BİZİM NAHILI

Her cumartesi binitle veya yaya olarak Kuba Mescidi’ni –Medine’de olduğu zamanlar-ziyaret eden ve iki rekat namaz kılıp ”Her kim ki evinde abdest alır ve Kuba Mescidi’nde iki rekat nafile namaz kılarsa bir umre yapmış gibi sevap olur.” Sözünün uygulamasını yerine getiren Efendimiz’in sünneti için cumartesi sabah veya yatsı namazlarına Kuba Mescidi’ne giderdik.
Yine böyle bir yatsı namazı sonrası, tesbihatta bulunurken, mescidin içine bir cenazenin getirildiğini gördüm ve şaşırdım. Hemen mihrabın önüne koydular ve cenaze namazına başladılar. Ben de uydum. İmam duaları da sesli okuyordu. Namaz bitti, cenaze omuzlandı, Kuba Mescidi’nin hemen yanındaki mezarlığa defnedilmek üzere taşınmaya başlandı. Mekke ve Medine’de cenazeler gece gündüz defnedilir ve çok hızlı götürülür. Ancak bu cenaze tam tersi açıktan tekbir getirilerek yavaş yavaş götürülüyordu. Hemen yandaki mezara kadar böyle götürüldü.
Üç sene boyunca görmediğim bir cenaze namazı ve defni idi. Merak ettim ve sordum:
– Bu kim, niçin Cennet’ül Bakiye değil Kuba Mescidi mezarlığına defnedildi? Niçin merasimde farklılıklar var?
– Bu cenaze NAHLEVİ cenazesidir.
– Nahlevi nedir,diye sordum.
– Arabistan’da Şia(Şii)mezhebinde olanlara Nahlevi denir.
– Neden buraya defnedildi?
– Bu çevrede Nahleviler çoktur. Kuba Mahallesi mescidinde veya burada namazı kılınır ve buraya defnedilir. Cevaplarını aldım.
Kelime dikkatimi çekti: “Nahlevi” Anlamı ne? ” Nahl “ Arapçada hurma fidanı demektir. Şialar da Medine’de daha çok hurma yetiştiriciliği ve meyvecilikle uğraştıkları için bu isim verilmiştir!
“ Nahlevi.” (hurma ağaççısı gibi bir anlam) Bizde de Batı ve Güney bölgelerimizde Alevilere “Tahtacı” denilmesi “ağaç işleri” ile uğraşmaları sonucu olsa gerektir.
Kelimeye dönelim: “NAHL” Türkçe şiir ve metinlere “nahl, nahıl, nakıl” şeklinde girmiş. Fesih Ahmet Dede,
Rast geldim yare bir nahl-i revan olmuş gelir,
Serde gül, destinde gül, ceybinde gül, damende gül.
(Yar yürüyen bir fidan olmuştu rastladım. Başında gül, elinde gül, cebinde gül, eteklerinde gül vardı.)
Burada nahl-i revan (yürüyen fidan)olan kelime Kalbi’nin halk şiirinde nakıl olmuştur.
Deliye sersemlik, şaire akıl
Kötüler kemlik, düğüne nakıl
Küheylana yemlik, eşeğe çakıl
Her hizmete müdam, ne güzel uymuş.
Aslı “nahl”, dörtlükte “nakıl” olarak geçen kelime Anadolu konuşma dilinde de böyle kullanılıyor. “Nakıl veya nahıl” konuşma dilimize düğün ve gelin ile ilgili bir adet olarak girmiştir.
Hani Batılılar yılbaşı (Noel) kutlamaları için çam fidanı kesiyorlar ya… Belki ormanın çok olduğu yerlerde “ağaç katliamı” olarak nitelendirilmeyen bu adet her şeye rağmen kesilenin “fidan” olması sebebiyle bir ağaç katilliğidir. O ağacı süslüyorlar, ışıklandırıyorlar, evlerine yerleştiriyorlar ya… Yapadursunlar. Şairin,
- Yalnız senin gezdiğin bahçede açmaz çiçek Sen raksına dalarken için titrer derinden
Bizim diyarımız da bin bir baharı saklar! Çiçekli bir sahnede bir beyaz kelebeğin;
Kolumuzdan tutarak sen istersen bizi çek, Bizim de kalbimizi kımıldatır yerinden
İncinir düz caddede dağda gezen ayaklar. Toprağa diz vuruşu dağ gibi bir zeybeğin.
mısralarıyla kınadığı “sen” dediği, yabancılaşmış insanlarımızın da “fidan katilliğini” ancak “halk olmamak” amacıyla gerçekleştirdiklerini söylememiz mümkün.
