İMBİK – Kürt Hacı (Mustafa Uğurlu’nun Hatıraları)

İMBİK – Kürt Hacı (Mustafa Uğurlu’nun Hatıraları)

Okul arkadaşım Nevzat Hoca ile bir sohbete katılmaya karar verdik. Sohbet bir mahalle camiinin altındaki geniş salonda yapılacaktı. Kadiri şeyhi Hüseyin Efendi’nin cemaatinin mutat programlarından birine iştirak edeceğimizi biliyorduk. Lakin Hüseyin Efendi’yi ilk defa görecektik. -Hz. Muhammed’in bizlere hibe ettiği en güzel sosyalleşme faaliyetlerinden olan karşılıklı göz iletişimi ve takrir yöntemi ile gelişen sohbet metodunun faydalarını bildiğimizden- heyecanla cami altına ulaştık. Bir de baktık ki yaklaşık elli altmış kişilik bir topluluk salonun değişik yerlerinde oturmuş bekleşmekteler. Alel ekser uzun sakallı insanların arasında sakalsız olarak sadece ikimizin dikkat çekmesi hafif bir tedirginlik meydana getirdi.

Nevzat Hoca sağ köşeye doğru yönelince ben de biraz öne geçtim ve ilerledik. Köşe başında boş kalmış bir posta iliştim. Bu arada herkes bana garip garip bakmaya başladı. Sanki herkes, pür dikkat “Niye oturdun!” diyen bakışlarını üzerime fırlatıyordu. Aldırmadım. Lakin tam karşımdaki birisi kafası ile işaret etmeye başladı. Aynı zamanda sağ elini, sola doğru hızlıca hareket ettirerek ‘’oradan çekil’’ der gibiydi. Biraz düşündüm. Kimse de sesli olarak “kalk oradan! ”demediği için kalkmak ile kalkmamak arasında kalan fikrimi eyleme geçiremedim. Çok geçmeden kapıdan kerli ferli, cüppeli, sarıklı, babayiğit, genç ve sakallı bir adam girdi. Herkes ayağa kalkmaya başladı. Daha sonra anlamakta gecikmedim. Meğer gelen kişi Hüseyin Efendi imiş. Geldi, beni kaldırmadan postun boş kalan kısmına oturdu. Sohbeti iştiyakla ve sükûnet ile dinledik. Sohbet bitince bana sohbetten önce başı ile işmar eden kişiye niye böyle yaptığını sordum. Açıkladı. Tanışma kısmına geçtik. “Bana Kürt Hacı “derler diyerek benim kim olduğumu sordu. Ben de öğretmen ve Konyalı olduğumu anlattım. Kısa bir muhabbet gelişti aramızda. İlginç bir tanışma sonucunda Kürt Hacı ile dostluğumuz başladı.

Kürt Hacı ile neredeyse her gün karşılaşırdık. Ders bitiminde ya Ulu Cami’de veya Kurşunlu Cami’de olurduk. O da oralarda bulunurdu. Kurşunlu Cami’nin altındaki çaycıda çay içerdik, en çok uğradığımız, sohbet ettiğimiz yer de orası olurdu. Yani namazları Ulu Cami’de kılsak da oraya giderdik. Bir gün karşılaşmasak ertesi gün muhakkak karşılaşırdık.

Yine Nevzat hocamla bir gün bizi evine davet etti. Bahçeli bir evi vardı. Bahçe kapısından içeri girerken kapının sağ tarafındaki pelit ağacına bağlamış olduğu zaar (Bir tür küçük köpek) havlamaya başladı. Evinden bizi karşılamaya çıktı. Köpeği azarladı. “Oğlum…” dedi. (Köpeğe darbeci bir generalin ismini vermişti) “Sus len! Onlar bizden.” Gülüştük.

