İMBİK- Hüzünlü Bir Veda Konuşması

Ne acıdır ki bir sene buğday, bir sene bizi ektiğiniz tarlalarda şimdi sadece buğdaya yer veriyorsunuz. Hatta Belağıl tarafında, Yalman’ın dölekte yüzyıldır bize ait olan tarlaları patates işgal etmiş. Oysa buğdayla dönüşümlü ziyaret ettiğimiz ketir tarlaları, azot bakımından zenginleştirenler bizlerdik. Hatta bizi ekmeden hozan tarlaları bile buğdaya veremiyordunuz. Bu durumu Cücükçülerin kahvede, Necati’nin kahvede, işten yorulup geldiğinizde sık sık anlatırdınız.
Ah ne günler de o günler! Bize sıra geldiği sene ketirin yüzünü kaplardık. Hem de ne kaplama! Çukurören’de, İğdeli’nin arkasında, Çukuryatakta, Hacı yolunda, Karakepez’in arkasında, Kale civarında, Yuva Yolunda, Kağnı varmazda, Yalman’ın dölekte, Belağlı’nda, Sırayada, Uzun Arkaçta, haziranın başında hep biz yemyeşil olurduk. Nevşehir’den Aksaray’a gidenler ya da Aksaray’dan Nevşehir’e geçmekte olanlar bizi yemyeşil gördüklerinde içleri açılırdı.
Yazıya (arazi) çıkan herkes bizi görünce “ooh ne güzel Allah’a hamd olsun” derdi. Peşinden sessizce, “bu sene nohut iyi mahsul verecek” demeyi ihmal etmezdi. Bu cümleleri duyduğumuzda çok sevinirdik. Ya şimdi! Bizim yerimizde yeller esiyor.
Ah Acıgöllü ah, düğün yemeklerinin anlı şanlı yahnisi yani ben, artık çıkamıyorum sofralarınıza. Fakir fukara, garip guraba benim yerime etli ekmekle iktifa ediyormuş. Fakat etli ekmekten de soğuk oluyor diye hep şikayet ediyormuşsunuz. Tabii şikayet edersiniz. Eviniz fırın değil ki çıkar çıkmaz sıcak sıcak yiyesiniz. Fırın eviniz değil ki davetlilere pideleri sıcak sıcak sunasınız. Her yemeğin bir zamanı var. Yapmayın, etmeyin, yeniden dönün geleneksel lezzetlerinize.
Siz de bilirsiniz ki biz bir zamanlar kavurganın efesi idik. Buğday, bize abi derdi. Çetene, amca diye hitap ederdi. Çoğunuz kavurgayı da bizi de unuttu. Ha bazı Acıgöllüler yine kavurga yapıyor, hatta bunun için çetene satın alıyormuş. Çok memnunuz. Lakin nereye kadar!
Kadim dostum, Acıgöllüm. Sizler ki çocuğun eline cipsi, çikolatayı veriyorsunuz. Bu gidişle çocuklar bizlere selam bile vermeyecek. Hatta geçenlerde pekmez de bu durumdan dert yandı bir sohbette.
Bizim için en zor olan kavut olmaktı. Buğday ve çeteneye göre en çok biz acı çekerdik ezilirken. Lakin havan’ın içine girmek bizim için bir ayrıcalıktı. Havan’ın içine beribenzer gıdalar giremezdi bilirsiniz. Ha unutmadan söyleyeyim, havan’ın çıkardığı “tan tan” sesleri bize ninni gibi gelirdi. Dahası iyice ezildikten sonra üzerimize serpiştirilen toz şekerle hemen can ciğer dost olurduk. Kış akşamları çocukların ve hane halkının, kürsünün etrafına toplanıp gaz lambasının körsen ışığında anlatılan masal eşliğinde bizleri tatmaları çok hoşumuza giderdi.
Ah ah, aşk ağlatır dert söyletir, ne diyeyim bilmiyorum. Kavurmak için akşamdan bizi ıslatırdınız. Sabaha kadar nasıl gevşerdik bilemezsiniz. Ne stres kalırdı ne gerginlik. Sizlere faydalı olmanın gururu ile sabahı zor ederdik.
Sabahleyin erkenden evin hanımı tandırı yakardı. Sacın çukur tarafı dışa gelecek şekilde koyardı tandır ateşinin üzerine. Haa, elenmiş ketir toprağı olmadan bizim lezzetli ve yumuşak olmayacağımızı bilmeyen Acıgöllü yok gibidir. Bu yüzden tepemizdeki süpürge yönetiminde Kırkpınar güreşlerinde birbirini tuş yapmaya çalışan güreşçiler gibi bir alta bir üste gelerek toprakla sarmaş dolaş, güreş yaparcasına kavrulurduk.
Aksaray’da, Kırşehir’in köylerinde, Niğde’nin beldelerinde bir Acıgöllü gördüğü zaman insanlar, evvela “Acıgöl nohut’u” var mı diye beni sorardı. Şimdi pek merak eden yok. Çünkü ben artık bulunmuyormuşum! Acıgöllüler beni ekmiyormuş. Terk etmişsiniz beni. Başka mıntıka tarlalarından aldığım habere göre doğru gerçekten. Niye böyle oldu? Yoksa eskiden dönüme dört, şimdi yarım kile vurduğum için mi beni terk ettiniz ey Acıgöllüler?
Haklısınız. Siz de emek harcıyorsunuz. Elbette karşılığını almak istersiniz, bu yüzden bizim yerimize bizden kat kat masraflı olmasına rağmen karşı sülaleden patates falan ekiyormuşsunuz.
Ama başka bir çaresi yok muydu? Niye çareler araştırmadınız? Neden toprağınızı tahlil ettirip ona göre tedbir almadınız? Ama siz tedbir almadan tevekkül ettiniz. İşte sonuç böyle oldu. Oysa yüzyıllardır bir arada ne güzel günler gördük. Ben Acıgöllü’nün arazisinden de halkından da çok memnundum. Hala eski günlere dönmeyi hayal ediyorum. Üstelik “Acıgöl nohut’u” denilmesinden çok hoşlanmıştım. Adım, şanım yayılmıştı. Şimdi adım sanım anılmayacak. Biliyor musunuz, bana yalnızca “nohut” denilmesinden, hatta İspanyol nohut’u denilmesinden gıcık kapıyorum. Uşak’taki akrabalarımın yanına da gitmek istemiyorum.
Baki selamlar.
Acıgöl Nohut’u.