Din Dilinde Müspet Değişim

Din Dilinde Müspet Değişim

*Necmettin Erbakan Üniversitesi İlahiyat Fakültesi

 

Bilindiği gibi değişim, bir halden başka bir hale geçiş olarak tanımlanabilir. Değişme, fert, toplum ve tabiat alanında yaşanan bir olgudur. İnsan ana rahmine düştüğü andan itibaren bir değişim ve gelişim dönemi yaşamaya başlar, ceninlik döneminden itibaren hem biyolojik hem de ruhsal anlamda bir gelişme evresi içerisine girer. Bu durum doğumla birlikte; çocukluk, gençlik, yetişkinlik ve yaşlılık şeklinde sürer.

Değişen sadece insan ve canlı varlıkların yaşamı değil, tabiatta da birçok değişim görülmektedir. Mevsimler, gece ve gündüz, soğuk ve sıcaklığın her biri bir değişim ve gelişim örneğidir. İslam metafiziğinde “tecellide tekrar yoktur” anlayışı bunu ifade eder. Ünlü Yunan filozofu Heraklitos’un “bir ırmakta iki defa yıkanılmaz” sözü de, varlıkta değişimin zorunlu ve kaçınılmaz oluşunu pekiştirir.

Değişim varlığın doğasında vardır. Değişme bütün zamanlar için mutlak bir doğrusallık ifade etmez, yerine göre bozulma ve yozlaşma gibi süreçler de izleyebilir. Değişme, sadece bireysel hayatta değil, aynı şekilde toplumsal hayatta da meydana gelir. Toplumsal değişme, toplumun sosyal yapısı içerisinde yer alan kurumlar ve insanlar arasındaki ilişki biçimlerinin değişmesi şeklinde tezahür eder. İslam düşünce geleneğinde birçok şair ve mütefekkir değişim olgusunun kaçınılmazlığına işaret etmişlerdir. Örneğin Hz. Mevlânâ; “düne ait ne kadar söz varsa dünle birlikte gitti cancağızım / Şimdi yeni şeyler söylemek lazım” derken; Yunus Emre ise “her dem yeniden doğarız / Bizden kim usanası” sözleriyle bu değişime vurgu yapmışlardır.

Değişimin özünde, bir canlılık ve dinamiklik vardır. Değişimin olmadığı yerde kokuşmuşluk meydana gelebilir. Nitekim Said-i Nursî; “eski hal muhal, ya yeni hal ya izmihlal” şeklindeki uyarısıyla değişimin canlılık, durağanlığın da atalet ve yıkım getireceğini belirtmiştir.

Görüldüğü gibi varlıkların hayatında değişim, varlıkta bulunan bir olgudur. Maddi ve manevi hayatın bütün alanlarında değişim yaşandığı gibi konuştuğumuz din dilinde de müspet ve menfi değişimler yaşanmaktadır. Esas olan dil ve bu dilin berisinde yer alan düşüncede müspet anlamda değişimlerin olmasıdır. Din dilinde değişimden kastımız, konuşulan gündelik dilin köklerine müdahale değil, bir iletişim aracı olarak din dilinin, ikili ilişkilerde üslup bakımından değişimidir. Bugün böyle bir değişime hepimizin şiddetle ihtiyacı vardır.

Bilindiği gibi din, insanın Allah’la, hemcinsleriyle ve varlıkla olan ilişkilerini düzenleyen değerler manzûmesidir. Bundan dolayı din, fert ve toplum açısından geniş bir çerçevede işlev gören, insana hayatın anlamını, sonunu ve sonrasını bildiren çok önemli manevi bir kaynaktır. Söz konusu anlamlandırma ve bildirme görevini din, terimler ve kavramlar aracılığıyla yapar. Çünkü dil, duygu, düşünce ve taleplerin ifade edildiği bir araçtır. Bu nedenledir ki, gerek kutsal metinlerin dil ve üslûbu, gerekse bu metinlerin anlaşılması, yorumlanması ve insanlara anlatılması, beraberinde “din dili” gerçeğini ortaya çıkarmıştır. Nitekim “kulluk” denildiğinde, din dilinde anlaşılan mana ile popüler kültürde anlaşılan aynı şeyler değildir. Bundan dolayı, dinin kendisi kadar dinî terim ve kavramlar da saygın ve dokunulmazdır.

Ne yazık ki tarihin bazı dönemlerinde din dili, birey ve toplum üzerindeki belirleyici ve yönlendirici gücü sebebiyle; siyasal, ekonomik, kültürel, ideolojik ve belli bir sosyal projeyi benimsetmek için etkili bir istismar aracı olarak kullanılmıştır. Aynı durum, bazı kişi veya kurumları gözden düşürmek için de söz konusu olabilmiştir. Hâlbuki bütün kesimlerin, dinin ve değerlerinin kutsallığına halel getirecek şekilde her türlü ima ve yorumlardan uzak durmaları gerekir.

Hz. Mevlânâ’nın dediği gibi “biz fasletmeye/ayırmaya değil, vasletmeye/birleştirmeye geldik.” Bu da ancak mana dili olan din dilinin doğru kullanılmasıyla gerçekleştirilebilir. Çünkü bu dil, toplumu birleştiren ve bütünleştiren bir niteliğe sahiptir. Bu bağlamda din dili, geniş halk kitleleri için ortak değer hükmündedir. Farklılıklarla birlikte bir arada barış içerisinde yaşama, özveride bulunma, sosyal dayanışma ve paylaşma ahlakının pekişmesine büyük katkı sağlar.

