MAVERADAN MACERAYA- Es Deli Rüzgar Es Yiğidin Kara Bahtına!

Sevgili Kader Arkadaşlarım;
Bu makalemde son devrin en gözde bakanlıklarından Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığının tabelasındaki iklim kelimesinin mihverinde kalem oynatacağım.
İklim ve bitki örtüsü; insanın fizik ve kimyasını, havsala ve hançeresini, fikri ve zihni gelişmesini etkiler. “Dört mevsim yedi iklim” deyimindeki mevsim kelimesi sözlükte; kızgın demirle dağlamak, damgalamak ve işaretlemek, bayram, şenlik, fuar, hasat vakti manalarına da gelir. Mesela, Hac mevsimi gibi. Dört mevsim; ilkbahar, yaz, sonbahar ve kıştır. İnsan hayatında dört mevsim ise “çocukluk, gençlik, yetişkinlik ve ihtiyarlık” dönemleridir.
Meyil anlamına gelen Yunanca klima kelimesinden türeyen iklim, yeryüzünün ekvatordan kuzey kutbuna doğru ayrıldığı coğrafi yedi bölgenin ortak ismidir. Yedi iklimden maksat; Hint, Arab, Çin, İran, Afrika, Türk ve Rum diyarıdır.
Aklima, yeryüzünde işlenen ilk defa iki kardeş/Habil- Kabil kavgasına ve işlenen cinayete sebep olan bir güzel kızın adıdır. İklim; toprak, hava, su ve ateşin günlük yaşantımıza yansımasıdır. Yani iklim; toprak üzerinde oluşan kuraklık ve çölleşme, havanın nemi ve basıncı, suyun buharlaşması ve küresel ısınma ile volkanik hareketler ve buzulların erimesi gibi fiziki durumlardır.
Meteoroloji Genel Müdürlüğü ilgili bakanlığın mühim bir birimi, meteoroloji haberleri de günlük hayatımızın önemli bir parçasıdır. Zira; karada yaşayanların, havada uçanların, deryada yüzenlerin bir kulağı söz konusu Müdürlüğün verilerine dayanan hava raporlarındadır. Meteorolojik bilgiler ve tahminler derin bir gözlem ve geniş bir araştırmaya dayanır. İklim değişikliği ve meteorolojik gelişmeler; tarım, üretim, sanayi, ticaret, seyahat, ibadet, eğitim, öğretim, ulaşım, iletişim vb. hayatın içinde var olan faaliyetlerin tamamını etkiler.
Toplum olarak müteşekkir olduğumuz ilgili kurumun merkez ve yerel birimleri tarafından teneffüs ettiğimiz havanın termometre değeri, sıcaklık ve soğukluk düzeyi, nem oranı, barometre ölçüsü, alçak ve yüksek basıncı, rüzgâr yönü ve hızı, yağış miktarı gibi anlık-günlük ve haftalık periyotlar halinde rapor olarak belirlenir ve cep telefonlarımıza kadar iletilir. Meteoroloji Genel Müdürlüğü’nün kurumsal sitelerinde paylaşılan değerler, tahminler ve analizler insanların genel hayatında giyim-kuşam, tatil-seyahat ve çalışma planlarını etkilediği gibi özelde denizcilik, havacılık ve ziraat/tarım sektörünü yakinen ilgilendirmektedir.
Bu yüzden her gün ana haber bültenlerinin önünde yahut sonunda mutlaka hava ve deniz suyu sıcaklıkları, gerçekleşen toplam yağışlar ve kar kalınlıkları, rüzgarların bölgesel hızları ve yönleri paylaşılarak kara-deniz ve hava yolculuğu yapacak insanlar ve ilgili seyahat ve ticaret şirketleri bilgilendirilerek müessif hadiselerin önüne geçilir. Kurumun sıcaklık, genel iklim, yağış, kuraklık, iklim değişikliği, hava kirliliği ve asit yağmurları üzerindeki değerlendirme ve analizleri büyük önem arz etmektedir. Barometrenin normal basınç değeri 1013 milibarın hızla altına düşmesi ve akabinde sert bir çıkış yapması fırtına habercisidir.
Cenab-ı Hak, Kur’an-ı Kerim’in 51. suresi olan Zariyat’ta kendi irade ve kudretiyle yarattığı esip savuran rüzgarlar üzerine yemin ederek ceza ve mükâfat gününün mutlak geleceğine işaret etmiştir. “And olsun savurdukça savuranlara!” diye başlayan surede Hud (as)’ın münkir Ad kavminin, kasıp-kavuran ve cesetleri havada savuran bir rüzgarla helak edilişi anlatılmıştır.
