İSLAM SON DİN, MÜSLÜMANLAR SON ÜMMETTİR

İSLAM SON DİN, MÜSLÜMANLAR SON ÜMMETTİR

Muhterem Müslümanlar, İslam son din, biz ise son ümmetiz. Bu durumda yeryüzünde fesadın kalkması, şirkin yok olması, Müslümanların ve bütün insanların yeryüzünde insanca yaşaması için bize çok işler düşüyor. Biz Müslümanlar başkasına tabi olamayız. Biz Müslümanlar başkasının peşi sıra gidemeyiz. Biz Müslümanlar başkalarının ürettiği politikalara uydu olamayız. Çünkü biz Müslüman’ız ve bizi kıyamet sabahına kadar zirvelere taşıyan, medeniyetlerin en üstün seviyesine çıkmasına vesile olacak bir nizama, İslam’a sahibiz. Allah (c.c.) Casiye Suresi 18. ayeti kerimede şöyle buyuruyor:

“Sonra da seni din konusunda bir şeriat sahibi kıldık. Sen ona uy; cahillerin, bilmeyenlerin isteklerine uyma.”

Elbette ki bu emir Rasulullah’ın (s.a.v.) şahsında kıyamet sabahına kadar gelecek bütün Müslümanlaradır, ümmetedir. Bizim hakkımızda, yani her inanan Müslüman hakkında Allah’ın (c.c.) hükmü, Rasulullah’ın (s.a.v.) hükmü sabit olmuştur. Artık biz bir Müslüman olarak o hükümlerin dışına çıkamayız. Kur’an ve Sünnet’in dışına taşamayız. Hevai hevesimize uyamayız. Hele hele fasık, facir, kafir ve münafıkların peşine, İslam düşmanlarının peşine asla düşemeyiz. Onların izini takip edemeyiz. Onları takip edemediğimiz gibi onları taklit de edemeyiz. Allah (c.c.) Ahzap süresi 36. ayeti kerimede şöyle buyuruyor.

“Allah ve Rasûlü bir iş hakkında hüküm verdikleri zaman, hiçbir mü’min erkek ve hiçbir mü’min kadın için kendi işleri konusunda tercih kullanma hakları yoktur. Kim Allah’a ve Rasûlüne karşı gelirse, şüphesiz ki o apaçık bir şekilde sapmıştır.”

Evet, Allah ve Rasulu bir iş hakkında emir verdiği zaman, hüküm verdiği zaman hiçbir mü’min erkek ve mü’min kadının o iş hakkında bir seçeneği yoktur. Allah ve Rasulü ne hükmetmişse o hükme tabi olmak mecburiyetindedir. Müslüman bir erkek ve Müslüman bir kadına bunun dışında bir davranış asla ve asla yakışmaz. Kim ki Allah’a isyan eder, Rasulullah’a (s.a.v.) isyan eder yani onların hükmettiğine rıza göstermez, kendi nefsine uyar, şeytana uyar ise, o apaçık bir sapıklık, apaçık bir delalet üzerinedir.

Değerli Müslümanlar, şu ayeti kerimelerdeki ilahi mesajlara çok iyi kulak verelim ve mütenebbih olalım, tefekkür edelim. Üç günlük dünya menfaati için, üç günlük çıkarımız için, bir müddet daha bulunduğumuz sandalyede, koltukta oturmak için, helal haram demeden biraz daha mal yığmak için sakın ahiretimizi, ebedi yaşantımızı harap etmeyelim. Haşr süresi 7. ayette Allah (c.c.)söyle buyuruyor:

 “Resul size ne vermişse onu alınız. Sizi neden nehy etmişse muhakkak ondan uzak durunuz.”

Evet, Rasullullah aleyhisselatu vesselam bize hakkı, hakikati getirdi. Kur’an hakikatlerini getirdi. Kur’an’daki emir ve nehiyler kadar da kendisi sünneti seniyyelerle emirler nehiyler verdi. Çünkü onun yaşantısı İslam’ın Kur’an’ın arı duru tefsiridir. Rasulullah aleyhisselatü vesselamı, onun mübarek kelamlarını anlamadan, tanımadan Kur’an’ı anlamak, İslam’ı anlamak mümkün değildir. Öyleyse Rasulullah aleyhisselatü vesselamın yolunda gidelim, onun sünnetine tabi olalım. Onun sünnetine tabi olmayan insanlar dünyada da ukbada da hüsrandadır. O Müslümanlar arasında Kur’an’la hükmediyordu. Rabbımız (c.c.) bu hususta Nisa Süresi 105. ayeti kerime de:

“Habibim, Biz sana bu kitabı, bu Kur’an’ı insanlar arasında hakla adaletle, doğrulukla hükmedesin diye indirdik.” buyuruyor.

