Eğitimde Güven Ve Samimiyet

Çevremdeki insanlar zaman zaman hayatları ile ilgili konuları bana danışırlar. Bu danışma konusunda iki durum beni fazlasıyla zorluyor. Birincisi menfaat çakışması olduğu zaman. Yeri geldiğinde rakip olduğumuz konuda bilgi almaya gelenler oluyor. Gerçekten çok zor bir an çünkü doğru bilgiyi aktarsanız kendi altınızı oyuyor gibi oluyorsunuz. Diğer taraftan saklasanız ya da yanlış yönlendirseniz menfaatinize uyacak ama kendinize saygınız kalmayacak. Menfaat çakışması için illaki rakip olmak da gerekmiyor. Bazen karşı tarafa doğru bilgiyi verdiğinizde onun alacağı kararlar dolaylı olarak da sizin hayatınızın aleyhine bir durum oluşturabilir. Bu durumlarda yönlendirmeden doğru bilgiyi aktarmak ecel terleri dökmenize sebep oluyor.
İkinci durum ise bana danışmaya gelen insanla bambaşka dünyaların insanı olduğumuzda karşıma çıkıyor. Kendi hayatı ile ilgili bir karar verecek ve benden bilgi istiyor. Sorun şu ki senin doğrunu sormuyor. Kendi dünya görüşü var ve o temel üzerinden kendine yol çizecek ve sana danışıyor. Onun hayatını hesaba katınca ve o dünya görüşüne göre yapması gereken şey benim dünya görüşüme göre yapmaması gereken şey oluyor. Şimdi böyle bir durumda kendi doğruma göre mi yönlendireceğim yoksa benden öğrenmeye çalıştığı bilgiyi mi aktaracağım?
Şimdi aynı durumu alalım ve daha çetrefilli bir hale getirelim. Çocuğunuzu okula gönderiyorsunuz. Yeri geldiğinde öğretmeni olan kişi sizle tamamen alakasız bir dünya görüşüne sahip oluyor. Çocuğunuz bırakın hayatıyla ilgili bir kararı sormayı, alacağı tüm kararlarda öğretmeninin öğrettiği doğrularla karar verecek. Hadi diyelim ki öğretmeni ile çok da farklı dünyaların insanı değilsiniz. Bir de olayın devlet boyutu var. Sonuçta devlet kendi sahip olduğu doğrulara göre şekillenecek vatandaşlar yetiştirme amacını güdüyor. Devletin sahip olduğu doğrular senin için aynı anlamı ifade etmeyebilir. Buna rağmen çocuğunu o eğitim sistemine emanet etmiş oluyorsun.
Şimdi yukarıdaki kendi şahsi hayatımdaki soruyu değiştirip tekrar soralım. Devletin ya da öğretmeninin çocuğunuza eğitim verirken çocuğunuzun aileden gelen değerlerini mi baz almasını isterseniz yoksa tamamen kendi doğruları ile mi yönlendirsinler?
Çoğu eğitimci ya da lider bilgi aktarmadaki bu yönlendirme imkânını sonuna kadar kullanmayı doğru buluyor. Hatta bu yönlendirmeyi kutsallaştıranlar da hiç az değil. Benim savunduğum ise bilgi aktarımında güven ve samimiyet ilkelerinin olması gerektiği yönünde. Kendi doğrumu aktarmaktan vazgeçmeyi de kabul edemem çünkü kendi doğrularımdan biri de bunları insanlara tebliğ etmem gerektiğidir.
Böyle durumlarda şöyle bir yöntemi benimsiyorum. Karşıdaki kişiye hem onun hayatına göre olan doğruyu hem kendi doğrularımı sunuyorum. Aynı şekilde öğretmenlerden ve devletten de aynı şeyi bekliyorum. Mesela devlet benim çocuğumu eğitirken benim hayatımın farkında olmalı ve çocuğuma bunun eğitimini de vermeli. Diğer yandan kendi istediği vatandaşlık kalıplarını da sunmalı. Böylece her vatandaş devletle olan konumunu daha net görecek ve daha anlamlı bir bağ kuracaktır.
Devlet için yaşayan sayılar olmaktansa devleti oluşturan bireyler olmayı daha doğru buluyorum. Bunun için de devletin halkını eğitirken yönlendirici olmaktan çok güven ve samimiyet ilkeleri üzerinden bir eğitim sistemi kurması gerektiğini öngörüyorum.