“Ad kavminde de ibretler vardır. Onlara silip süpüren rüzgarlar göndermiştik. Üzerinden geçtiği hiçbir şeyi bırakmıyor, kül edip savuruyordu.”
Surede zikredilen zariyat/bulutları oluşturan, hamilat/su buharı halindeki bulutları taşıyan, cariyat/ gemi misali yüklü bulutları sürükleyen, mukassimat ise yağmurları değişik yerlere dağıtan rüzgarlar olarak tanımlanmıştır. Savurdukça savuranlara, yükü taşıyanlara, kolaylıkla akıp gidenlere, işleri taksim edenlere yemin olsun ki size vadedilen şey kesin doğrudur ve son yargılama mutlaka gerçekleşecektir.
Farisiler rüzgâra yel, rüzgarlamaya da yellemek derdi. Cervantes misali “yel babaya kürek sallamak” tabiri boş işlerle meşgul olmanın kişiye ve topluma bir faydası olmadığını ifade eden veciz bir deyimdir. İbadet dilinde yellemek abdesti bozar. Örfümüzde bir mazeret yoksa kalabalık içinde gizli ya da açıktan yellemek ayıptır. Zamanın behrinde bir düğün evinde çocuğunu döven kadına engel olan Satı Ana’nın “A benim güzel kadınım, balayı boşu boşuna hırpalama, biz yelin kime ait olduğunu kokusundan biliriz” demesi bundandır.
Kürtçede bad-ı saba, sabah rüzgârı ve seher yeli demektir. Rabbimizin emr-i fermanı ile rahmet melekleri her gün seher vaktinde dünyanın dünden kalma kirli havasını oda spreyi gibi seher yeliyle değiştirirler. Tıpkı sabah kalkınca odalarımızı havalandırmak üzere pencereleri kapıları açıp teneffüs ettirdiğimiz gibi. Tekvir Suresinin 18. ayeti ve devamı bunu vurgular: Ves subhi iza teneffes! “Teneffüs etmekte olan sabaha and olsun ki; Kur’an gerçekten değerli, güçlü ve arşın sahibi katında itibarlı bir elçinin tebliğ ettiği bir sözdür. O herkes için bir öğüttür. Özellikle sizden doğru yola gitmek isteyenler için.”
Lale devri şairlerinden Nedim’in mübalağa sanatı ile anlattığı damdan dama atlarken kedilerin buz tuttuğu dönemlerde dadaşlardan birisi Erzurum’da efelik ve delikanlılık yapmak için “ es deli rüzgar, es yiğidin bağrına” deyip nara atarak tırmandığı dağın zirvesine çıktıkça sertleşen rüzgarın ayazına dayanamayınca restleşmeyi bırakıp göğsüne düşen karlar buz tutmadan gömleğinin düğmelerini çaktırmadan birer birer düğmeleyip kendi kendine “canım bu kadar da demedik!” diye söylenmesi hikaye edilir.
Şairlerin Sultanı Necip Fazıl’ın “Surda bir gedik açtık mukaddes mi mukaddes, ey kahpe rüzgar artık ne yandan esersen es!” şeklindeki meydan okuyuşu heyecanına mağlup oluşundandır. Yoksa şiirlerini ciğerinden kalemine kan çekerek yazan şair; zamana, zemine, rüzgâra, suya, toprağa, aya, güneşe, ateşe, cine, şeytana vb. camit ve ruhani varlıklara küfretmenin yahut bunları kötü sıfatla anmanın asla caiz olmadığını bilenlerdendir. Belli de isyanının sebebi, dünyada her devirde Müslümanlara reva görülen zulüm, işkence ve esaretin ardındaki güç ve kuvvetedir.
Rüzgârı “dünyanın kendi ekseni ve güneş etrafında dönüşünden kaynaklanan doğal bir hava akımı” şeklinde tarif edenler büyük bir yanılgı içindedir. Zira; öyle olsaydı rüzgarlar her an her yerde aynı yönden ve aynı şiddetle eserdi. Örneğin bir gecede yağan 50 cm karı, yine bir gecede ortadan kaldıran lodosu nasıl izah edeceklerdir? Yedi gün sekiz gece aralıksız eserek bir kavmi topyekûn ortadan kaldıran sarsarı nasıl tarif edeceklerdir?
