BTK Başkan Yarımcısı Ahmet Kılıç ile Konuştuk

BTK Başkan Yarımcısı Ahmet Kılıç ile Konuştuk

“Yerli araba motorundan daha da önemlisi yerli arama motorudur.”

Konuşan: Furkan Nalçacıoğlu

Genç Adamlar’ın tanımasını ve takip etmesini istediğimiz isimlerden birisiniz. Bize kendinizden ve çalışmalarınızdan bahseder misiniz?

1967 yılında Çorum’un merkeze bağlı bir köyünde doğdum. İlkokul, ortaokul ve liseyi Ankara, Trabzon ve Kayseri’de okudum. Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Kamu Yönetimi Bölümünü 1991 yılında bitirdim. Üniversite yıllarında rahmetlik Zeki Soyak Hocam ile tanıştım. Üniversite sonrası Nevşehir’e yerleştim. Bir süre Vakıf hizmetleri ile iştigal ettikten sonra İlk Adım’ı 15 günlük bir bölgesel gazete olarak çıkarmaya başladık. İlk Adım’ın yazı işleri müdürlüğünü 1994 yılına kadar yürüttüm.

Bu tarihte rahmetlik İlhami Nalçacıoğlu Hocam’ın teşviki ile Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi’nde asistan olarak göreve başladım. Sakarya Üniversitesi’nde Kamu Yönetimi Yüksek Lisansı yaptım. Sonrasında kadrom ile doktora için Ankara’ya, mezun olduğum SBF’ye geldim. Bilahare üniversiteden ayrılmak zorunda kaldım. İki yıl Sağlık Bakanlığında görev yaptıktan sonra 2007 yılında hasbelkader TİB (Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı)’e uzman olarak başladım. SBF’de başlamış olduğum doktora çalışmamı 2013 yılında Selçuk Üniversitesi Kamu Yönetimi anabilim dalında tamamladım. Hazırlamış olduğum tez, internet yönetimi konusunda Türkiye’de yazılmış ilk ve tek doktora tezi olma özelliği taşımaktadır.

FETÖ’nün karargâh olarak seçtiği ve hâkimiyet kurduğu TİB’de uzun süre basit memurluk işleri ile meşgul edildik. Kritik ve önemli işlerden uzak tutulduk. Yasadışı dinlemenin merkezi haline getirilen bu kurumda 17-25 Aralık olayları vuku bulduktan sonra yeni atanan Başkanımız ve bir avuç arkadaşımızla bu hain örgüte karşı zorlu bir mücadele verdik. Bu süreçte 3 yıl İnternet Daire Başkanlığı yaptım, son bir yıldır da Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu (BTK) Başkan yardımcısı olarak görev yapmaktayım. 15 Temmuz öncesi ve sonrasında yaklaşık 3,5 yıldır tehdit, şantaj ve sabotajlarla dolu oldukça netameli ve sıkıntılı bir dönem geçirdik. Bu süreçte 7/24 esasına göre çalışarak tüm milletimizle birlikte adeta ikinci bir kurtuluş savaşı verdik. Bir de biz bu mücadeleyi belki de en zor ve sonuç almanın güç olduğu siber âlem boyutunda vermeye çalıştık ki, gerçekten bu süreç bizim için oldukça sıkıntılı, çetin ve yıpratıcı oldu.

Geldiğimiz noktada kurumumuz ve ülkemiz açısından FETÖ belasının önemli ölçüde bertaraf edildiğini söyleyebilirim. Zira söz konusu örgütün tasfiyesi konusunda önemli adımlar atıldı. TİB kapatıldı, personelinin %85’i ihraç edildi. Yine BTK personelinin 1/3’ü ihraç edildi. Fakat ülkemiz üzerinde oynanan oyunların bitmeyeceğini unutmamamız gerekiyor. Bağımsız, büyük, güçlü ve lider bir ülke olma fikri ve siyaseti güttüğümüz sürece FETÖ, PKK ve DAİŞ benzeri örgütlerle terbiye edilmeye çalışılmamız beklenen bir durum. Bu nedenle, yakın gelecekte Türkiye’nin rahata ve sükûnete kavuşması zor gibi. O halde kendimizi ve çocuklarımızı tıpkı atalarımız gibi bedel ödemeye ve bu zorlu mücadeleye hazırlamalıyız diye düşünüyorum. Mandacılığa ve uydu ülke olmaya razı olursak belki bir nebze yakamızı bırakırlar ve dünya rahatı(!) gösterirler kanaatindeyim.

