KAPAK- Filistin ve Siyonizm

Filistin, adını milâttan önce XII. yüzyılda Kavimler Göçü sırasında deniz yoluyla buraya gelen Filistinlilerden alır. Arap asıllı ve Filistin bölgesi kökenli halkın dünyada şu anda 14 milyonluk bir sayıya ulaştığı bilinmektedir.
İslam Öncesi Filistin
Bu nüfusun yarısı Filistin dışında yaşamaktadır. Nakba öncesi (1948) tüm teşvik ve parasal desteklere rağmen %30’a bile ulaşamayan Yahudi nüfus oranı, 2021’de %50’yi geçti. Çünkü Filistinlilerin 1948 sonrası sürgünleri başlamıştı. Filistin’de yaşayan iki milyonun yarısı Filistin dışına sürgün ya da göç ettirilmiştir. 2021 yılına göre 1,7 milyonu işgal altındaki topraklarda yaşarken, Batı Şeria’da 3,2 milyon; Gazze’de 2,1 milyon olmak üzere toplamda 7 milyon Filistinli nüfus vardır. Buna karşılık 1914’te Yahudi nüfus %8 idi.
İsrail işgali, 27 bin kilometrekarelik tarihi Filistin bölgesinin yüzde 85’i üzerindeki kontrolünü sürdürüyor. Şimdi bile %50’lik Yahudi nüfus %85 toprağa, %50 Filistinli ise %15 toprağa sahip. O toprakların girişi-çıkışı hatta güvenliği İsrail’in elinde. Bu toprakların adı bilinen ilk sakinleri, Tevrat’a göre dünyanın en eski milleti olan ve Arap tarihçileriyle bazı araştırmacılar tarafından Arapların atası olduğu kabul edilen Amâlika kavmidir. Ondan sonra Kenaniler, Aramiler görülür.
Hz. Musa, İsraillileri Mısır’dan Filistin’e götürürken Şeria Vadisinde vefat edince yerine gelen Yoşuna, Filistinlileri bölgeden kovarak oraya kendileri yerleşmişlerdir. Ananevi inanışlarına göre, Filistinlilerle sürekli savaştıklarından ve dinden uzaklaştıklarından Allah Filistinlileri başlarına bela etmiştir.
Hz. Davut’un krallığı ve sonra Hz. Süleyman’ın muhteşem devleti oluşur. Hz. Süleyman, Kudüs’ü başşehir yapar ve Siyon Dağı üzerine Süleyman Mabedi’ni inşa eder. Bu mabede Yahudiler Kutsal ev diyorlar. Bu mabedin yeri şimdiki Ömer Camisi’nin bulunduğu alandır ki ondan kalan sadece bir duvar, “Ağlama Duvarı”dır.
MÖ 586’da Babil Kralı mabedi yıkar ve 70 yıl sonra tekrar inşa ederler. İskender’den sonra isyan eden ve dağıtılan Yahudiler, İskenderiye’ye sürülür veya esir edilir.
Yahudiliği ortadan kaldıran Roma İmparatoru, Yahudilerin isyanı üzerine mabedi yerle bir edip Yahudileri dünyanın değişik yerlerine sürer.
Yahudi inanışında mabetsiz ibadet olmaz. Sonraları eski bir Yahudi mezhebinin kurduğu havra (Sinagog) da mabedin yerine kabul edilir. Böylece her yerde kurulan havralarda ibadet edilebilir hale gelir.
İslam Sonrası
Mute ve Yermuk savaşlarından sonra Hz. Ebubekir, Amr b. Âs’ı Filistin’i fetihle görevlendirir. Ecdaneyn savaşı zaferi sonrası Filistin ve Suriye’nin kapıları Müslümanlara açılır. Hz. Ömer (radıyallahu anh) tarafından Kudüs barış yoluyla teslim alınmış ve cizye ile haraç karşılığı herkes inancında serbest bırakılmıştır. Hz. Ömer, bazı sahabeleri, İslam’ı öğretmek üzere görevlendirmiş; ayrıca Arap kabilelerinin buraya yerleşmesini teşvik etmiştir. Çok sayıda sahabi Filistin’de son nefesini vermiştir.
