Hadid Suresi

Allah’ın rahmeti inananların üzerine olsun. Rahmeti kendine ilke edinen Allah’ın şanı ne yücedir. Rabbim bizlere kendini Kuran’da esmalarıyla tanıtmış, insan tanıdıkça sever. Esmaül Hüsna, Rabbimizin en güzel isimleridir. Bu isimleri öğrenmeli, bu isimlerle Allah’a dualar etmeliyiz. Tanımayan nasıl sevebilir ki…Allah’ı gereği gibi tanımak için yollar aramalıyız. Kuran okumalıyız, Resulallah’ın örnekliğinde Rabbimizi tanımak için gecemizi, gündüzümüze katmalıyız. Kendini, çevresini, insanları, tabiatı, olayları Allah’ın muradına göre okumak; kulun Allah’tan aldığı en büyük nimetlerdendir. Bu da Esmaül Hüsna’yla kazanılabilir…
Kardeşlerim, bu sayımızda yolculuğumuz Hadid Suresine olacak. Suremiz, Mushaf’taki sıralamada elli yedinci, iniş sırasına göre doksan dördüncü suredir. Zilzâl Suresinden sonra Muhammed suresinden önce nazil olmuş ve genellikle Medine’de inen sureler arasına yerleştirilmiştir. Ortak görüşe göre suremizde Mekki ve Medeni ayetler vardır. Suremiz adını 25. ayetindeki “demir” anlamına gelen “hadîd” kelimesinden almıştır.
Diyanet Tefsiri, Kuran Yolu’na göre suremizde işlenen konular şu şekildedir:“ Allah Teâlâ’nın bazı sıfatlarına, evrendeki mutlak egemenliğine dikkat çekilerek başlayan surede, iman ve infakın önemi üzerinde durulmakta, ahirette müminler münafıklardan ve kâfirlerden ayrılıp kurtuluşa ererlerken diğerlerinin içine düşeceği acı durum tasvir edilmekte, dünya hayatının ahiret inancından bağımsız olması halinde anlamını yitireceği, buna karşılık insanın iyi bir kul olabilmek için hristiyan rahiplerinin yaptığı gibi dünyayı tamamen terk etmesi gerekmediği hususu İşlenmektedir.“
İman ve infak, ayrılmaz ikilidir. İkisinin arasını açmak, zulümdür. İnanan insan, imanını infakla ispatlar. İnfak, imanın tecellisidir. İmanın sağlaması, infakla yapılır. Dille iman ettiğini ifade etmek zorunludur, onun kadar zorunlu/değerli olan diğer şey ise imanın amellere yansımasıdır. İman, iddiadır; her iddia ispat ister. İmanın ispatı; amellerle, infakla, güzel ahlakla yapılır.
Dünyada bile her yapılan hareketin bir karşılığı vardır. İyi veya kötü, az veya çok, güzel veya çirkin…Kalıcı olan alemde nasıl hesap olmasın, nasıl karşılık olmasın, nasıl ceza olmasın, nasıl mükafat olmasın…Suremizde müminlerin ve kafirlerin-münafıkların yolları ayrılır. Müminler cennete yol alırken kafir ve münafıklar cehenneme yol alırlar. Hayatlar, tercihler üzerine kurulur. Tercihini yapan insan, şöyle durup kendine bakmalıdır. Ben neyim, nereye gidiyorum, neden var oldum, dönüşüm nereye, yaptıklarım veya yapmadıklarım için nasıl bir karşılık göreceğim…Bu soruları dünyada kendine sormayan insan, ahirette hüsrana uğrayanlardan olacaktır…Hayatın sırrına eren, bu soruların cevabına nail olanlar ise cennette olacaktır…Suremiz bu konuyu şöyle ele alır:
“12,0 gün mümin erkeklerin ve mümin kadınların nurlarının önlerinden ve sağ yanlarından yetişip yollarını aydınlattığını görürsün. “Bugün size müjde var; altlarından ırmaklar akan cennetlerde ebedî kalacaksınız” (denir). İşte asıl büyük murat budur. 13. O gün münafık erkekler ve münafık kadınlar iman edenlere şöyle diyecekler: “Bizi bekleyin de yetişip nurunuzdan bir parça alalım.” Şöyle denecek: “Geriye dönün de başka bir nur arayın!” Ve hemen aralarına kapısı da olan bir duvar çekilir; duvarın iç tarafında rahmet, kendilerine bakan dış tarafında ise azap vardır. 14, Münafıklar onlara, “Sizinle beraber değil miydik?” diye seslenirler. Onlar, “Evet öyleydi, derler, ama siz başınıza belâyı kendiniz açtınız, fırsat kolladınız, hep şüphe içinde oldunuz ve Allah’ın emri gelip çatıncaya kadar geleceğe yönelik kuruntularınız sizi oyaladı; bundan ötürü o aldatma ustası da Allah hakkında sizi kandırıp durdu. 15. Bugün artık ne sizden ne de açıkça inkâr edenlerden bir fidye kabul edilir. Varacağınız yer ateştir. Size yaraşan odur. Ne kötü bir gidiş! “
