Alışıktır Kaşgarlılar Mekke Devri Uzun Sürer  Doğu Türkistan’da!

Alışıktır Kaşgarlılar Mekke Devri Uzun Sürer  Doğu Türkistan’da!

Bilad-ı İslam’ın düşmeyen Doğu Türkistan ribatında kızları tecavüze uğrayan babalar, ulemaya, “Namusu kirletilen bir aile olarak topluca intihar etmemiz caiz midir?” diye soruyorlar… Bunu duymayı hangi Müslüman’ın yüreği kaldırabilir? Bunları bilen hangi Müslüman’ın içi alabilir bu durumu? Nasıl bunları bilmesine rağmen, bu acıları yaşayan kardeşlerine karşı kör, sağır ve dilsiz kalabilir? Biz bu insanlara karşı kör, sağır, dilsiz kalışımızın hesabını nasıl vereceğiz? Rabbimizin huzurunda ne bahane sunacağız? “Rabbim, kardeşlerim orada bu acıları yaşarken ben evimde, sokaklarda; dostlarımla, ailemle zevk ve eğlenceye dalarak yaşadım. Sosyal medyada -kırk yılda bir gündem oldukları- bir iki gün acılarını paylaştım; tweet attım, durum paylaştım, dua ettim ama sonrasında hiç umurumda olmadı kendi hayatıma devam ettim.” demeye yüzümüz olacak mı gerçekten?

Çinli yetkililer silahların toplanıp teslim edilmesini isteyince, Osman Batur babasının bütün ısrarlarına rağmen silahın teslim etmedi ve “Bugün silahın veren yarın canını da verir, istiyorlarsa gelip alsınlar!” dedi. Çinlilerin vereceği karşılık yüzünden bazı Müslümanların tepkisini de çekmişti. Ama o bunların hiçbirine aldırış etmeden onurlu bir mücahid olarak mücahedesine devam etti. Omurgalı bir duruş sergiledi. Eğer o gün o tepkiyi ortaya koymasaydı, kafirin zulmüne boyun eğseydi, bugün adı böyle anılan bir murabıt olabilir miydi? Bu örneğin bize ilham olması gerekir. Bugün ekonomik, sosyal, toplumsal kaygılarla kafire karşı duramıyor olmamız değil mi ümmet coğrafyamızı bu hale düşüren? Hala neyi bekliyoruz ve neyden korkuyoruz? Uçamıyorsak koşacağız, koşamıyorsak yürüyeceğiz, yürüyemiyorsak sürüneceğiz. Ama muhakkak ve muhakkak ne şekilde olursa olsun Allah yolunda hiç durmadan, hiçbir kınayıcının kınamasından korkmadan yürüyeceğiz. Hesap vermek zorunda olduğumuz tek mercii Rabbimiz Teala ve Tekaddes Hazretleridir.

Necip Fazıl Kısakürek’in de ifade ettiği gibi: “Ha tüfeği olmayan asker, ha öfkesi olmayan fikir…Öfkesiz fikir ne kadar acıklı bir manzaraysa, fikirsiz öfke de o nispette merhamete layık bir levha… Ruhi teessürlerini herhangi bir görüş sistemine irca edemeden, rastgele bağıran çağıran, kıran döken, tepinen dövünen bünyelere haklı olarak hasta der, geçeriz.” Öfkemiz olacak, ama o nispette de neyi neden savunduğumuzu bilecek, anlayacak ve herkese de anlatacağız. Kendimizden başlayarak evlatlarımıza da küfre karşı öfke duymayı öğretelim ki ZALİME dost değil Osman Batur gibi hasım olsun ve bu uğurda mücahede edip zulmün karşısında dursunlar.

Yusuf Suresi 87. Ayette Rabbimiz şöyle buyuruyor: “Sakın Allah’ın rahmetinden ümit kesmeyin. Çünkü kafirlerden başkası Allah’ın rahmetinden ümit kesmez.” Evet şu an ümmet-i Muhammed’in hali içler acısı olabilir ama bu, böyle kalacak  demek değildir. Bundan asırlar önce de İslam ümmeti çok kez zulümler gördü, çok acılar yaşadı ama bir diriliş muştusuyla birlikte yeniden ayaklandılar. Rabbimizin izni ve inayetiyle yine aynısı olacaktır. Bu ayaklanma çoğu zaman bir kişinin ümmeti yeniden diriltmek adına attığı tek bir adımla oldu. Bulundukları durumu kabullenip zaten küffar bizden daha güçlü, daha fazla. Nasıl olsa onlara galip gelemeyiz deseydi ve direnmeseydi; bugün onların adını kutlu zaferlerle anabilir miydik?

Kumandanı Hz. Muhammed aleyhisselam olan bir ümmet asla boyun eğmemelidir. Şartlar ne kadar kötü olursa olsun her Müslüman bulunduğu konumda üzerine düşeni yapmalıdır. Dua Müminin silahıdır. En başta bu silahı kuşanarak yola revan olmalıyız. Bir Mümin asla ye’se kapılmaz, ümitsiz olamaz. Bu kafirlere ait bir özelliktir. Şu an yıkılmaz gördüğümüz birçok kafir ve zalim süper güç devletler, bizim yeniden Allah için yürüyüşümüzle birlikte yıkılacaktır. Asırlar önce de böyle olmuştu, bugün de şüphesiz böyle olacaktır.

Mesele Allah ve Resulü’ne gönülden tabi olup, dini mübini İslam’ı yeniden hakim kılmak için çalışmak meselesidir. Ve bir Müslüman’ın bundan daha mühim hiçbir görevi olamaz. Tarihe baktığımızda atalarımız, ecdadımız nasıl dini hakim kıldıysa bugün de aynı yolu izleyerek biz de bunun için çalışmalıyız. Ecdadımız dirilişi medreseden meydanlara taşıdı. Önce ilimle, irfanla kendimizi geliştirip sonra meydanlara çıkacağız. İman, sabır, sebat. Bu üç şeyi koruyabilirsek işte o zaman Allah’ın yardımı bize ulaşacak ve azlar çoklara galip gelecek. Ümitsizliğe düşmek, Rabbimize güvenmiyor oluşumuzu gösterir. Bu da bir Müslüman’a asla yakışmayacak bir haldir.

YAZAR BİLGİSİ
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.