Emeviler, Abbasiler, Tolunoğulları, Fatımiler, Karmatiler, Cerrahiler, Selçuklular (Atsız b. Uvak hâkimiyeti, Artuk Bey) tekrar Fatımiler, Haçlılar, Eyyubiler ve Memlukler, Filistin’e dolaysıyla Kudüs’e hâkim olmuşlardır. Memluk dönemi Filistin’de Müslüman nüfusun en yoğun olduğu dönemdir. Bu yıllarda Hıristiyanların bölgeye girmelerine izin verildiği gibi gördükleri baskı sonucu Avrupa’dan kaçan Yahudilere de sığınma hakkı tanınmıştır. Dönemin bir diğer özelliği Abbâsîlerle filizlenmiş olan vakıf sisteminin daha da gelişip yayılmasıdır. Özellikle Kudüs’te devlet görevlilerinin girişimiyle dinî ve sosyal amaçlı birçok vakıf kurulmuştur.
Osmanlı Dönemi
Filistin, Yavuz Sultan Selim zamanında (1516) Osmanlı idaresine girdi; Kanûnî de bölgenin fethini tamamladı. Bu arada mukaddes yerleri korumak için Kudüs’te Müslümanların “Harem” veya “Eski Şehir” olarak adlandırdıkları 868 dönümlük kısmın etrafındaki duvarları yeniden inşa ettirdi; Hz. Dâvûd’un türbesiyle Kubbetü’s-Sahra’nın duvarları ve kapısı yenilenerek süslemelerle zenginleştirildi. Bölgede gözle görülür izler bırakan Osmanlılar, I. Dünya Savaşı’nın bitimine kadar Filistin’i ellerinde tuttular.
Demografik Yapı
Filistin’in Osmanlı dönemi demografik yapısında yine önceden olduğu gibi Müslüman Arapların en büyük oranı teşkil ettiği ve bu durumun daima böyle kaldığı belirlenmektedir. Meselâ 1880’de nüfusun %87’sinin, 1890’da %85’inin, 1914’te %83’ünün (o sıralarda göçle gelen ve vatandaşlığa kaydedilmeyen Yahudiler hesaba katıldığında dahi %77’si) Müslüman olduğu görülür.
Filistin nüfusu içinde küçük bir azınlık teşkil eden Hıristiyanlarla Yahudiler ise daha çok şehirli ve özellikle XIX. yüzyılda elde ettikleri imtiyazlarla, bütün Ortadoğu’ya ticarî kurumlarıyla birlikte giren Avrupalılara bağlı olarak ticaretle uğraşıyorlardı. Müslümanlar ise daha çok “Mîrî arazilerde” tarım işleriyle meşgullerdi.
Tanzimat Sonrası
Bu dönemde azınlık olan din ve mezhepler büyük bir özgürlüğe sahip olarak devlete bağlı sorunsuz yaşamışlardır. Ta ki bölge İngiliz kontrolüne girene kadar. Lloyd George’un hükümetinde dışişleri bakanı olan Arthur Balfour, Filistin’de bir Yahudi devletinin kurulmasını amaçlayan iki deklarasyon yayınlar. Birincisi 1917’de, ikincisi 1926’da yayınlanmıştır. Bu deklarasyon daha sonraları ABD, İtalya, Fransa tarafından da desteklenmiştir. Osmanlı Devleti’nin Ortadoğu’daki topraklarının İngiltere ve Fransa tarafından bölüşülmesi ve Mekke Şerifi Hüseyin’in de bu paylaşıma dâhil edilmesiyle başlayan süreç Balfour Deklarasyonu’yla ivme kazanmıştır.
Balfour Deklarasyonu
Balfour, Lord unvanlı Rothschild’e (O dönemin Siyonist liderlerden) bir mektup göndererek, Filistin topraklarında bir Yahudi devleti kurulması konusunda İngiliz hükûmetinin destek vereceğini bildirmiştir. Bu mektupla Britanya Hükûmeti, Müslüman Arapların çoğunlukta bulunduğu Filistin bölgesini Yahudilere yurt göstererek, bu bölgede bir Yahudi devletinin kurulmasını desteklemiş ve böylece İsrail’in kurulması yolunda en büyük adımlardan biri atılmıştır.