BTK nedir hangi amaçla ne zaman kurulmuştur. Bize kısaca bilgi verebilir misiniz?

Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu, Telekomünikasyon sektörünü düzenleme ve denetleme fonksiyonunu icra etmek amacıyla 2000 yılında üst kurul olarak kuruldu. O zamanki adı Telekomünikasyon Kurumu idi. TİB’in kapatılıp görevlerinin doğrudan BTK’ya devredilmesinden sonra Kurum haberleşme sektörünün regüle edilmesi yanında güvenlik merkezli görevler de üstlendi. Bu kapsamda, yasal dinlemeler ve iletişimin tespiti, haberleşme güvenliği, siber güvenlik, internette işlenen suçlarla ve özellikle yasadışı içerikle mücadele gibi konularda faaliyet yürütmektedir. Bu görevlerin icrasını sağlayan beş teknik daire, ki bunlar TİB’den devralınan daireler, hali hazırda Başkan yardımcısı olarak benim uhdemde görev yapıyor. Kurumda benim dışımda 3 Başkan yardımcısı daha bulunuyor.

Başta gençler olmak üzere teknoloji ile iç içe yaşayan bir toplum haline geldik. Bu durumda bize teknolojinin bir toplum için taşıdığı risklerden özellikle de internettin bilinmeyen yönlerinden bahseder misiniz?

Teknoloji alanında ve özellikle internet teknolojilerinde yaşanan hızlı gelişim tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de çok büyük değişimlere yol açmıştır. İnternetin hayatımıza girdiği ilk yıllarda temel amaç; internet kullanıcılarının belirli içeriklere ulaşabilmesi ve bilgi edinebilmesi iken günümüzde her tür iletişimin anlık olarak sağlandığı ve mültimedya içeriklerin kolaylıkla üretildiği ve etkileşimli bir şekilde hızlı ve ucuz olarak paylaşıldığı ve tüm bunların neredeyse hiçbir denetim ve kontrol olmaksızın serbestçe yapıldığı bir platform haline gelmiştir. İnternet, tüm sosyal, siyasal, ekonomik ve kültürel yapıları kökten değiştirmiş, evimizdeki tüm kitapların, televizyonun, telefonun, hafızamızdaki tüm bilgilerin, komşularımız ve arkadaşlarımızla başka ortamlarda buluşarak yaptığımız tüm sıcak sohbetlerin ve en önemlisi tüm hayallerimizin yerini almıştır. İnternet kullanan insanın alış veriş biçimi, iletişim biçimi, eğitim ve öğretim biçimi, ailesiyle ve çevresiyle kurmuş olduğu geleneksel tüm diyalog biçimleri, değerleri, dünya algısı, alışkanlıkları değişmektedir. Bu değişim ve dönüşüm teknolojiye yatkınlıkları ve tekinsiz ilgi ve yaygın teknoloji kullanımları nedeniyle en çok gençler ve çocuklar üzerinde etkili olmuştur. Bugün başta çocuklar ve gençler olmak üzere adeta, hayat artık sanal dünyada yaşanır hale gelmiş ve internet hayatımızın her yönünü ve aşamasını belirler ve biçimlendirir olmuştur.

Yapılan araştırmalar ve yaşanan tecrübeler internetin; güvenlik ve mahremiyet ihlalleri, yasadışı ve zararlı içerikler ile internet kaynaklı veya internetin yanlış kullanımından kaynaklanan birçok risk, tehlike ve toplumsal soruna neden olduğunu ortaya koymaktadır. Hızla gelişen ve yaygınlaşan internetin denetimden uzak yapısı, interneti, illegal ve zararlı pek çok iş ve oluşumun yeni buluşma alanı haline getirirken, internetin yanlış ve bilinçsiz kullanımı sorunları daha da artırmaktadır.

İnternet sayesinde insana sunulan seçeneklerin ve tercih imkânlarının oldukça arttığı, düşünce ve fikir çeşitliliğinin fazlalaştığı ve dolayısıyla büyük bir özgürlük alanının ortaya çıktığı söylenebilir. Fakat paradoksal bir şekilde teknolojinin gelişmesi ve özellikle internet kullanımının yaygınlaşmasının özgürlüğün sınırlarını bir anlamda belirsizleştirdiğine ve hatta daralttığına şahit oluyoruz. Zira internet, bilgiye erişme, fikir ve ifade özgürlüğünü kullanma bakımından geniş imkânlar sunarken, ilginç ve tuhaf bir şekilde, beraberinde getirdiği mahremiyet ihlalleri ve güvenlik riskleri nedeniyle aynı zamanda kişilerin bu haklarını kullanmalarına yönelik en büyük tehdidin sebebi de olmaktadır.

