HADİS İKLİMİ- Allah Adına Yemin

Abdullah b. Mes’ud (ra) tarafından nakledildiğine göre, Rasulullah (sav) şöyle buyurmuştur:
“Yalan yere yemin ederek Müslüman bir kişinin malını ele geçiren kimse, Allah’a kavuştuğunda O’nu (kendisine) öfkelenmiş halde bulur.” (Buhari)
Yemin, bir olayın doğru olup olmadığını beyan veya bir işin yapılıp yapılmadığını ispat hususunda, kişinin, Allah’ın adı veya sıfatlarından birini kullanarak Allah’ı şahit tutması ve böylece sözünü kuvvetlendirmesidir. Verilen sözü kuvvetlendirmek için o sözü Yüce Yaratan ile ilişkilendirmektir. Verilen söze uyacağına dair Allah’ı şahit ve vekil kılmaktır.
”Antlaşma yaptığınız zaman, Allah’ın ahdini yerine getirin ve Allah’ı üzerinize şahit tutarak pekiştirdikten sonra yeminleri bozmayın. Şüphesiz Allah, yaptığınız şeyleri hakkıyla bilir.” (Nahl, 91) ayeti tam da bu duruma işaret eder. İşte bu nedenle yemin eden, sözünde durmadığında söz verdiği şey ile Allah’ın yüce isimleri arasında kurduğu bu ilişkiyi koparmış sayılır. O, verdiği söze şahit olarak gösterdiği Cenab-ı Hakk’ın saygınlığını hiçe saymış olacak, “Yeminlerinizi tutun!” (Maide, 89) buyuran Rabbine karşı takındığı bu umursamaz tavırdan ötürü de cezayı hak edecektir.
Allah Resulü, kendisine intikal eden ihtilaflı konuları çözmek için öncelikli olarak taraflardan delil sunmalarını veya şahit getirmelerini isterdi. Ancak bazen delil veya şahit bulunmayabiliyor veya yetersiz kalabiliyordu. İşte böylesi nadir durumlarda, iddia sahibinin isteğine bağlı olarak karşı tarafa yemin ettirirdi. Fakat Allah adına yemin etmenin sorumluluğunu bilmeyen bazı davacıların, hedefine ulaşabilmek için kolayca yalan yere yemin etmesi de mümkündü. Allah Resulü böyle kimseleri, “Kim Müslüman bir kişinin hakkını (yalan) yeminiyle kendine alırsa, Allah ona (cehennem) ateşini vacip kılar, cenneti de haram eder!” sözleriyle uyarıyordu.
Günlük hayatta yemin, en fazla alışveriş sırasında daha çok kar etmek, müşterinin dikkatini çekmek veya onu yanıltmak için kullanılmaktadır. Böyle durumlarda yemin, satıcıya kısa vadede belli bir kazanç sağlasa da, ticarette olması gereken dürüstlük ve itimat gibi değer ve prensipleri zedelemektedir. Bunun için ticaret erbabının güvene dayalı davranış sergilemesi, işin sürekliliği açısından ve ahlaki yönden kendilerine daha fazla yarar sağlayacaktır. Peygamber Efendimiz, “Yemin, alışverişte kâr getirir (ama) bereketi götürür.” (Ebu Davud) derken, yeminin sahibine sağlayacağı karın aslında sayısal çokluk olduğunu hatırlatır. Oysa hakikatte olması gereken, helal kazanç ile yetinme, gönül huzuru, kanaatkâr olma gibi duyguların köreltilmemesidir.
Meşru ve makul bir ölçü içerisinde Allah adına yapılan yeminler ise saygı ile karşılanmalı ve gereği yerine getirilmeye çalışılmalıdır. Hayırlı bir işi yapmaya davet etmeye, muhatabı teşvik etmeye ve güzellikleri yaymaya yönelik olan yeminlerin gereğine katkıda bulunmak, muhatabı rahatlatmak açısından önemlidir. Yemin, muhatabın şüphe ve tereddüdünü gidermek, onu ikna etmek amacıyla ihtiyaç halinde başvurulabilecek bir vasıta olup, aynı zamanda kişinin kararlı oluşunun bir işaretidir. Gündelik hayatta birtakım yararlar sağlasa da alışkanlık haline getirip sürekli yemine başvurmak, yeminin gücünün kaybolmasına neden olabilir. Ayrıca Allah’ın ismini veya vasıflarını her olayda tanık göstermek, olur olmaz zamanlarda yemin etmek, O’nun zatına karşı da bir saygısızlık olur.
Sonuç olarak İslam öncesinden beri var olagelen yemin, Hz. Peygamber döneminde delil ve şahitlerin olmadığı, ihtilafların çözümü esnasında başvurulan yöntemlerden biri olmuştur. Günlük hayatta insanlar arası ilişkilerde de genellikle karşılaşılan bu durum, muhatabı ikna etme, onun şüphe ve tereddütlerini giderme bakımından yemin sahibini vicdanı ve ahlakı bakımdan sorumluluk altında bırakmaktadır. Dolayısıyla yemin eden kimsenin Allah’ı kendisine şahit kılmasının ciddiyetiyle hareket etmesi, olur olmaz her şey için Allah’ın adını kullanmaması gerekir. Zira bilerek yapılan yeminlerin bozulması halinde, kişinin kefaret ödemesi lazımdır.