Mekke Şerifi ile İngiltere’nin Mısır’daki Yüksek Komiseri arasındaki gizli mektuplaşmaların bir sonucu olarak Yahudi iskânı başlatılmıştır. Birleşik Krallık, savaş öncesinde bölgenin Arap önderlerinden olan Şerif Hüseyin ile anlaşarak Osmanlı’ya isyan etmeleri karşılığında bağımsız bir Arap devleti vaadinde bulunmuştur. Hatta bölgeye yerleşen Yahudiler, Haganah adlı gizli askeri örgütlerini kurmuşlardır. Daha sonra Palmah ve Irgun yeraltı militarist örgütlerin temelini oluşturmuşlardır. Irgun Örgütü, günümüzde Likut Partisi ile devam eder ve hep yönetimdedir.
Birinci Dünya Savaşı sonrası İngiltere işgal ettiği toprakları elinde tutmak için “manda” sistemini icat etti ve BM’den de onay alarak işgal edilen Osmanlı topraklarından vazgeçmedi.
Filistin’deki İngiliz Mandası döneminde Yahudi ve Araplar arasında ilk çatışmalar başladı. Çatışmalara rağmen Filistin’de Yahudi varlığı büyümeye devam etti. 1948 yılında İsrail’in bağımsızlığını ilan etmesi ve Arap İsrail çatışmalarından sonra manda yönetimi 1948’de resmen ve fiilen sona erdi. Zaten İsrail devletini kurduran İngiltere misyonunu tamamlamıştı.
Daha sonra Arap devletleri ile İsrail arasında meydana gelen savaşlarda kazanan hep İsrail oldu. 700.000 Filistinli ise verilen devlet sözlerine güvenerek geri dönme vaadiyle topraklarını terk edip başka ülkelere yerleşti ve bir daha da geri dönemedi.
Siyonizm
Siyonizm tarihî “Arz-ı Mevud” olarak tanımlanan topraklarda bir Yahudi devletinin asırlar sonra yeniden kurulmasını destekleyen, savunan ve Yahudi milliyetçiğini temel alan ideolojik fikir hareketidir. Bütün Yahudilerin bu topraklara dönmesini hedefleme, Siyon dağının üstünde Süleyman Mabedi’ni yeniden inşa etme idealidir. Yani bu topraklarda, Tevrat ve İncil’de yer alan din devletinin İsrail adıyla kurulması temel amaçlarıdır.
1948’e kadar Siyonizmin öncelikli hedefi, Filistin topraklarında Yahudi egemenliğini yeniden kurmak ve Yahudileri diasporada yaşadıkları antisemitik ayrımcılıktan ve zulümden kurtarmaktı. İsrail devletinin 1948’de kurulmasından bu yana Siyonizm, öncelikle onun varlığını ve güvenliğini sağlamayı ve diasporadaki Yahudileri her hâlükârda korumayı amaçlamış durumdadır. 1880’lerden II. Dünya Savaşı sonuna kadar süren beş ayrı göç dalgasından bahsedilebilir. Sırasıyla Yahudi Sömürge Emniyet Sandığı Şirketi, Kolonileştirme Komisyonu, Yahudi Ulusal Fonu, Filistin Toprak Geliştirme Şirketi gibi kuruluşlarla göçü ve ideal devleti oluşturacak kurumsal adımlar sırasıyla atılmış, maddi destekler yapılmıştır.
Siyonizmin; dinî, siyasi, kültürel, revizyonist… gibi çeşitliliğine karşı antisiyonist muhalif düşünceler de vardır ve halen devam etmektedir.
Siyasi Siyonizm
Siyasi Siyonizmin kurucusu Teodorl Herzl’dir. Theodor Herzl’in tarih sahnesine çıktığı 1890’larda Avrupa’da ve diğer yerlerde Hibbat Siyon (Siyonseverler) hızla şubeler açarak Yahudiler arasında yayıldı; hareketin Avusturyalı önderlerinden Nathan Birnbaum ilk defa siyonizm terimini ortaya attı. Theodor Herzl’in yazdığı eser, diasporadan Filistin’e göç edip devlet kurmayı ideal haline getirdi ve Dünya Siyonizm Teşkilatı olarak kurumsallaştı. Bu kurum, Theodor Herzl’in çabalarıyla 1897’de Basel’deki toplantıda Siyonist Yahudi halkı için Filistin’de kamu hukukunun güvencesi altında bir yurt kurulmasını amaçlamıştır. Herzl’in hâtıratında bu toplantıyla ilgili söyledikleri önemlidir: “Ben Basel’de Yahudi devletini tesis ettim. Bunu bugün yüksek sesle söylesem bütün dünya kahkahayla gülerdi. Fakat bundan beş sene, belki elli sene sonra muhakkak herkes bunun böyle olduğunu anlayacaktır.” Gerçekten de herkes anladı.