Kardeşlerim; dünyanın varlığı, anlamı ahiretle can bulur. Müminin iki alemi vardır. Tek yüzü, iki dünyası vardır. İnkârcının tek dünyası, birçok yüzü vardır. İşine geldiği gibi davranır; hesap –kitap bilmez. Benliğinin ayartıcı gücü, onu ele geçirmiştir. Şeytanın memuru olmuştur ne derse onu yapar. Her tür kötülüğü yapıyorum fakat bunun sonunda beni ne bekliyor demez. Nefsinin kölesi, şeytanın askeridir artık… Allahüm mahfazna… Allah ne der diye düşünenle, Rabbim razı olsun yeter diyenle, daha nasıl yapar da iyi olma yolunda yol alabilirim diyen insanla diğerleri aynı konumda, beraber olabilir mi? İlahî adalet, bunu reddeder… Herkese dünyadaki kazancı eksiksiz olarak ahirette verilecektir…Ne mutlu nuru , önlerinden ve sağ yanlarından yetişip yollarını aydınlatanlara…Onlar ahiretlerini, dünyadaki güzel amelleriyle aydınlatırlar…Onların gündemlerinde Müslüman ve mustazaflar vardır. Gündemlerinde Allah’ı hoşnut etmek için yaptıkları plan ve projeler vardır. Onlar aslında ahiret sevdalısı insanlardır. Ölmeden ölümün sırrına ermiş kişilerdir. Kaygı, kederleri hep İslam içindir. Kendilerini vahiyle terbiye etmek için çabalar dururlar. Dışardan onları kimseler anlayamaz hatta kendileri gibi iman etmiş olanlar bile …Onlar, bu dünyanın insanları değillerdir…
Önceki cümlelerde, müminin iki dünyasının olduğunu ifade etmiştik. Mümin, itidallidir. Bilir ki dünya, ahiretin tarlasıdır. Bilir ki kalıcı kurtuluşun yolu dünyadan geçer. Bunu bildiği içindir ki hristiyan rahipler gibi dünyayı yok saymaz. Dünyaya tapmaz, dünyayı yok saymaz. Güzel bir denge kurmuştur o…
Eminim Hadid Suresini her okuyuşunuzda 16.ayet sizleri de can evinizden vurur/vurmaktadır. “16. İman edenlerin Allah’ı ve inen gerçeği anmaktan dolayı kalplerinin heyecanla ürperme zamanı gelmedi mi! Onlar daha önce kendilerine kitap verilmiş ve üzerlerinden uzun zaman geçip kalpleri katılaşmış kimseler gibi olmasınlar. Onlardan birçoğu yoldan çıkmışlardır. Allah’tan gereği gibi korkup sakınma zamanı gelmedi mi, aslında sorunun cevabı içinde. Geldi de geçiyor bile…Allah’ı anan ve Allah’tan geleni anan kişinin kalpleri heyecanla ürperiyor. İkisi de o kadar büyük güç ve nimet ki. İnsan gereği gibi taktir etmekten aciz kalıyor. Kalplerin taşlaşması, Allah’tan ve vahiyden uzak kalmakla oluyor… Tersi de şu anlama geliyor, Allah’a ve vahye yakın olanın kalbi yumuşuyor. Kendine verilen nimetlerin farkında olarak hep kurtuluş yolunda iyilerle oluyor.
Suremizin 20.ayetinde dünya hayatının tanımı yapılır. Rabbim dünya hayatı nedir, sorusunun cevabını alırız. “ Bilin ki dünya hayatı, bir oyun, bir eğlence, bir gösteriş, aranızda bir övünme, mal ve evlâtta birçokluk yarışından ibarettir. Tıpkı bir yağmur gibi ki bitirdikleri çiftçileri imrendirir, sonra kurumaya yüz tutar, bir de bakarsın ki sararmıştır, ardından da çerçöp haline gelmiştir. Ahirette ise ya çetin bir azap yahut Allah’ın bağışlaması ve hoşnutluğu vardır. Dünya hayatı sadece yararlanıp aldanma vasıtasıdır. “Kardeşlerim, şairin dediği gibi daha Kuran ne desin? Dünyalıkların değer biçtiği her şey anlamını yitiriyor bu tanım karşısında…
Bu suremizde cimri insanın psikolojisi de anlatılır kendisi yardım etmediği gibi başkasının da yardım etmesini istemez. Yardım eden insan onu rahatsız eder, kaldıysa şayet; vicdanı rahatsız olur. İster ki herkesler onun gibi bencil, duyarsız olsun. İster ki hep onun olsun, her şey onun olsun…
Son ayetler de bizleri kendimize, özümüze tekrar getirmek için reçeteler sunar.
“Ey iman edenler! Allah’a saygısızlıktan sakının ve Resulüne iman edin ki size rahmetinden iki kat versin, aydınlığında yürüyeceğiniz bir nur lütfetsin ve sizi bağışlasın. Allah çok bağışlayıcıdır, çok merhametlidir. “
Rabbim bizi müjdesine nail olabilenlerden eylesin. Bu uğurda yapacağımız her türlü say ve gayretlerimizi kabul buyursun. Hadid Suresinin hikmetini anlayanlardan olabilmemiz duasıyla… Vesselam…