ÇEKİÇ Mİ BALYOZ MU?…

Deniz’in Kemal’i var, Devlet’in Vural’ı var
Meclis iç tüzüğünde kavganın kuralı var…
İkisini saymazsan üç hafif yaralı var…
Vatandaşın yakası yırtıldı yırtılacak,
Vurun sayın vekiller, memleket kurtulacak…
İbn-i Batuta; seyahatnemesinde Ahilik teşkilâtını teferruatlı bir şekilde anlatırken: ‘’ Bereketi Şam’da şefkati Anadolu’da buldum’’ demektedir.
Bir zamanlar bereketli Şam’da bizimdi. Çünkü o zamanlar şefkati,merhameti yitirmemiştik…
Ayağımızı bastığımız Anadolu’dan kollarımızı açıyor, uzanabildiği yere kadar uzatıp, çağrımıza ses verenleri sevgiyle, şefkatle kucaklıyorduk.
Evet, Anadolu dediğimiz bu topraklar üzerinde hiçbir kavim veya topluluk, iki yüz seneyi aşan bir idare veya devlet kuramamışlar.
Milletimizin ‘’ Devlet-i ebed müddet’’, inancı içerisinde kurduğu bu devlet, altı asır üç kıtayı adaletle idare etmiş, sanatın ve medeniyetin zirvesinde hakkın, hukukun, şefkatin, doğruluğun, insanlığın, cömertliğin timsali olmuştur.
Altı asırlık medeniyet ve zaferler devletinin sırlarından birisi de, İslam dünyasına ‘’ fütüvvet’’ ismi ile doğan, Türkler ve Ahi Evran-ı Velî ile bu milletin, ruh asaletine uygun bir esnaf teşkilatı haline gelen ahiliktir.
Ahilik başlı başına ayrı bir konu.*
Ben sadece ahiliğin koymuş olduğu kurallar ve prensipler içerisinde demircilik mesleğiyle ve edep dairesinde yetiştirilmiş kaliteli insanın meslek ahlâkıyla ilgili misal vererek bir noktaya gelmek istiyorum.
Eskiden çarşıların bölümlerine ‘’Arasta’’ tabir edilirdi. Demirciler kısmına demirciler arastası, kunduracılar kısmına kunduracılar arastası, kebapçılar kısmına kebapçılar arastası denilirdi.
Arastalar giriş ve çıkış kapıları, büyük cümle kapıları ile hudutlu olan yerlerdir.
Sabah namazı buraya yakın bir camide veya varsa esnaf camiinde kılınır sonra arastanın girişindeki cümle kapısının önünde toplanılır, çarşı imamı gelir. Cümle kapısı besmele ile açılır, fatiha okunur, gülbenk çekilir, herkes işinin başına geçerdi.
Ne güzel bir usül.. Ne hoş bir mesai başlangıcı… Ahilikten kalma bu güzel adetlerin, an’ane halinde halen yaşadığı ve yaşatıldığı Çankırı demirciler çarşısında 467 senelik mahkeme sicil defterleri incelendiğinde, bu çarşıda hiç yangın çıkmadığı görülür.
Günümüzle mukayese ederek, bir çarşı düşünelim ki; Sabahın erken saatlerinden itibaren her dükkanda ateşler körüklenecek, her tarafa kıvılcımlar uçuşacak, fakat 500 yıllık bir zaman diliminde tek bir yangın vukuatına rastlanmayacak!
Sebebi nedir diye soracağız elbette?
Sebebi; Ahilik teşkilatının demirciler arastası için tatbik ettiği nizam…
Ahiliğe göre demirciler çarşısında, münavebe ile her gün bir dükkan nöbetçi olur. O gün nöbetçi olan dükkanın ustası, dükkanların kapanma vakti gelince çıraklarından yetkin birine veya kalfasına;
- ‘’ Oğlum çekici bildir’’ der. Ustanın sözü üzerine dükkandan çıkan çırak, ilk dükkandan başlayarak her dükkanın önünde durur ve yüksek sesle;
- ‘’ Selamünaleyküm. Akşamlar hayrola, Hayırlar feth ola, Şerler def ola. Çekiç!’’ derdi.İkinci, üçüncü, dördüncü, hasılı bütün demirci dükkanlarının önünde aynı cümleleri tekrar ederdi.
Çekiç lafını duyan usta, eli havada bile olsa artık onu vurmaz bırakır, körüğü kapatır, ateşi söndürürdü.
Çırak çarşıyı bu minval üzere dolaştıktan sonra gelip ustasına tekmil verir. Bu defa usta çıkar, baktı ki dükkanın biri çalışıyor; hemen ustanın ismini söyleyerek;
- ‘’ Erkansın arkadaş!’’ derdi. Bir ustanın ‘’ Erkansın’’ sözünü duyması, sanki kanının donmasına, renginin atmasına sebep olurdu. Bet-beniz kül kesilirdi. Arasta nizamına uymamıştır, cezalıdır. İlk ceza bütün çarşı esnafına; usta, kalfa ve çırağa ziyafet vermesi şeklindedir. Ziyafet parası Orta Sandığından alınarak ziyafet verilir, sonra cezalı tarafından sandığa ödenirdi.
Ahilik nizamı sayesinde, ‘’ Çekiçler terk ola’’ ve ‘’Çekiç’’ sözünü duyan körükler durur, ateşler söner ve dükkanlar kapanırdı. Böylece beş yüz sene, her gün ateşle oynanan bütün çarşılarda yangın görülmez, milli servet heba edilmezdi.
Bir tek insanın ihmali ile aileler sıkıntı ve acıya boğulmaz, buna musamaha edilmezdi.
İkinci defa aynı ihmal ve riayetsizlik görülürse, çekici körüğe bağlanır ve dükkanı kapatılırdı..