Bu siyasî hareket yani siyonizm doğduğunda, Filistin, Osmanlı yönetimindeydi. 1871 senesinde Filistin’in %80’i mîrî arazi (devlet arazisi) hâline getirildi. Bundan dolayı siyonistler diplomatik çabalarını Osmanlı Devleti üzerinde yoğunlaştırdı. Bu sebeple giriştikleri müzakerelerle yüksek bir meblağ karşılığında Filistin’i satın almayı, Osmanlı borçlarının konsolidasyonunu üstlenmeyi önerdiler. Siyonistler bu tekliflerle Herzl önderliğinde II. Abdülhamid nezdinde girişimde bulundular. Fakat Sultan Abdülhamid zulümden kaçan Yahudilere Filistin dışındaki Osmanlı topraklarında yerleşme izni vermekle birlikte Filistin’de Yahudi yurdu tasarısına; Yahudiler’e toprak satın alma yasağı, hac maksadıyla Kudüs’ü ziyaret edeceklere “kırmızı tezkere” ismiyle geçici izin verme gibi uygulamalarla geçit vermedi. (Yahudilerin elindeki bu “Kırmızı Tezkere” Filistin’e ulaştıklarında resmî makamlarca alınıp kaydedilecek; 30 günlük sürenin dolmasından sonra sınır dışı edileceklerdi.) Filistin’de toprak alma teklifi İngiliz Hıristiyan diplomatı Laurence Oliphant tarafından 1879’da sultana sunuldu ve yine reddedildi. Ama bu retler Sultan’ı tahtından etti.
Yerine iktidara gelenler, 1908 Meşrutiyeti sonrası İttihat ve Terakkî iktidarı, toprak alımı yasağını ve “kırmızı tezkere”yi kaldırdı. İttihatçılar gerçek niyetleri fark edip yeniden çeşitli kısıtlamalar getirdiler. Ama iş işten geçmişti. Bu merkezî politikaya rağmen ikinci ve siyonist hareket açısından daha önemli ilk “aliyah” tam da bu dönemlerde gerçekleşti. Bu göçler sonucunda özellikle Hayfa’dan Gazze’ye uzanan kıyı bölgesine sistemli biçimde yerleşildi. 1909 yılına gelindiğinde Yafa’nın kuzeyinde Yahudi şehri Tel Aviv kuruldu. İttihat ve Terakkicilerin ihanet derecesindeki gafilliği, devamı olan politik oluşumlarda aynen devam etmektedir. İçerde “Hamas bir terör örgütüdür” diyen zihniyet İT’nin devamıdır ve akıl babaları yeni Laurence’lerdir.
Sonraları T.C. Devleti döneminde bölgenin kontrolü ve idaresinin İngiltere’de olması ve İngiltere’nin de Yahudi devletini teşvik etiği bilinmektedir. T.C. Devleti’nin Filistin diye bir sorunu yoktur zaten. Sadece “mîrî arazilerin üstüne düşülse bile birçok şey hallolurdu. 1922’den 1948’e kadar kademeli olarak İngiltere ve ABD yönlendirmesi ve destekleriyle BM kararları alındı. Önce Yahudi iskânı artırılarak çoğunluğa ulaştırıldı. Sonra devlet kuruldu, kurduruldu. Hiç görülmeyen bir süratle Batı, ABD ve bunların güdümündeki devletlerce tanındı. (Tanıyanlardan halkı Müslüman olan ilk devlet de Türkiye Cumhuriyeti Devletidir.)