Nitekim teknolojik gelişmelerin, Orwell’ın ‘Büyük Birader’ olarak ‘1984’ adlı eserinde bahsettiği ‘Gözetim Toplumu’ olma riskini hızla artırdığı gözlemlenmektedir. Gelişen teknolojinin varlığı, insanın kişisel bağımsızlığını, mahremiyetini ve güvenliğini tehdit eden riskleri de beraberinde getirmektedir. Teknoloji sorunlara çözüm bulmaya çalışırken yeni sorun/risk alanları oluşturmakta, insanoğlunun hayatını kolaylaştırıp özgürlük alanını genişletirken, aynı zamanda bağımlılıklar, denetim ve kontrol mekanizmaları, yeni ihtiyaç alanları ve baskı araçları da meydana getirmeye neden olmaktadır. Bu risk ve tehlikeler adeta Frankenstein efsanelerini çağrıştırmaktadır.

Zira internetin bireylerin hiçbir zaman olmadığı derecede listelendikleri, sınıflandırıldıkları, fişlendikleri bir veri ambarının oluşmasına neden olduğunu, artık silinme ve iz bırakmadan yaşayabilme hakkının tarihe karıştığını dile getiren düşünürlerin endişelerini haklı çıkaracak kimi gelişmeler de yaşanmaktadır. Nitekim bütün dünya üzerindeki uydu tabanlı iletişimi izleyen ABD, İngiltere, Kanada, Avustralya ve Yeni Zelanda gizli servislerinin ortaklaşa çalışması sonucu kurulan ECHELON sisteminin telefon görüşmeleri ve dünya İnternet trafiği dâhil olmak üzere tüm uydu tabanlı iletişimi gözetlemekte olduğu bilinmektedir.

Bunun yanında, internetin tüm dünyayı global bir köy haline getirerek insanları ve toplumları hâkim kapitalist ve liberal yaşam biçimini, değer yargılarını ve davranış biçimlerini benimsemeye yönlendirerek sofistike bir şekilde tek tipleşmeye sevk ettiğini de gözlemliyoruz. Bu noktada dile getirilmesi gereken iki önemli sorun “tüketim toplumu” olma ve “yabancılaşma” olgusudur. Buna göre, tüketim toplumu ve tüketim kültürü sunduğu bütün araç ve kolaylıklarla, tüketime dayalı yaşam biçimlerini satın almaya zorlayan yanlış ve sahte ihtiyaçlar üretmektedir. “Piyasa ekonomisi”, toplumu, tüketici yapmak için reklamlar ve pazarlama teknikleriyle, üretilen ürünün alınması gerektiğine inandırmaya çalışılmaktadır.

Diğer yandan, bilgi ve iletişim teknolojilerinin kontrolsüz kullanımı insanlar arasındaki sosyal ilişkilerde bir azalma ve topluma yabancılaşmayı da beraberinde getirmektedir. Yüz yüze yürütülen insan ilişkileri yerini makine-insan ilişkisine, gerçek yaşam yerini sanal gerçeklik uygulamalarına bırakmaktadır. Zamanının büyük bölümünü ekranların karşısında geçiren insanların en belirgin yönü, içe kapanma ve kendini soyutlama, yalnızlık ve yabancılaşma olarak nitelenebilir. İnternette istediği gibi sörf yapma, arzu ettiği hiçbir şeye internetin itiraz etmemesi, kişilerde sanal bir sınırsız özgürlük hissi oluşturmakta; gerçekte ise insanları adeta kendi haz ve arzularının kölesi, internetin tutsağı bağımlı birer varlık haline getirmektedir.