Değerli mü’minler, Kur’an mezarlarda okunsun diye indirilmedi. Kur’an sadece hıfz edilsin, Kur’an hafızı olalım diye indirilmedi. Kur’an bir hayat kitabıdır. O hayat kitabını hayatımıza yansıtmazsak, o yaşantı, o hayat, hayat değildir. O behimi bir yaşantıdır. Öyleyse biz Allah’tan razı olacağız, Rasulullah’tan (s.a.v.) razı olacağız, bize indirilenden, Kur’an’dan razı olacağız ve başkalarına, fasıklara, facirlere değil onlara tabi olacağız. Kısa aklımızla bin bir teviller, bin bir yorumlar yaparak asla ve asla İslam’ın gerçeklerini, Kur’an’ın gerçeklerini, Rasulullah’ın (s.a.v.) gerçeklerini sapıtmayalım, saptırmayalım. Bizim tek örneğimiz, tek önderimiz, tek rehberimiz Rasulullah’tır (s.a.v.). Onun dışında örnek alanlar, onun dışında rehber edinenler, onun dışında önder edinenler dünyada zillet ve meskenete düşer, rüsvay olurlar. Ahirette ise onların azabı müthiş olacaktır. Rasullullah (s.a.v.) bir hadisi şerifte şöyle buyuruyor:

“İmanın tadını ancak Rabb olarak Allah’tan razı olan, din olarak İslam’dan razı olan ve bir rasul bir elçi bir peygamber olarak da Rasullulah’tan (s.a.v.) razı olan kişi alır.”

Eğer ki bir kimse de imanın tadını alırsa dünyaya rağbet etmez. O, dünyası için ukbasını yok etmez, harap etmez. O, dünyası için fasıklara, facirlere boyun eğmez, yaltakçılık yapmaz. O, sevdiklerine kavuşmak için ölümü arzular. Allah yolunda can vermek onun için bir sevda olur. Böyle olmaz isek, imanın tadını almaz isek yani Allah’tan, Rasullullah aleyhisselatü vesselamdan, İslam’dan razı olmaz, ona teslim olmazsak o zaman hayatı sevmeye başlarız, dünyayı sevmeye başlarız. Dünyanın geçici alayişine zebun oluruz, köle oluruz ve bizi yaşama sarhoşluğu, dini cehalat sarhoşluğu kaplar ve  helak olanlardan oluruz. Bakınız Rasulullah (s.a.v.) bu hususta ne buyuruyor:

“Çok geçmez sizi iki şeyin sarhoşluğu kaplayıverir. Biri dünya yaşayışına sevdalanıp düşkünlük etmenizin vereceği sarhoşluk, diğeri de cehalet sevgisinin vereceği sarhoşluktur. Bundan dolayı iyiliği emredemez,  kötülüklerden men edemezsiniz. Böyle zamanlarda Kur’ana ve sünnete sarılanlar, geçmiş ilklerden, Allah yolunda muhacir olanlar ve Ensar gibi olurlar.” (El- Cami-us Sağir 2/61)

Evet sizi iki sarhoşluk kaplayıverir. Birincisi yaşama sevgisi, dünya sevgisinin sarhoşluğu diğeri de cehalet sarhoşluğudur. Siz dininizi bilmiyorsunuz, siz Kur’an’ı bilmiyorsunuz. Dininizi, Kur’anınızı öğrenmek için gayret de etmiyorsunuz. Bu bir sarhoşluktur. Bu cehalet sarhoşluğudur. Bu iki sarhoşluktan dolayı yani dünya sevgisi, çok yaşama arzusu sarhoşluğu ve dini vecibelerinizi bilmeme, öğrenmek için gayret etmeme böylece cahil kalma ve cahil oluşundan memnun olma sarhoşluğundan dolayı siz iyiliği emredemiyorsunuz, kötülüklerden men edemiyorsunuz.

Değerli mü’minler, bugün de çeşitli sebeplerle, çeşitli dünyevi mülahazalarla hakkı söyleyen insanlar kibrit-i ahmer gibi kalmış; gerçekleri, hakikatleri söyleyemiyoruz. Emri bil maruf, nehiy anil münker yapamıyoruz. Neden?  İşte bu iki sarhoşluktan dolayı.

Rasulullah aleyhisselatü vesselam işte böyle fetret devrinde, Kur’an ve sünnet yolundan ayrılmış, tamamen fesad olmuş bir toplumda, Kur’an’la,  Sünneti seniyyeyle kaim olanlar, onların ahkamını hayatına taşıyanlar, düşüncesini, dilini, kalbini, tek kelimeyle hayatını İslamlaştıranlar, kitap ve sünnetle amel edenler, Kur’ana ve sünnete sarılanlar geçmiş ilkler gibi olurlar. Yani Allah yolunda vatanını, malını, mülkünü, evlad-ı iyalini terk edip, Medine’ye hicret eden o Mekkeli Müslümanlar var ya,  işte onlar gibi olurlar. Medine’de Mekke’den gelip hicret etmiş mü’minlere kucak açan, evlerini açan, bağını, bahçesini bölüştüren, malını mülkünü bölüştüren o Ensar var ya işte onlar gibi olurlar buyuruyor.

Çünkü böyle bir zamanda, fitne fesad zamanında, Kur’an’ın ve Sünnet’in görmezlikten gelindiği bir zamanda Kur’an ve Sünnet’i rehber edinenler, imanın tadını alanlar; herkes dünyadan, yaşamaktan zevk alırken Kur’an’dan Sünnet’ten zevk alanlar Muhacir ve Ensar gibi olacaklardır. Rabbimiz (c.c.) bizleri böylelerinden eylesin.

 

YAZAR BİLGİSİ
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.