Sonuç
1900’lerin başlarından itibaren başlayan çatışmalar İsrail kurulduktan sonra da devam etmiş, Filistin gaflet ve hıyanetler sonucu Müslüman kanının oluk oluk aktığı bir bölge olmuştur. Kudüs ve Mescid-i Aksa da esir şehir olarak içimizi yakmaktadır. Öncesini bilemeyiz ama şu anda orda tam bir cihad vardır. Bu bir sonuçtur. Allah mücahitlere ve halka sekinet ve zafer versin.
Şu andaki durumdan, kimin veya kimlerin sorumlu olduğunu ortaya koymaya çalıştım. Konu çok geniş. Ama sayfalar bunu anlatmaya yetmiyor vesselam. Kalın sağlıcakla.
NOTLAR
Dinî Siyonizm: Yahudilerin, dinsel Yahudiliğe bağlı kalarak Yahudi kimliklerini sürdürmelerini ister, diğer ırklarla asimilasyonuna karşı çıkar ve kendi devletlerinde çoğunluk millet olmalarının bir yolu olarak Yahudilerin, İsrail‘e geri dönmesini savunur. Ahad Ha’am tarafınca kurulan kültürel Siyonizm, İsrail’de bir Yahudi “ruhani merkezi” seküler vizyonunu besledi. Politik Siyonizmin kurucusu Herzl‘in aksine Ahad Ha’am, kurulacak yeni devletin “sadece Yahudilerce yönetilecek bir devlet” olmasını amaçlıyordu, “sadece Yahudi ırkına özel bir devlet” olmasını değil.
Modern Siyonizm: 19. yüzyılın sonlarında Orta ve Doğu Avrupa‘da ulusal bir canlanma hareketi olarak hem şiddetlenen antisemitizm dalgalarına tepki olarak hem de “Yahudi Aydınlanması” olarak da bilinen Haskala’ya bir cevap olarak ortaya çıktı. Kuruluşundan çok kısa bir süre sonra varlıklı Yahudi soyluların ilgisini çeken hareket, Osmanlı Devleti’nin kontrol ettiği Filistin’de sürdürülebilir bir Yahudi devletini, 1900 yıl sonra tekrar inşa etmeyi amaçlıyordu.
Haskala (Yahudi Aydınlanması): 18. ve 19. asırlarda Avrupa Yahudileri arasında ortaya çıkan bir toplumsal harekettir. Hareketin savunucuları, aynı devirde Avrupa’da yaşanan aydınlanmanın öne çıkardığı fikirleri benimsemekten yana tavır aldı. Yahudilerin Avrupa cemiyet hayatına entegre olması için bunun gerekli olduğunu, dindışı bilimler, İbrani dili ve Yahudi tarihi konusunda eğitimin artırılmasını teşvik etti. Haskala, bu yönüyle, Avrupa Yahudilerinin seküler dünyayla iç içe hâle gelmesinin başlangıcıdır. Bunun neticesinde ilk Yahudi siyasi hareketleri doğdu ve Yahudilerin, içinde yaşadıkları Avrupa toplumlarında onlarla eşit haklara sahip bir hayat sürme kavgaları başladı.
Haganah: Filistin Mandasındaki Yahudi yerleşimlerini korumak amacıyla kurulan ve 1920-1948 yılları arasında faaliyeti gösteren Yahudi paramiliter örgüttür.
Aliyah: Yahudilerin diasporadan İsrail topraklarına göç etmesini ifade eden terim. Siyonizm’in temel ilkelerinden birisidir.
Roger Garaudy; “Siyonizmden önceki Yahudilerin, tamamen mesîh inancı sonucu dinlerini yaşamak amacıyla Filistin’e yerleşmiş Yahudilerle, Herzl’le başlayan ve Filistin’de kalıcı bir Yahudi devletini hedefleyerek göç edenleri ayırt etmek gerekir” diyor.
Nekbe (Nakba): İsrail’in 14 Mayıs 1948’de tarihî Filistin topraklarında bağımsızlığını ilan etmesi, Filistinliler için onlarca yıldır devam eden felaketler silsilesinin başlangıcı oldu. Bu nedenle İsrail’in bağımsızlığını ilan ettiği tarih olan 14 Mayıs’ı takip eden gün, yani 15 Mayıs ”Nekbe” yani “Büyük Felaket” günü olarak sembolleşti.