Yine, teoride internet ile bilginin çoğaldığı, bilgi edinme, erişim ve paylaşımın kolaylaştığı ve arttığı söylenebilir fakat uygulamada bunun aksine, bilgi kirliliğinin, dezenformasyon ve manipülasyonun, fikir yoksunluğu ve sığlığının tavan yaptığı, Nabi Avcı’nın deyimi ile “enformatik cehaletin” yaygınlaştığı bir çağı yaşıyoruz. Bu çağda kişiler bireysel bazda, aşırı bilgi yüklemesi yaşamakta, bilgi enflasyonu yaşanmakta, her gün doğrulanmamış çok sayıda dağınık, hatta çelişkili ve bütünlükten yoksun bilgi ile karşılaşılmakta, adeta bilgi çöplüğü içinde yüzülmektedir. “Doğru” ve “yararlı” enformasyona ulaşmak çoğu zaman önemli bir sorun haline gelmektedir. Naisbitt bu durumu “enformasyon içinde yüzerken bilgi için açlıktan ölmek” şeklinde ifade etmiştir. Buna göre, enformasyon tüketimi artarken anlayışta kısırlaşma yaşanmakta, toplumsal ve bireysel bilgi sığlaşmaktadır. Bilgi bollaşmakta, anlayışlar ise daralmaktadır.

Bunların yanında, internetin bir suç aracı olarak kullanılması ve barındırdığı yasadışı ve zararlı içeriklerden kaynaklanan sorunlar giderek yaygınlaşmaktadır. Bu çerçevede, bilişim teknolojilerinden faydalanarak gücünü ve etkinliğini artıran terör ve suç örgütlerinin faaliyetlerini bu ortama taşıması, bilgi hırsızlığı ve dolandırıcılık gibi suçların bu ortamda işlenmeye başlanması, özel hayatın gizliliğine ve kişilik haklarına saldırı niteliğindeki yayınların internette giderek çoğalması, bahis, kumar ve fuhuş için internetin yeni olanaklar sunması ile çocukların cinsel istismarı, pornografik içerik, şiddet, ırkçılık gibi yasadışı ve zararlı yayınların giderek artması internetin kötü amaçla sıklıkla kullanıldığını göstermektedir.

Özellikle pornografi ve çocukların cinsel istismarı, internetin sunmuş olduğu kolay, hızlı, ucuz ve sınırsız bir şekilde ulaşılma, çoğaltılma ve paylaşılma imkânını kullanarak tarihin hiçbir devrinde olmadığı kadar yaygınlaşmış ve tüm dünyayı saran küresel bir sorun haline gelmiştir. Nitekim bugün internet trafiğinin 1/3’nün pornografik içeriklerden oluştuğu bilinmektedir. Bu tür yasadışı ve zararlı içeriklerle ulusal ve uluslararası ölçekte etkin bir mücadele gerekmektedir.

Gençlerimiz twitter, facebook, instagram gibi sosyal(!) ortamlarda çok rahat hareket ediyorlar. Sizce de bu kadar rahat olmalılar mı?

Yapılan araştırmalar Türkiye’de internet kullanımının sayısal, oransal ve kullanım miktarı ve süresi bakımından hızla arttığını gösterirken, kullanıcıların daha çok gençlerden oluştuğu görülmektedir. Türkiye’de, dünyadaki gelişme trendlerinin de ötesinde, neredeyse bir sosyal ağ ve özellikle Facebook çılgınlığı göze çarpmaktadır. Keza, Türkiye’de internetin Facebook, Twitter, Youtube, Linkedin, Tumblr, Google vb. batılı platformların egemenliği altında olduğu görülmektedir.

Türkiye’deki kullanıcılar interneti bu platformlar üzerinden daha çok eğlenme, vakit geçirme, haber okuma ve iletişim kurma amacıyla kullanmaktadır. Bu nedenle, internette en çok yapılan aktiviteler sörf yapma, sanal sohbetler, sosyal ağ faaliyetleri, video seyretme, oyun, müzik, film, görüntü, yazılım indirme, oyun oynama, çevrimiçi haber, gazete veya dergi okuma, spor ve sağlık sitelerini gezme, blogları ziyaret, e-posta gönderme/alma ve görüntülü/sesli görüşme yapmak olarak belirmektedir.

Şu bir gerçek ki, internet insana sahte bir özgürlük alanı sağlıyor. İnternetin kendine özgü kontrole ve denetime elverişsiz doğası, sunmuş olduğu teknik imkânlar insanın kendisini gizleyerek sahte kimlik ve kişiliklerle bu mecrada yer almasına ve anonim olarak işlemler yapmasına fırsat veriyor. Bu durum, insanların gerçek hayatta gerçek kimlikleri ile yapmayacakları veya yapamaya cesaret edemeyecekleri birçok şeyi sanal dünyada rahatlıkla yapmalarına zemin hazırlıyor.