Kürt Hacı’nın dindarlığı ve şeyhine bağlılığı kendisine daha çok hürmet etmemi sağlarken, onun kötülüklerle kendine göre mücadele yöntemleri geliştirmesi de ilginç geliyordu. Köpeğe dindarlar için pek de hayırlı işler yapmayan birisinin ismini vermesi bu yöntemlerden biri idi. Hak düşmanlarına karşı her zaman asabi olması da doğrusu hoşuma gidiyordu. Bu arada kimi zaman anlatmak istediğini ya da öfkesini kalaylama/sövme yöntemi ile açığa çıkarması garibime gidiyordu. Lakin samimiyeti bu olumsuzluğunu kapatıyordu sanki. Tabi ki hiçbir dini tahsili olmamasına rağmen aile terbiyesi ve edep adap konusunda örnek alınacak uygulamaları da beni kendisine daha bir yaklaştırıyordu.

Gündelik haftalık ya da aylık programlarla tebliğ ve zikir yapılan bir cemaate mensup olması etkileşim yöntemi ile Kürt Hacı’nın da aşamayacağı bir manevi ihata duvarının içinde kalmasını sağlamakta idi. Bu cümleyi doğrular bir örnek anlatayım. Tarikat büyüklerinden İzzet Efendi’yi ziyaret esnasında hiç tanımadığımız bir vatandaş belirdi. Hemen ilgisini sert tavırlarla Kürt Hacı’ya yöneltti. “Ulan utanmaz herif! -Bize dönüp- Bunlar bilmiyorlar ama sana ne oluyor da bu mübarek insanların huzuruna ayakkabı ile çıkıyorsun” diyerek azarladı. Bu olaydan sonra normalde ziyaret yerinin bekleme salonunda sandalye ile oturulduğu halde ve insanların çoğu ayakkabı ile beklerken Kürt Hacı orada bile asla ayakkabı ile beklemezdi. Bu olayı hatırladığında ise gözlerinden kavurga gibi yaşlar dökülürdü.

Kürt Hacı’nın ağabeyinin evinde iftar yemeğine gelmiştik. Odaya buyur ettiler. Hacı Abi bizi kanepeye yönlendirdi. Oturduk. Ama birkaç kişi kapının arkasında ayakta bekliyordu. Bunlar ailenin gençleri imiş. Bir süre beklediler. Biz acaba başka misafir mi bekliyorlar diye düşünmeye başladık. Sonra Kürt Hacı, “Oturun, oturun” dedikten sonra oturdular. Meğer misafirin huzurunda gençler büyükler izin vermeden rastgele oturmazlarmış. Dindar Kürt vatandaşlarımızın bu misafire saygı örneği hiç aklımdan çıkmamıştır.

1969 yılı, Konya İmam Hatip’te 1. sınıftayım. Sınıflar -öğrencinin çokluğundan dolayı- yeterli olmadığından Ulu Irmak’taki Kur’an Kursu’nun yirmi kadar sınıfını bizim okula ayırdılar. Tatbikat Cami’de kıldığımız sabah namazdan sonra ‘’Muhterem arkadaşlar’’ diye bize hitap eden kişinin Necmeddin Erbakan olduğunu anladıktan sonra, o’nun dua kısmında dile getirdiği “ALLAH’IM, sen beni benim davama daha sadık olanlarla karşılaştır.” cümlesi hayat boyu benim de dua cümlem olmuştur. Aksaray’da Milli Gençlik Vakfı’nda yönetici olarak hizmet verdiğimiz dönemlerde Kürt Hacı’nın da bizimle aynı düşüncede olması ve bizlere verdiği destek, samimiyet nişanesi olarak unutulmayacak hareketlerdendir.

Kürt Hacı ağabeyim, Erbakan ve İslami konuları savunmak için her şeyi yapabilecek bir cesarete sahipti. Bir akşam namazında, önceden başka bir partiye mensup olduğunu öğrendiği imamın arkasında namaz kılmaya karar verir. Namazı için camiye girer. Ezandan sonra kamet getirilir. İmam mihraba geçer. Niyet eder. “Safları sık tutalım” uyarısını yaptıktan sonra tam tekbiri almak için ellerini kaldırırken Kürt Hacı, hocanın kulağına eğilir ve “nerede … partili varsa …” diyerek kalaylar. İmam şaşırır. Ne tekbir alabilir ne Kürt Hacı’ya bir şey diyebilir. Otuz saniye kadar bekledikten sonra namaza başlar.