Bugün Müslümanların kullandığı din dilinde üslup bakımından bir değişime gitmeleri gerekir. Kullandığımız dil, öteleyici ve ötekileştirici değil, birleştirici; dışlayıcı değil, yaklaştırıcı; daraltıcı değil, kapsayıcı; suçlayıcı değil, affedici; alaycı değil, değer verici; intikamcı değil, bağışlayıcı olmalıdır. Bu sebeple din dili, belli kesimler arasında yaşanan kavga, kaos, gerilim ve polemik dili haline dönüştürülmemelidir. Zira dinin kutsalları, dinî içerik kazanmış terim ve kavramlar her türlü hesabın üstünde tutulması gereken ortak insanlık değerleridir. Kaldı ki din, insanlığı koruyan bir kale ve onun var olma garantisidir.

Kutsalın dışında kalan, bir başka ifadeyle aşkın olanla irtibatını yitirmiş her ideoloji, dünyevî değer dizgesi veya sistem, ne kadar mükemmel olursa olsun işlevsel anlamda dinin yerini tutamaz. Bunların hiçbiri din kadar insanlığın devamını ve sürekliliğini garanti edemez. Eğer bir toplumda din ve bu dinin kavramlar dünyası coşkulu bir şekilde yaşanırsa, hem kültürel kimliği ve hem de toplumsal benliği yabancılaşmaktan korur.

Bu sebeple yaşadığımız toplumda din hakkında konuşanlar, fetva verenler ve karar açıklayıcıların da din diline ve üslubuna dikkat etmeleri gerekir. Zanna, vehme, rüyaya dayalı bilgi ile örülmüş bir din dili değil; ölçülebilen, rasyonel, kesin delile dayalı sahih bilgiyi besleyici ve toplumu birleştirici, bütünleştirici bir dil kullanılmalıdır. Sadece gönüllere hitap eden bir din dili de yeterli değildir. Bu dilin, hem gönle, duyguya hitap edici boyutları olmakla birlikte ikna edici, makul, mantıklı ve akla hitap eden bir muhtevası da olmalıdır. Diğer bir ifade ile kullanılan din dili, aklı duyguya, duyguyu da akla feda etmemelidir.

Bundan dolayı olur olmaz yerde ve zamanda; şeriat, hidayet, helal-haram, iman, küfür, imam, cemaat, dua, beddua, peygamber, vaaz, vâiz, hoca vb. İslâm öğretisi ve tarihinden kaynaklanan özgül ağırlıkları ve anlam derinlikleri olan terim veya kavramların günlük ve konjonktürel tartışmaların araçları olarak kullanılması doğru değildir. Çünkü dini kavramların örselenmesi, dini değerlerin zayıflamasına ve içtimâî bünyenin sarsılmasına yol açar.

Tarih boyunca Müslüman bilincinde meta kavramlar olarak yer alan ve buna bağlı olarak da tartışmadan ısrarla uzak tutulan ortak din diline sahip çıkmak her inanç sahibinin görevidir. Aynı inanç halkası içinde olmayanlar ise bu dili benimsemeseler bile en azından ona saygı duymayı, bir ahlâki erdem olarak görmelidirler. Müslümanların ma’şerî vicdanında köklü bir tarzda yer eden bu dilin, İslâm’ın ilk neş’et ettiği andan başlayarak tarih boyunca taşıyageldiği sahih anlam dairesi zedelenirse dinin birleştiriciliği ve koruyuculuğu bir yana, hayata anlam kazandıran niteliği de yok olmaya yüz tutar.

Her ne kadar erken dönem İslam tarihinde din dilini kullanmada mezhepler, fırkalar ve dini akımlar arasında bir takım savrulmalar yaşanmışsa da, her konuda olduğu gibi bu konuda da örneğimiz ve rehberimiz Sevgili Peygamberimiz olmuştur. Onun muhteşem sîreti ve yaşayan sünneti ortadadır; din dilini kullanma konusundaki kaygı, vurgu ve hassasiyetleri, kelime ve kavramlara yüklediği özel anlamlar kayıt altına alınmıştır. Bu anlamda muhteşem bir bilgiye sahibiz. İslam’ın tarihinde Hz. Peygamber aleyhisselam’a iman eden ve tâbi olan Müslümanlar, hem ilahi muradı anlarken ve hem de onu anlatırken, kelime ve kavramları kendi özel bağlamlarında kullanmaya özen göstermişlerdir. Biz de bugün aynı yöntem ve üslubu kullanmalıyız.

Netice olarak, bu milletin değerler skalasına bağlı her insan, din dilinin suiistimal edilmesi ve istismar aracı olarak kullanılması karşısında duyarlı olmalı ve sessiz kalmamalıdır. Bütün Müslümanların çetin bir sınavdan geçtiği günümüzde, her mü’min, kullandığı dilde, kardeşliğe halel getirecek iddia, ifade ve söylemlerden uzak durmalı, özellikle siyasetçiler, yazarlar, âlimler ve karar verici konumunda bulunan herkes,  sorumluluk bilinciyle hareket etmelidirler.

YAZAR BİLGİSİ
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.