Bu nedenle özellikle, sosyal ağlar, bu mecraları yaygın olarak kullanan çocuklar ve gençler için önemli riskler ve tehlikeler taşımaktadır. Söz konusu risklerden birisi, kontrolsüz bir şekilde kişisel bilgilerin ve özel fotoğraf, video benzeri görüntülerin paylaşılmasıdır. Ancak, daha büyük tehlike, yetişkin kişilerin çocukların veya gençlerin kişisel bilgilerine ve fotoğraflarına erişmesi ve çocuk veya gençmiş gibi onlarla iletişim kurması ve mesajlaşmasıdır. Bu ortamlarda kandırılan çocuklar; uyuşturucu, alkol, pedofili, organ mafyası, istismar, taciz ve şantaj gibi tehditlerle karşı karşıya kalabilmektedir.

Keza, sosyal ağların bir nevi “gözetleme” ve “teşhircilik” üzerinden “gözetim kültürü” oluşturmasından ve bunun yaygınlaşmasından da söz etmek gerekir. Bireyler internet ortamında “denetlenmekten/gözetlenmekten” haz alma anlamında “teşhirciliğe”, diğer yandan gözetlerken dahi “gözetleme/dikizleme” eyleminde bulunarak “röntgenciliğe” yönelmişlerdir. Bu da sosyal ağların toplumsal etkileri bakımından gelinen ilginç ve endişe verici başka bir noktayı işaret etmektedir. Nitekim, sosyal paylaşım sitelerinde, şimdiye kadar bize sorulmasından rahatsızlık duyacağımız pek çok özel bilgimizi sırf trend olduğu için veriyor ve bundan keyif duyuyoruz. Aynı şekilde biz de başkalarının paylaştığı bilgileri okumaktan, fotoğraflarına bakmaktan, videolarını izlemekten, ‘tweet’lerini okumaktan zevk alıyoruz.

Sosyal medya kullanımının yaygınlaşması adeta sosyal hayatımızın ve geleneksel ahlaki ve kültürel kodlarımızın değişikliğe uğramasına neden oldu. Sosyal medya ile birlikte insanlar için yaşantılarını paylaşmak ve paylaşılanları izlemek gündelik hayatın önemli unsurlarından biri haline geldi. Hâlbuki bizim kadim kültürümüzde mahremiyetin önemli bir yeri vardır. Nitekim bugün insanların yaşantılarını hiç tanımadığı insanlara açması ve başkalarının hayatlarını adeta dikizliyor olması mahremiyetin sınırları konusunda tartışmalara sebebiyet verdiği gibi birçok sosyal problemlere ve adli vakaların ortaya çıkmasına da neden olmaktadır.

İnternette paylaştığımız her türlü şeyin artık bizim kontrolümüzden çıktığını ve paylaşımlarımızın nerede ne şekilde kullanılacağı konusunda irade sahibi olamayacağımızı çok iyi bilmeliyiz. Zira internette yapılan her türlü işlemin; yerli veya yabancı platformlarda, bir şekilde size hizmet sağlayan altyapılarda ve sunucularda kayıt altına alındığını unutmayalım. Bu nedenle atalarımızın güzel bir öğüdü olan “bin düşün bir söyle” sözünü “bin düşün bir paylaş” şeklinde yeniden yorumlayarak sosyal medya kullanımımızda bu hususlara özellikle dikkat etmeliyiz.

Bununla birlikte, gerçek hayattaki sicilimizin temiz olmasına ne kadar çok dikkat ediyorsak, internet sicilimizin temiz olmasına da o oranda dikkat etmeliyiz. Halk dilinde güzel bir ifade vardır “söz uçar yazı kalır” diye. İnternette paylaştıklarımızdan hareketle artık ne söz uçuyor ne de yazı. Sildiğimizi zannettiğimiz bir yazımız veya videomuz yıllar sonra karşımıza çıkabiliyor. Bu paylaştıklarımız hem iş hayatımızı hem de aile hayatımızı olumsuz etkileyebiliyor. O açıdan, “bin düşün bir paylaş” ifadesini çok değerli buluyorum.

Tüm bunların da ötesinde Müslüman kimliğine sahip kişilerin gerçek hayatta geçerli olan ve önem verilen ahlaki değer ve ölçülerin, helal-haram sınırlarının sanal dünya için de geçerli olduğu bilinci ile hareket etmeleri gerekmez mi? Sanal dünya kutsalın, ahlakın, günahın olmadığı, sorumsuzluğun ve kuralsızlığın hâkim olduğu bir mekân mı?