Hüseyin Efendi, müridi Kürt Hacı’nın cihat niyetine sövdüğünü duyunca kendisini uyarıp bazı kısıtlamalar getirmişti. Lakin Hacı ağabeyim buna da bir çare bulmuş. Hüseyin Efendi’nin huzurunda nadir de olsa ortaya çıkan olumsuz tavır ve sözlere harfleri kullanmadan sövmeyi geliştirmişti. Aksaray’ın meşhur tefecilerinden birisi Hüseyin Efendi’yi ziyarete gelir. İnşaatı devam etmekte olan Kur’an Kursuna maddi yardımda bulunmak istediğini beyan eder. Hüseyin Efendi o nazik üslubu ile kibarca teklifi reddeder. O sırada karşıda oturmakta olan Kürt Hacı durur mu! Hüseyin Efendi cümlelerini bitirir bitirmez “Hıııımhııııı, hıııımhıııı.” diyerek ağzındaki baklayı çıkarır.

Kürt Hacı dildeşini bulduğu ortamlarda kendisinden geçerdi. Bir arkadaş “Hacı Abi” dedi, “Gırgıllı Deli Osman senden daha okkalı sövüyormuş”. Kürt Hacı “Tamam ulan, götürün beni Deli Osman’a” dedi. Hep beraber belediyenin önüne geçtik. Gırgıllı Osman da oradaymış. Selam kelamdan sonra başladılar sövüşmeye. Erbakan hariç ne kadar parti lideri varsa sırası ile bir biri, bir diğeri kalayladılar. Ama galip gelenin olmadığı bir sonuca ulaşıldı!

Bir defasında çarşıda dolaşırken hemşerilerinden birisi de yanımızda idi. Yeni açılan modern görünümlü bir banka şubesini gören hemşerisi dayanamayıp “maşallah maşallah” deyince, Kürt Hacı, “… adamı, Allah’ın haram kıldığı faizi öven binaya maşallah denir mi!” diyerek adamı yerin dibine soktu.

Normal hayatında ince ve nazik olan Kürt Hacı, aynı zamanda duygusal idi. Tarikatının önde gelenleri anılırken gözlerinden yaş akmasına mani olmazdı. Daima “Gündüz kaim gece saim” ilahisini, “gündüz naim gece kaim” şeklinde söylerdi. İlahi söylerken ağlamadan edemezdi. Her defasında bu yanlışını hatırlatırdık velakin nedense bir türlü doğru şekli ile ilahiyi terennüm etmezdi.

Ramazan ayında Kurşunlu Cami’de İhsan Hoca -ben ta gerilerde iken- ‘’Teravih namazını kıldırır mısınız hocam?” diyerek cübbeyi önüme koydu. Geçmesek olmayacak, geçtim kıldırdım. ALLAH kabul eylesin. Cemaatte Kürt Hacı ağabeyim de varmış. Namazı bitince, Aşr-ı şerif okuduk. Çıkacağımız zaman ‘’Oh be!’’ dedi, yüksek sesle. Sorduk niye böyle oh çektiğini. ”Ulen” dedi, “Seni hoca geçirdi mihraba, ya yanlış okusaydın ben rezil olurdum” Mükemmel bir dosttu.

Ben Aksaray’dan ayrılınca da görüşmelerimiz devam etti. Hastalandığını duydum, Konya’dan ziyaretine geldim. Tedbir amacı ile yanına kimse alınmazken benim geldiğimi duyunca bu yasağa uymadı. Dertleştik. Helalleştik. Yakasında Ak parti rozeti vardı. “Mustafa” dedi. “Tayyip iktidar oldu ya, Erbakan’ın hayallerini gerçekleştirecek ya, artık ölsem de gam yemem. Bizler göremedik; lakin inşallah sizler daha iyi günler göreceksiniz” diyerek alnımdan öptü. Yirmi gün sonra vefat etmiş. Allah rahmet eylesin.

YAZAR BİLGİSİ
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.