Gelmek istediğim nokta şurası:
Türk Silahlı Kuvvetlerimiz, bu milletin göz bebeğidir. Bu kurum, milletin gözünde ‘’ Peygamber Ocağı’’dır.
Makamı, mevkisi, rütbesi ne olursa olsun, her Türk askerinin adı da ‘’ Mehmetçik’’tir.
Her anne baba, Mehmetçiğini peygamber ocağı olarak bildiği askere gönderirken, ellerine kına yakıp, vatana kurban olsun, mâbedimize, harimi ismetimize zalim düşmanın namahrem eli değmesin diye dularla gönderir.
Cepheden al bayrağa sarılı şehit evladının cenazesi gelirse; dul kalan gelinini, yetim kalan yavrularını bağrına basar, kanını içine akıtır, yine de ‘’ Vatan Sağolsun’’ der. Çünkü vatan sevgisi imandandır.
Böyle bir millete kurulmak istenen bu tuzaklar nedir?
Ayışığı, Sarıkız, Yakamoz, Eldiven, Kafes. Nedir bunlar?
Bu BALYOZ’da neyin nesi?
Denizcilik müzesinde patlatılacak bombayla öldürülecek masum yavrular, kimin çocukları?
Mübarek bir Cuma günü, Fatih Camii’nin temeline bomba, kubbesine balyoz indirmek isteyen cuntacı benim ordumun içinde mi?
Kanımız kuruyor! Söyleyecek söz bulamıyoruz!
Ne olur sevgimize ihanet etmeyin.
Artık bu darbe iddiaları, iddia olmaktan çıktı.
Görmek isteyene her şey gün gibi ortada…
Eline çekiç alan bir Ahi ustanın uymaya mecbur olduğu bir nizam varken; milletin tepesine indirmek için BALYOZ sallayan darbe heveslilerini bağlayan bir kanun, bir hukuk, bir ahlak, bir vicdan, bir değer ölçüsü yok mu hiç?
Millete özür borcu bulunanların özür dileyip, yasaların kendilerine verdiği yetkiyi kullanarak suçluları adalete teslim etmesi gerekirken; ‘’ Sabrımız taşıyor’’ tehditleri de ne oluyor?
Ya milletin de sabrı taşarsa, neolacak o zaman?
Milletin seçtiği meşru hükümeti devirmek, çalışamaz hale getirmek, kargaşa ve kaos yaratarak bir buhrana sürükleyip, kardeş kavgasına zemin hazırlamak bu ülkeye bir şeyler mi kazandıracak yoksa çok şeyler mi kaybettirecek?
Bu mücadele, yetkisini milletten ve yasalardan alanlarla, gücünü ve ücretini kiralık kasalardan alanların mücadelesi mi? ….
Ne olur bir şeyler söyleyin!…
Sorumsuz ve her şeye at gözlüğü ile bakan bir muhalefet…
Gerçekleri ters yüz etmede sınır tanımayan mayasız bir medya..
‘’ Türk milleti adına’’ diye verdiği kararlara; kendi siyasi görüşünü ve ideolojisini yansıtıp, kendi kendisiyle tenakuza düşen, hakkın ve hukukun çiğnenmesine göz yuman bir kısım yargı mensupları.
Kanlı bir terör örgütünün avukatlığına soyunup, milletin başına indirilmek istenen balyozları, deşifre olan bunca darbe planlarını görmezden gelerek, hâlâ her zeminde onları can siperane savunan ve hiç sıkılıp utanmadan bu milletin, bu devletin idaresine talip olan ar damarı çatlamış siyasiler..
El insaf artık!…
Yıllar önce Kütahya’nın Gediz ilçesinde bir cinayet işlenir. Olayın tek görgü şahidi cinayete kurban giden şahsın eşeği.
A.D isimli bir şahıstan şüphelenilir. Fakat sağlam delillere ulaşılamadığı için hakkında işlem yapılamaz. A.D isimli şahıs cinayeti soruşturan basiretli bir jandarma astsubay tarafından hadisenin tek görgü şahidi olan eşekle yüzleştirilir.Öldürülen şahsa ait olan eşek, katil zanlısı olan A.D’nin yanına getirilince çılgına döner ve sanığı ısırıp çifte atmaya çalışır.
Bu denemeden sonra bu defa katil zanlısı A.D’nin kıyafetlerinin aynısını giyen bir jandarma eri eşeğin yanına gider. Ancak eşek jandarma erine en ufak bir tepki bile göstermez..Aynı deneme birkaç kişi ile defalarca tekrarlandığı halde, eşek sadece sanığa karşı hırçınlık gösterir.Eşeğin bu davranışları karşısında güç durumda kalan sanık, sonunda suçunu itiraf etmek mecburiyetinde kalır.Eşeğin davranışları, orada buluna altı kişinin şahitliğinde bir tutanakla tespit edilir ve Kütahya Ağır Ceza Mahkemesi tarafından on beş yıl ağır hapis cezasına çarptırılan A.D isimli sanık hakkındaki kararda Yargıtay’ca onaylanır.
Hadiselere ve ortaya konan delillere ibret gözüyle bakıp, vicdanının sesini dinleyen her insan haklı olarak soruyor.
Yahu, her şey gün gün, ay ay, yıl yıl, saat saat, belgeleri ile ortadayken, dibek dövenin hınk deyicisi gibi balyoz sapına yapışıp darbecileri savunan aklı evvellerin, Gediz eşeği kadar bir aklı, fikri, gözü, kulağı, hissi,duygusu yok mu diye!..
La Havle Vela!..
Allah’ım sen bize acı… Din, Devlet, Vatan ve Millet düşmanlarına şu güzel yurdumuzda fırsat verme, Ya Rabbi!..