LA HAVLE – Bizim Olmayan Başlar

LA HAVLE – Bizim Olmayan Başlar

Hiç düşündük mü? Hakikaten kendi gövdemizin üzerinde, kendi başımızı mı taşıyoruz?

Yoksa gövde bizim de baş ellerin başı mı? “Akılsız başın cezasını sefil taban çeker” demişler. Çok doğru. Kendine faydası olmayan akılsız başın, sefil tabanı düşünecek hali yok ya!

Doğru olmasına doğru da peki akılsız başı gövdesi üzerinde taşıyan sefil tabanın hiç mi suçu yok?

Gözlerimizi ters çevirip de kafamızın içine baktığımız oluyor mu hiç? Kâlple kafa arasındaki bu kopukluk niçin?

Bozkırın tezenesi Neşet Ertaş, bir türküsünde dostane ne güzel tavsiyelerde bulunuyor.  Diyor ki:

“Sâdık bir dost bulup yaşa,

Onun dışındaki boşa.

El aklıyla gezen başa,

Çeşit çeşit hal gelir.”

Millet ve memleket olarak, çektiğimiz bunca sıkıntıların sebebi, el aklıyla hareket etmemiz değil midir? Kim ne dediyse, “Baş üstüne efendim!” dedik… Başımıza kaldırıp da yüzünü bile görmediğimiz başıbozukları, yıllar yılı başımızda taşıdık!

“Ağız bizim, diş ellerin.

Gövde bizim, baş ellerin.

Yuva bizim, kuş ellerin.

Emek bizim, iş ellerin” oldukça, hem ahiretimizi kaybedeceğiz, hem dünyamızı.

Huzur, refah, esenlik istiyorsak; kitaplara girmiş haramileri tanıyıp, bize “çağdışı-yobaz-gerici” damgası vuran, çam söken çağdaki “çağ içi despot”ların kulağından tutup teşhir etmeliyiz.

Bugüne kadar vatandaşın gözünü alelacele sabunlayıp hamama sokarken, cellatlar can almaya saz çalarak geldiler.

Naz ile hıyar soyan eşkıyaları başımızda taşıdığımız her dönem, balığın başını bırak, kuyruğunun kokusundan burunlarda kırılmadık direk kalmadı!

El aklıyla gezmeye başlayınca, çalmadan oynayan bir toplum olduk. “Yanlış hesap Bağdat’tan döner.” derler ama bizim baş dalkavuklar Hindistan’ı geçti, hâlâ dönmeye niyetleri yok.

Ayak öpen iribaşlar, Batı’dan bir hava çalınca, öyle göbek atıyorlar ki, Rus sirklerindeki kocaoğlanlar halt etmiş yanlarında.

Laiklik turşusunun tuzundan olsa gerek, bir ıslığa on teneke su içerler de yine kanmazlar! Sokmaya görsünler bir kere kafalarını. Kafayı bulan büyükbaşlar, kafayı yiyen hep vatandaşlar olur!

Şeffaflık adına cıvıyan, aklı beline ve midesine takılıp kalan bir toplum; tutup cepten yaşayanları başına geçirir de ondan sonra da: “Eh ne yapalım, kader işte” derse, bu kader olur mu hiç? Yok canım sende! Kendi elinle tutup başına oturttuğun kader mi olur! Sen belanı istemişin. Allah da vermiş işte!

Yorgun argın bir hana varan Nasreddin Hoca, bir iki lokma atıştırdıktan sonra:

-“Aman hancı, n’olur yatağı göster” deyip uzanıvermiş. Hancı, şaşkın şaşkın bakarak:

-“Hoca, hoc… Yahu ters yatıyorsun. Ayaklarını değil, başını koyacaksın yastığa” demiş… Hoca:

-“Yoo, yooo… Ters yatmıyorum. Ayaklarımın hiç kabahati yok. Ben ne çektimse, başımdan çektim!” demiş. Hancının bir şey anlamadığını gören Hoca, izah mecburiyetinde kalmış:

-“Hancı, hancı… Yolu şaşıran ayaklarım değil, başımdır, başııım.”

YAZAR BİLGİSİ
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.