CİHAD DERSLERİ- Yusuf Hoca

CİHAD DERSLERİ- Yusuf Hoca

Erzurum’da Hafız Yusuf olarak bilinen Yusuf hocaefendi, Erzurum eski milletvekili ve şu anda Saadet Partisi Genel Başkan Yardımcısı olan Sayın Lütfü Esengün’ün babasıdır. 1910 yılında Erzurum’da doğan Yusuf hocaefendi, 14 Aralık 2004 yılında aynı şehirde vefat etti. İl müftüsünün kıldırdığı cenaze namazına çok kalabalık bir cemaat, şehrin kanaat önderleri, sivil ve resmi eşhâs katıldı. Erzurum bir Kur’an bülbülünü daha kaybetti.

Yusuf hocaefendinin babası Hafız Hüseyin, Kılıçkaya (Ersis)’li; annesi de Ahıskalı’dır. Hafız Hüseyin, uzun müddet Gürcükapı camiinde imamlık yapmıştır; oğlu Yusuf’u da küçük yaşta Yetim Hoca medresesine vermiştir. Yusuf Esengün, hafızlığını bu medresede bitirmiştir. İlk görev olarak Şâfiîler mescidinde müezzinliğe başlayan Hafız Yusuf, 1935 yılından 1982 yılına kadar Lala Paşa camiinde imamlık yapmıştır. Hafızlığı çok kuvvetli olduğu için çevresinde demir hafız olarak bilinen Hafız Yusuf yıllarca Erzurum camilerinde mukabele okumuştur. Emekli olduktan sonra şehrin en merkezî camii olan Lala Paşa’da iki yıl daha fahri olarak imamlığını devam ettirmiştir. Hocaefendinin evi babasının imamlık yaptığı Gürcükapı camiine yakındır. Bu sebepten dolayı hocaefendi 1985 yılından beri adı geçen camide akşam namazına bir saat kala mukabele okumaktaydı. Hocaefendi her gün akşam namazına bir saat kala bu camiye gelir ve namaz vaktine kadar bir cüz Kur’an-ı Kerim okurdu. Hocamızın bu mukabelesini dinleyen özel bir cemaati vardı. Kendisi cemaatten önce gelir rahleleri ve Kur’an-ı Kerimleri indirir, her şeyi hazırlar ve okumaya başlardı. Bu mukabeleyi yaz-kış devam ettirirdi.

Hocamızın oğlu Sıddık Bey (ilahiyatçı-öğretmen) bize şunları anlattı; “14 Aralık günü babama öğle yemeğini yedirdim, yemekten sonra çayını da içti. Sonra da ‘oğlum, bugün ayaklarıma bir şeyler oluyor’ dedi. Ben de ‘inşallah geçer’ dedim. Babam ikindi namazı için camiye gitti, ben de okula geldim. Saat 15:00’da (akşam namazına bir saat kala) cami cemaatinden birisi bana telefon açıp babamın rahmetli olduğunu haber verdi.”

Okuyucularımla asıl paylaşmak istediğim konu Yusuf hocaefendinin ölümü ve ölüm şeklidir. Kış günü ikindi namazı ile akşam namazının arasının fazla uzun olmamasından dolayı galiba hocaefendi ikindi namazından sonraki vaktini camide geçirmiş. Mukabele saati yaklaşınca rahleleri ve Kur’an-ı Kerimleri hazırlamış. Sonra da abdest tazeleme ihtiyacı hissetmiş. Erzurum’un en soğuk günlerinden bir günde şadırvanda abdestini alıp camiye dönmüş. Ayakkabılarını yerine koyup minbere doğru ilerlerken hafif bir sendelemiş. Fevkânenin direklerinden ve korkuluklarından tutunmuş, işte o sırada mukabele için hazır olan cemaat hocaya bir şey olduğunu fark etmiş ve koluna girmişler. Minbere doğru ilerlerken hocaefendi caminin tam ortasında ruhunu teslim etmiş.

Birkaç yıl önce oğlu Lütfü Bey, “Baba artık iyice yaşlandın, şimdiye kadar okudukların yeter, mukabeleyi bıraksan nasıl olur?” demiş. Hocaefendi de “Hayır, bırakmam; ölünceye kadar devam edeceğim” demiş. Dediği gibi de oldu. Son senelerde kulakları biraz ağır işitiyordu. Bu sebepten dolayı da dua ederken duasına kulak veren onun ne dediğini anlardı. Caminin müezzinini onun “Ya Rabbi benim canımı camide al” diye dua ettiğini çok duyduğunu nakletmektedir. Hocaefendi, duası kabul edilen ender insanlardan biriydi.

Yusuf hocaefendinin takdire şâyan bir yanı da çocuklarını ve özellikle oğullarını çok iyi yetiştirmiş olmasıdır. Oğullarının hepsini okutmuş ve insanlığın hizmetine sunmuştur. Kendilerine başsağlığı dileklerimizi iletiyor, babalarından aldıkları meş’aleyi kendilerinden sonraki nesillere teslim etmede daha gayretli olmalarını temenni ediyoruz.

Uhud savaşında Müslümanlar yetmiş şehit vermişlerdi. Bu yetmiş şehit için Hz. Peygamber efendimiz otuz beş kabir kazdırdı. Yani her iki kişi için bir kabir kazdırdı. Şehitlerin birbirleri ile yakınlık ve arkadaşlıklarına göre ikişer ikişer eşleştirilmelerini ve kabirlerin başlarına bu şekilde yaklaştırılmalarını istedi. Şehitler, kabirlerin başlarına getirilince Hz. Peygamberimiz (s.a.v.) “Bu iki kişiden hangisi daha çok Kur’an-ı Kerim biliyordu?” diye soruyor ve fazla bileni önce, arkadaşını da onun ardından kabre indiriyordu.

Şehitler cennettedir; cennete gitmede öncelik de ehl-i Kur’an’ındır. Hz. Peygamber’in kendilerine öncelik verdiği insanlara biz de öncelik veriyor ve onları başımıza tâc ediyoruz. Hele Yusuf hocaefendi gibi inandığı gibi yaşayan ve yaşadığı gibi ölen insanlara saygımız sonsuzdur.

Yusuf hoca ve onun nesli çok sıkıntılı dönemlerden geldiler, her türlü zorluğa katlanarak Kur’an hizmetlerini sürdürdüler. Bu sıkıntılara katlananlarının çocuklarının ve torunlarının doldurduğu Meclis, Kur’an kursu ve İmam Hatip problemini halen daha çözemedi. Ama umutsuz değiliz, bekliyoruz. Sıkıntılara katlanmasını bilen bizler, beklemesini de biliriz. Beklemek değil de aldatılmak öldürür bizi.

Selam ve dua ile.

YAZAR BİLGİSİ
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.