Muhabbet İle Değişen Nesil

Muhabbet İle Değişen Nesil

Dünya tarihine baktığımızda insanların fıtratlarına aykırı hareket ettiği, olabildiğince azgınlaştığı, kendini kaybettiği ve her şeyin efendisiymiş gibi yaşadığı dönemler karşımıza çıkar. Bu dönemlerden bir tanesi de şüphesiz ‘Cahiliye’ diye anılan, insanların her türlü rezilliğe ve zorbalığa hayat tarzı gözüyle baktıkları dönemdir. İnsanların azgınca ve ahlaksızca yaşadıkları bu dönemde Allah Teâlâ Peygamberimiz aleyhisselamı göndererek bir tebliğ ve eğitim sürecini başlatmıştı. Efendimiz aleyhisselamın eğitim metodu ve gayretiyle bu süreç öyle bir meyve verecekti ki o azgınlıklar, ahlaksızlıklar ve zorbalıklar yerini itidale, takvaya ve diğerkâmlığa bırakacaktı.

Ayette Rabbimizin “Siz, insanlar için ortaya çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz. İyiliği emredersiniz, kötülükten alıkoyarsınız ve Allah’a inanırsınız.” (Bakara, 110) buyurarak methettiği o güzide nesil Peygamber Efendimiz’in eğitimiyle öylesine güzelleşti ve değişti ki, bu değişiklik önümüzde müthiş bir örnek olarak durmaktadır. Bu örnek ile bizler en olmadık işlerin bile olabileceğini, en umulmadık insanların nerelere geldiğini ve hiçbir zaman inanıldığında başarılmayacak bir şeyin olmadığını görmekteyiz.

Kız çocuklarını diri diri toprağa gömen, kadınları yalnızca bir meta olarak gören, kölelerini insan yerine koymayan, zenginliğini ve gücünü zorbalık olarak kullanan, ne insana ne de herhangi bir canlıya değer vermeyen bir insanlık ortamından çıkarılan Ashab-ı Kiram, imanın lezzetiyle hayat buldu, hayat oldu. Rasulullah aleyhisselama iman ettikten sonra O’nu adım adım takip ettiler, sünnetiyle hem ömürlerini hem de amellerini güzelleştirdiler.

Ashab-ı Kiram, Rasulullah’ın çağrısı ve eğitimiyle nasıl bir hale dönüştüğünü Cafer bin Ebi Talip r anh Necaşi’nin önünde çok güzel bir şekilde dile getirmiştir:

“Ey Kral! Biz putlara tapan, ölü eti yiyen, her türlü fuhşiyatı yapan, akraba ilişkilerini koparan, komşuya kötü davranan cahili bir toplum idik. Bizden güçlü olan, zayıf olanı ezerdi. İşte Allah bize içimizden nesebini, doğruluğunu, güvenilirliğini ve iffetini bildiğimiz bir Rasul gönderinceye kadar bu haldeydik. Oysa gönderilen bu Rasul, bizi, Allah’ı birlemeye, O’na kulluk etmeye, O’ndan gayrı babalarımızın taptığı taş ve putları terk etmeye çağırdı. Bize doğru sözlülüğü, emaneti yerine getirmeyi, akrabalarla ilişkileri devam ettirmeyi, iyi komşuluğu, haramlardan ve kan dökmekten el çekmeyi emretti ve bizi fuhşiyattan, yalan sözle şahitlikten, yetim malı yemekten, iffetli hanımlara iftira etmekten menetti. Bize yalnızca bir Allah’a kulluk etmemizi ve O’na hiçbir şeyi şirk koşmamayı emretti. Namazı, zekâtı ve orucu emretti.” Daha başka İslam’ın emirlerini saydıktan sonra devamla “Biz de onu derhal tasdik ettik. O’na inandık ve Allah’tan getirdiğine uyduk. Yalnızca Allah’a kulluk ettik ve O’na hiçbir şeyi ortak koşmadık. O’nun bize haram kıldığını haram, helal kıldığını da helal kıldık…” (İbn Hişam, I. 336 ; Ahmed, I. 203.)