Teknoloji aynı zamanda bir ‘güç unsuru’ demek. Bu güç unsuru olma durumu hakkında neler söylemek istersiniz?

Bugün bana dünyanın en güçlü silahı nedir diye sorsanız tereddütsüz ‘internet’ derim. Bu nedenle internete hâkim olanın dünyaya da hâkim olacağını rahatlıkla iddia edebilirim. Hakikaten de ulusal sınırları aşan, belirli bir yer veya coğrafyaya bağlı kalmayan, çok boyutlu, çok aktörlü ve dinamik yapısı ile kendine özgü doğası olan internet siyasi, sosyal ve ekonomik bakımdan büyük bir güç.

Nitekim dünya üzerinde hâkimiyetini devam ettirmek ve pekiştirmek için ABD, internet üzerindeki hâkimiyetini ve internetin yönetimi ile ilgili sahip olduğu yetkilerini elinde tutmak istemektedir. ABD, askeri amaçlarla icat ettiği ve geliştirerek sivil kullanıma sunduğu interneti, güvenlik stratejisinin bir parçası olarak kullanmaya devam etmekte ve bu nedenle internet üzerindeki egemen konumunu korumayı ekonomik ve ulusal güvenlik menfaatleri için gerekli görmektedir.

Diğer yandan, internet, kendisini denetim ve kontrol altına almaya çalışan ulus devletler için ciddi zorluklar meydana getirmiştir. Bu zorlukların en önemlisi de internetin, klasik ulusal egemenlik anlayışlarına meydan okuyan karmaşık, çok değişkenli, dinamik ve sınır tanımayan küresel yapısıdır. Devletlerin ülke sınırları içerisinde vatandaşlarına hukuk kuralı koyma ve bunu uygulama meşruiyetlerini esas alan klasik ulusal egemenlik yaklaşımları, ulusal sınır tanımayan bu teknoloji karşısında çoğu zaman geçersiz kalmaktadır. Dolayısıyla, internet teknolojisi bugün “egemenlik” kavramını yeniden düşünmeye mecbur kılmaktadır.

Bu nedenle bugün, fiziki bir coğrafya ile sınırlı olmayan internetin ciddi bir uluslararası yönetim ve işbirliği sorunu vardır. ABD etki ve etkinliği dışında, üzerinde tamamını kontrol eden tek bir ulusal veya uluslararası yasal bir otorite veya merkezi bir kural koyucu bulunmamak prensibine göre şekillendirilmiş internetin mevcut çok aktörlü idari yapısı; internetin güvenliğinin ve istikrarının sağlanması, telif hakları, zararlı içeriğin önlenmesi, veri gizliliği ve güvenliği, kültürel ve dilsel çeşitliliğin sağlanması için internetle ilgili uluslararası ve uluslarüstü düzenlemeler yapılması ve işbirliği geliştirilmesinin önündeki en büyük engeldir. İnternetin, bu işlevleri yerine getirmek ve kötüye kullanılmasını önlemek için, “İnternet yönetişimi”ni gerçekleştirecek, İnternet ağının tamamını kontrol eden, yaptırım uygulamaya yetkili, meşru, tarafsız ve yasal bir uluslararası merkezi bir otoriteye ihtiyacı vardır.

Biz ülke olarak teknolojide ve internette güçlü olmak istiyorsak tüketmekten ziyade üretmeye ağırlık vermek durumundayız. Bugün yoğunlukla kullanmış olduğumuz arama motorları, sosyal medya ve diğer internet araçları ile toplanan verilerle ülkelerin A’dan Z’ye profillerinin çıkarılabildiğini, o ülke insanlarının eğilimlerinin neler olduğunu, onlar üzerinde hangi algı çalışmalarının etkili olabileceğini, hassas noktalarının neler olduğunu anlayabilmek oldukça kolaylaştı. İnternette karşımıza çıkan reklamların internetteki paylaşım ve davranış şekillerimizden hareketle bize sunulduğunu unutmamız gerekiyor. 2008 Amerika seçimlerde Obama’nın seçim zaferine internetin ve sosyal medyanın gücü denildiğini, Arap Baharı’nın sosyal medya yönlendirmeleriyle zincirleme olarak devam ettiğini, aynı şekilde Gezi Olaylarında da sosyal medyanın ne denli kullanıldığını unutmamak gerektiğini düşünüyorum.

