Tozpembe Yalanlar

Tozpembe Yalanlar

Yalandan kim ölmüş ki, bu kadarcık yalandan ne olacak, bunlar bizim pembe yalanlarımız, beyaz yalan yalan sayılmaz.(!) Bu ifadelerden en azından bir tanesiyle muhakkak karşılaşmış olmalısınız. Zira bu fikriyat, maalesef bazıları tarafından epeyce sahiplenilmiş durumda. Beyaz yalan, pembe yalan, kara yalan diye renkli yalan modelleri listesi uzayıp gidiyor. Hangi yalana hangi rengi kimin verdiği ise belirsiz. Aklımızda ise bir soru; yalanın rengi olur mu?

“İnsan hiçbir söz söylemez ki onun yanında (yaptıklarını) gözetleyen (ve kaydeden) hazır bir melek bulunmasın.” buyuruyor Rabbimiz, Kaf suresi 18. ayet-i kerimede. Ağızdan çıkan tek bir sözün bile kayıt altına alınmaması mevzu bahis değil ise insan ne konuştuğunun muhasebesini tekrar tekrar yapmalıdır. Söz ağızdan birçok niteliğe bezenmiş çıkabilir; doğru söz, iftira ve yalan söz. Bu sözler arasında Mü’min elbette doğru sözle donanmış kişidir ancak yalana olan refleksini de ömrü boyunca diri tutmayı da aklından çıkarmamalıdır.

Abdullah İbn Mes’ûd r anh’den rivayet edildiğine göre Nebî sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Şüphesiz ki sözde ve işte doğruluk hayra ve üstün iyiliğe yöneltir. İyilik de cennete iletir. Kişi doğru söyleye söyleye Allah katında sıddîk (doğrucu) diye kaydedilir. Yalancılık yoldan çıkmaya (fucûr) sürükler. Fucûr da cehenneme götürür. Kişi yalancılığı meslek edinince Allah katında çok yalancı (kezzâb) diye yazılır.” (Buhâri, Edeb 69; Müslim, Birr 103-105) hadisi bizlere yalanı/yalancılığı bir mü’minin tercih listesinde son sıraya bile alamayacağını göstermesi bakımından önemlidir. ‘Yoldan çıkmaya sürükleyen’ bir işin yüreğinde iman taşıyan birisinde gözükmesini nasıl aklımız alabilir?

Şimdi de hayatımıza rehber olan hadis-i şeriflerden biriyle daha yalana tekrar bakalım:

Ebu Ümâme el-Bâhilî r anh’den rivayet edildiğine göre Rasulullah aleyhisselam şöyle buyurdu:

“Şakadan bile olsa, yalan söylemeyen kimseye Cennet’in ortasında bir köşk verileceğine kefilim. Ahlakını güzelleştiren kişiye de Cennet’in en üstünde bir köşk verileceğine kefîlim.” (Ebû Dâvûd, Edeb 7. Tirmizî, Birr 58)

Eğlenmek, gülmek, şu dünyayı zaman zaman da olsa daha neşeli bir yere dönüştürmek için bile olsa yalan, uğrayabileceğimiz duraklar arasında yer almıyor, Genç Adam! Biz gülerken de güldürürken de doğrudan ayrılmadığımız için özel değil miyiz zaten? Mü’min’in farkı ticaretinde, adaletinde, yemeğinde olduğu gibi şakasında da gözükür elbet. Yalana tevessülü yoktur hiçbir zaman. Ne beyazına ne pembesine ne de diğer renklerine.

Tüm bunlar bizi yalanın sokağına uğramaktan uzaklaştıran bilgilerdir. Ancak şu kadar var ki bazı ruhsatlar ile sonucunu hayra çevirebileceğimiz meselelerde bu sokağa başvurmak gerekebilir. Bu o sokağa muhabbet besleyeceğimiz, orada kalacak veya oradan dostlar edineceğimiz anlamına gelmiyor. Bir şerre engel olacak ve bir hayrı peydah edecek kadar Nebevi bir izne müracaat edebiliriz.

Ümmü Külsûm r anha’dan Rasulullah aleyhisselamın şöyle buyurduğunu işittiği nakledilmiştir:

“İnsanların arasını düzeltmek maksadıyla birinden ötekine uygun sözler taşıyan (veya hayırlı konuşan) yalancı sayılmaz.” (Buhârî, Sulh 2; Müslim, Birr 101. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Edeb 50; Tirmizî, Birr 26)

 Müslim’in rivayetinde şu ifadeler de yer almaktadır:

 Ümmü Külsûm şöyle dedi:

 “Ben Rasulullah aleyhisselamın şu üç hal dışında, halkın yalan söylemesine ruhsat verdiğini hatırlamıyorum. Harbte, kişilerin arasını düzeltmekte, (Aile dirliğini sağlamak için) kocanın hanımına, hanımın kocasına söylediği sözlerde.”

Ne keyfi ne de menfaati için kişinin yalan söyleyemeyeceği gerçeği hep yanı başımızda bizimledir. Rengine bakmadan elimizin tersiyle öteleyeceğimiz bir iştir, yalan. Fakat üç durumda; insan, neticesindeki güzellikten hareketle yalan söyleyebilir: Savaş esnasında, insanların arasını düzeltmek, onların muhabbetlerini perçinlemek için ve karı-koca arasındaki hayati meselelerde. Bu durumlar yalanın tek istisnai alanlarıdır.

Doğunun filozofu Sadî der ki; “Haksız yere asılmak üzere olan bir mahkûm, ana diliyle hükümdara sövüp saymaya başlar. Mahkûmun garip şekilde söylendiğini gören hükümdar, yanında bulunan vezirlerinden birine, adamın ne söylediğini sorar. İyiliksever vezir de, ‘Efendim, kendisini bağışlamanızı istiyor.’ der. Bu vezirle arası iyi olmayan bir başka vezir ileri atılır ve ‘Hükümdarın huzurunda yalan söylemek bize yaraşmaz. Adam size küfrediyor sultanım!’ der. Bunun üzerine hükümdar, ‘Bunun yalanı, bizi senin doğrundan daha iyi bir yola sevk ediyor. İş bitiren yalan fitne çıkaran doğrudan yeğdir’ der ve mahkûmu bağışlar.(Riyazü’s-Salihin, VI, 658)

O halde Genç Adam! Başta bil ki; yalan Müslüman’ın şahsiyetinde yer eden bir eylem değildir. Kendi çıkarın ve edineceğin makam/yer için asla yalana yönelemezsin. Böyle bir halde yalan, seni sen olmaktan çıkaracaktır, unutma! Beyazıyla pembesiyle yalan senden uzak sen yalandan uzak olmalısın. Yalanlar sana tozpembe gözükse bile sen onları karanlık gör. Bu karanlığın farkında olduğunda ise üç yerde ve belli şartlarda iznin olduğunu biliyorsun. Onun da amacı; yine biliyorsun ki hayat kurtarmak, ara yapmak, hayırlara ulaşmak. Sana şaka yaparken bile yalan söyletemeyenlere yalanın ne olduğunu öğret bakalım şimdi, Genç Adam!

YAZAR BİLGİSİ
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.