Allah’ın dinine tabi olduktan sonra her türlü kötülüğe yüz çeviren Ashab, Hz. Peygamber’e tabi oldukları ölçüde seviyelerinin artacağını biliyor ve bu yolda mücadele ediyordu. Rasulullah’a bağlanmak, itaat etmek ve O’nun gibi yaşamaya gayret etmek Sahabenin adeta kendi aralarındaki yarışları idi. O’ndan öğrenecekleri şeyleri kaçırmamak adına Ömer’in r anh metodu dikkat çekici bir örnektir: Hz. Ömer, Medineli bir sahabe ile Rasulullah’ı takip için anlaşmıştı. Ömer, bu durumu şöyle anlatmaktadır: “O, Rasulullah’tan aleyhisselam ayrı bulunduğu sırada ben Rasulullah’ın aleyhisselam meclisinde hazır bulunur ve o gün Rasulullah ile ilgili olayları ona anlatırdım. Benim olmadığım gün ise Rasulullah) ile ilgili bilgileri o bana getirirdi.” (Buhâri, Ahbâru’l-âhâd 1.)

Peygamberimizi gözetleyip O’ndan bir şeyler öğrenenlerin yanında Efendimizin nasihatleriyle de yol alan Sahabeler vardı. Hakîm b. Hizâm’a yaptığı nasihat onu ömür boyu etkilemişti. Urve b. Zübeyr ve Saîd İbnü’l-Müseyyeb’in anlattığına göre Hakîm b. Hizâm şöyle demişti: “Rasulullah’tan istedim, verdi. Sonra yine istedim, yine verdi. Sonra tekrar istedim, tekrar verdi ve şöyle buyurdu: ‘Ey Hakîm! Bu (dünya) malı, yeşil ve tatlıdır. Kim onu tamah etmeden alırsa onun için bereketli olur. Kim de hırsla alırsa bereketini göremez. Tıpkı yiyip yiyip doymayan kimse gibi olur. Veren el alan elden hayırlıdır.”

Hakîm: Ey Allah’ın Rasulü! Seni hak olarak gönderen Allah’a yemin olsun ki ölene kadar, senden sonra bir daha kimseden bir şey alıp onun malını eksiltmeyeceğim diyerek, vefat edinceye kadar hiçbir kimsenin malını almamıştır.” (Buhari, Zekât, 50.)

Allah’ın dinini insanlara ulaştıran Rasulullah Efendimiz, eğitim metodu ile, gayreti ve samimiyeti ile yeryüzünde benzeri görülmemiş bir dönüşüm ortaya koymuştur. Sevgi ve muhabbet Ashabın, Rasulullah aleyhisselamda gördüğü en belirgin özellik idi. Bu özellikle düşmanları bile kendisine bir süre sonra bağlanıyor ve iyi niyetler besler hale geliyorlardı. Hz. Hamza’yı şehit ettiren Ebu Süfyan’ın hanımı Hind ile Hz. Peygamber arasında yaşanan olay bunun en güzel örneğidir. Hz. Aişe’nin ifadesine göre bir gün Hind geldi ve Hz. Peygamber’e, “Ey Allah’ın elçisi! Vaktiyle yeryüzünde senin ev halkın kadar zelil ve harap olmalarını istediğim hiçbir ev halkı yok iken, bugün yeryüzünde senin ev halkın kadar aziz olmalarını istediğim hiçbir ev halkı yoktur” deyince, Rasulullah Efendimiz de kendisiyle aynı duyguları paylaştığını ifade etmiştir.(Buhari, Menâkıbu-l Ensâr, 23.)

Bu aşk ve muhabbet ile Rasulullah’a bağlanan ve O’nun yolundan giden Ashab, gökteki yıldızlar gibi oluyor ve Nebevi eğitim ile göklere yükselmenin mümkün olduğunu bizlere gösteriyordu. Önümüzdeki bu yıldızlarla yolumuzu bulup cennete ulaşanlardan olmak istiyoruz. Ey Rabbimiz! Bizi Salihlerle beraber eyle. Bizi cennetinle şereflendir.

YAZAR BİLGİSİ
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.