Benzer şekilde, internet teknolojilerinin gelişmesi, hükümetlere, küresel büyük şirketlere (Microsoft, Facebook gibi), kişilere ve suç örgütlerine kişilerin telefon ve internet iletişimini takip etme, dinleme ve izleme,  kişisel verilerin istismarı ve bireysel haberleşmeye izinsiz giriş konularında yeni imkânlar sağlamıştır. Bunun sonucu olarak mahremiyet ihlalleri ve riski tarihin hiçbir döneminde olmadığı kadar artmıştır.

Bu kapsamda, küresel internet firmaları ve kullanımları çok yaygın olan ürünlerine ilişkin tereddütler oluşmuştur. Özellikle popüler arama motorlarının aynı zamanda iyi birer casus yazılımı olarak bütün ülkeler açısından riskler ve tehlikeler taşıdığı dile getirilmektedir. Dünyada en çok tercih edilen arama motoru olan “Google”ı kontrol altında tutan ABD’nin bu yolla dünyanın bütün bilgisini topladığına dikkat çekilmektedir.

Tüm bu nedenlerle, güçlü bir ülke olmamız için internet alanında söz sahibi olmamız gerekmektedir. Bunun yolu da internet teknolojileri alanında yerli ve milli ürünler (yazılım ve uygulamalar) geliştirmek ve bunların kullanımını yaygınlaştırmaktır. Bu kapsamda, yerli arama motoru, yerli tarayıcı, yerli işletim sistemi, yerli facebook ve twitter yapmamız hayati önem arz etmektedir. Hatta şunu rahatlıkla söyleyebilirim; yerli araba motorundan daha da önemlisi yerli arama motorudur.

Bize vakit ayırıp sorularımızı cevaplandırdığınız için teşekkür ederiz. Son olarak eklemek ya da hatırlatmak istediğiniz şeyler var mı?

Teknolojiyi ve daha özelde interneti kullanmak elbette önemlidir, fakat bunları bilinçli ve güvenli bir şekilde kullanmak, insanlığın yararına kullanmak daha da önemlidir. Evimizde, sokakta uymamız gereken kurullar olduğunu, bunlara uymadığımızda sorunlar yaşayacağımızı belki de suçlu duruma düşeceğimizi hepimiz biliriz. İnternetin de uyulması gereken kuralları olduğunu, uyulmadığında ya mağduriyet yaşayacağımızı ya da yaptığımız kuralsız davranışlardan dolayı suçlu duruma düşürebileceğimizi de bilmemiz ve buna göre hareket etmemiz gerekir.

İnternet âleminde bize düşen bu ortamı çirkinleştirmekten ziyade, güzelleştirme gayreti içerisinde olmaktır. Bu ortamı çirkinleştirmeye çalışanlara karşı, suç aleti gibi kullanmak isteyenlere karşı Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu olarak kanunların bize verdiği yetkilere dayanarak gerekli yaptırımlarda bulanacağımızı da herkesin bilmesinde yarar olduğunu düşünüyorum.

Son olarak şunu söylemek isterim; biz, köklerimizden gelen ve beslendiğimiz değerlerimiz ve prensiplerimizle varız. Ve sanal âleme bunlarla beraber taşınmalıyız. Hatta bu alanlarda eksiğimiz varsa onları da tamamlamalıyız. Bir mahalleden başka bir mahalleye taşınırken nasıl kişiliğimizden vazgeçmiyorsak, gerçek dünya ile sanal dünya arasında da böyle bir fark gözetmemeliyiz. Eskilerin adabı muaşeret dediği insanın diğer insanlarla, nesnelerle, bitki-hayvan gibi canlılarla ilişkilerini düzenleyen davranış kuralları eğer bir gün siber âleme girecek ve orada belirleyici olacaksa bunu yapabilecek yegâne medeniyetin evlatları biziz. Dolayısıyla, siber dünyaya insana en yakışan şekilde düzen getirmek, insanların faydalanacağı ancak zarar görmeyeceği, emniyetli bir ortam sunmak ortak sorumluluğumuzdur.

Buraya kadar geldiğiniz ve bize zaman ayırdığınız için şahsım ve kurumum adına ben de sizlere teşekkür ediyorum.

YAZAR BİLGİSİ
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.