Toprak mahsullerinden verilmesi gereken zekât ve sadakayı fukaranın gözünden kaçırmak için gizlice bağ ve bahçelerine girenlerin bir yıllık emeğini avucuna koyan sam rüzgarlarını nasıl yorumlayacaklardır? Hele Süleyman (as)’ın emrine verilen rüzgarlara ne diyeceklerdir?
Bir cihan padişahı Süleyman (as)’ın rüzgârgülü uçan halısı aslında zamanın tayyaresidir. Twitter’in eski kuş simgesi de Hüd Hüd’ten esinlenmiştir. Hüdhüd aslında insanların rüzgâr gücüyle kullandığı ilk insansız hava ajanıdır. Hüd Hüd sembol bir isimdir. Zira; nasıl bir kuş olduğu hakkında kesin bir bilgi yoktur.
Günümüzde yenilenebilir enerji-elektrik üretiminde rüzgârın gücü bilim insanlarına ilham kaynağı olmuştur. Rüzgârın kesilmesi gemilerin ve yelkenlerin batmasına sebeptir. Atmosferdeki farklı yönlerden esen rüzgarlar uçakların türbülansa girmesiyle yolcuların havanın katında korku ve endişe dolu büyük tehlikeler yaşamasına sebebiyet vermektedir. Bir insanın ya da devletin rüzgarının kesilmesi gücünün kaybedilmesiyle eşdeğerdir. Rüzgâr olmadan çiftçi yabasını kaldırmaz. Yel olmadan harman olmaz ancak tepebaşında harman sürülmez.
İnsanların doğuştan en büyük meraklı bakışları kuşların nasıl uçtukları üzerinde yoğunlaşır. Bu yüzden çocukların en coşkulu eğlencesi rüzgar eşliğinde rengarenk uçurtma uçurmasıdır. Rüzgâr, buluta hareket verir, sonra da toprağa rahmet ve bereket getirir.
Akdeniz Marşının yazarı Samih Rıfat “Rüzgarlardan atım var, şimşekten kanadım var, göğsümde al yazılı gazilik beratım var “mısralarında denizcilere sılaya kavuşmanın heyecanını anlatmıştır.
Sevgisini kalbime gömdüğüm merhum babam derdi ki; “Oğlum! İnsan yaşlanınca derece gibi oluyor. Rüzgârın nerden nasıl ve kaç şiddetinde estiğini biliyorsun. Amma adına kader denilen rüzgâr sizi bir yere getiriyor ve geri götürüyor. Bu rüzgârın adı bazan yıldız veya kıble, bazan karayel veya poyraz oluyor. Bir zaman keşişleme, gün doğusu ve gün batısı olarak esen rüzgar bazan da lodos veya meltem oluyor.”
Değerli Keder Arkadaşlarım! Türkiye’nin rüzgârı şimdilik kuzeyden esiyor. Bakalım 31 Mart’tan sonra dünyada hangi rüzgârlar esecek? Mesela, Filistin ve Gazze’de barış rüzgarları eser mi? Bekliyoruz. Mesela, Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği eski bakanını, bir rüzgâr gibi değişen seçmen profili İstanbul’a Kara Murad olarak geri getirecek midir? Yoksa aşırı lodosa rağmen eski ayakkabı ve naylon eşyaları atıp teneke sobayı parlatan emeklilerin ocağından tüten bacaları kurum mu bağlayacak bilemiyoruz.
Yel kayadan bir şey koparamaz demeyelim. Erciyes’ten kopan lavlar ile Peribacaları nasıl oluşmuş, kayadan derviş olmak nasıl bir şeymiş öğrenelim. Unesco’ya şirin gözükmek için Selçuklu yadigârı Muşkara ve İbrahim Paşa merhumun Lale devri hatırası/emaneti Nem ki şehir ola/ Nevşehir-i Dilara’da kaya şehri icat eden kardan adamların tılsımı çözülecek midir? Bilemiyoruz.
Nereden bilelim canım? Biz Süleyman (as) gibi Harut ve Marut’tan sihir, cifir ve ebced dersi almadık. Lakin vaktiyle Devlet kuşunu ürkütenlerin başına ancak kerkez konar. Besbelli bezir kabağı!
Rabbim, ahir ve akıbetimizi hayreylesin. İslam ülkelerini, cennet vatanımızı, Muhammed (as) ümmetini ve Müslüman halkımızı her türlü semavi ve arazi afetlerden, şeytani tuzak ve tehlikelerden korusun. Rabbim devletimize ve milletimize zeval vermesin. Âmin.
Hamdi ÖZ
DİTİB Geretsried Cami Din Görevlisi – Almanya