Bizse ağaç süslemek, fidan süslemek istediğimizde “Her canlı O’nu zikreder.” den, ”Yaş kesen baş keser.” atasözünden çıkarak cansız fidan yapmışız. Bu fidanın Anadolu’daki adı da nakıldır.
Balmumundan yahut gümüşten (ekonomik duruma göre değişir.) özel yapılan gelin alayının başında taşınan fidandır sözünü ettiğimiz nakıl. Bu ağaç öyle bir maket ki meyveleri, çiçekleri dahi var. Geriden bakılınca sahici fidandan ayırt edilemez. Meyvelerin çiçeklerin arasında geline verilen hediyeler ve gelinin çeyizleri, süs eşyaları, takılar da yerleştirilir. Gelin alayının önünde, damadın evine gelin odasına kadar (büyüklüğüne göre) bu yürüyen fidan girer. Orada da gelen hediyeler takılır fidanın dalına. Hem de neler takılmış görülür seyredilir.
Dr. Covel adında bir İngiliz’in IV.Mehmet’in çocuklarının düğününü anlatırken kaleme aldığı satırlar şöyle:
“Şenlikte iki yanda yirmişerden kırk nahıl bulunuyordu. Bunlar piramit ve külah şeklinde uzun direkler olup üzerlerinde boyalı kâğıtlar, balmumundan çiçek ve meyvelerle süslüydü. Öğrendiğime göre bunlar her eğlencede, kutlamada yapılırmış. Ancak benim gördüklerim çok büyük ve gösterişliydi. Biri bir gemi direğinden daha kalın, yaklaşık 25 metre yükseklikteydi ve tabanda genişliği 5-6 metre vardı. Her yuvarlak süsün yanına yine balmumumdan küp şeklindekiler asılmıştı. Tabanda 8-10 tane sedye kollarına benzer taşıyıcı tahtalar vardı. Sayıları 100’ü bulan askerler, başlarında giden komutanın düdükle verdiği işaretle aynı tempoda yürüyorlardı. Nahılların yıkılmasından korkulduğu için bunların dengelerini muhafaza amacıyla direkler tepeden tabanın çevresine tellerle bağlanmıştı.”
Nahıl halk arasında ‘düğün mumu’ diye anılan bir süs. Bunu yapan esnafa da ‘nahılbend’ deniliyor. ‘ İstanbul’un esnaf kayıtlarına göre sayıları 55 Ne zaman ve ne zenginlikte bir nahıl istediğinizi önceden bildiriyorsunuz, sanatkâr da sizin arzunuza uygun eseri zamanında hazır ediyor. Örneğin nahılı gümüş yapraklarla süsleyecek paranız yoksa onun yerine ayna parçaları, duvak telleri, yaldızlı kâğıtlar kullanılarak görkemli bir görüntü sağlanmaya çalışılıyor.”
Bugün Anadolu’daki köy düğünlerinde de böyle nahıllar düzenlenmektedir. Nitekim Ürgüp köylerindeki düğünlerde oğlan evinin hazırlattığı iki metre boyunda külah biçiminde tahtadan bir iskelet üzerine renkli kağıtlar ve mumlarla nahıllar yapılması, nahılların övülmesi, damadın da nahılı övene bahşiş vermesi gelenek halinde yaşamaktadır. Bazı düğünlere nahıl ustaları hiç para talep etmeden kendi eserlerini sergilemek amacıyla katılırlarmış
Ürgüp’te Bir Nahıl Övmesi
Acaip bir nesne gördüm. Dallarına aferin!
Bahçede yeni açılmış güller var; Kimi sarı kimi pembe. Allarına aferin!
Şam, Haleb, Mısır, İstanbul’u gezdim; Görmedim böyle bir telli dırah.
Anca Ürgüplü verir şanı şöhreti, Bunu yapan ustaların ellerine aferin!
“Çam fidanı”nı kesen “kara, katil zihniyet” metalden ve balmumundan “fidan” (nakıl) üreten “yeşil, dirilten zihniyet.” Yüzyılların değiştiremediği zihniyet, bakış açısı farklılığı.
Bizim “nahıl”ımız böyle. Kesmeden, öldürmeden” aklı, nesli, nefsi, malı” koruyarak eğlenme. Harama sapmadan düğün töreni yapmak. Sanat ve zanaat iç içe, yan yana… .
**
Nahıl ağaçları. Nahıl ağacı ve seğmenler (Ürgüp)