müdür kopup gitmesi? Peki, bizi bize bağlayan harç nedir, etle tırnak gibi ayrılmaz yapan nedir, elbette dindir.

 

YAZAR BİLGİSİ
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.