İstiklal Şairinden İstikbal Davası

Sessiz yaşadım, kim beni nerden bilecektir ki…
İstiklal şairim; sessiz yaşadın ve sessizce bir milletin kaderini, ahvalini sessizliğinle içinde yoğurarak İstikbalde gelecek bütün inanmış erlere meşale yaptın! İlmek ilmek dokunmuş geçmişimizin unutulmaz akislerinden ilham alıp Korkma! diye başlayarak menzilimizin nereden başladığını nasıl bir davanın neferleri olduğumuzu ruhumuza nakşettin… Seni unutmayacağız, biz unutsak tarih unutturmayacak. İnancın verdiği duruşu kuşanmış bir avuç gencin, her türlü ilgisizliğe, engellere rağmen na’şın etrafında kelebekler gibi uçuşan insan topluluğu meydana getirmesi her zaman diliminde inanmış gönüllerin yüreklerini harekete geçirecektir. Vefayı kuşanmış gençler seni gözyaşları içerisinde dualarla yâd ederek unutmayacak-unutturmayacaklardır. Bu olay seni unutturamayacaklarının ilk provası olarak tarihin ve milletin hafızasına kazınmıştır. Eğer insan Allah rızası için hayat yaşayarak Âlem-i İslam’ın haliyle yoğrulunca unutulmayacağı mukadderdir.
Bakar mısınız? Ezelden bir sözle başlayan hareketimiz ruh cihetinden koparılırken, batıla mahkûm ediliyor. Modern çağın neticesini -ezelin unutularak ebediyetin kaybedilme serüvenini- meydanlarımızdan okuyabiliriz. Bir neslin ruhu her saniye lime lime edilirken gençliği kendine getirecek, hepimizi derin bir tefekküre yönlendirecek hayatımızı yeniden gözden geçirmemize vesile olabilecek mısralar Akif’in satırlarından yıllar önce İstikbal’de gelecek gençlere yeniden istiklal duygularını kuşandıracak ruhu üflemektedir.
“Yazıklar olsun ki elimizdeki nimetlerden, vasıtalardan istifade etmenin hiç yolunu bilmiyoruz? Daha doğrusu bilerek bilmeyerek o yolları kâmilen(tamamen) kapatıyoruz.”
“Bizi medeniyette dünyalar kadar geri bırakan milletlerin efradında bizdeki büyüklükler yok.”
“Evet, biz dinimize, hukukumuza tecavüz ettirmeyeceğiz. Bize savlet edenlere silahımız yoksa dişimizle yumruğumuzla hücum edeceğiz”.
“Mahalle kahvesi hala niçin kapanmamalı! / Kapansın artık bu perde pek kanlı!”
“Düşün biçarenin en kahraman en gürbüz evladı/ Kimin uğrunda kurbandır ki doğrandıkça doğrandı”
İstiklal şairimizin farklı dönemlerde yaptığı tespitler bugün de başka kıyafetlerle kendini göstermektedir. Gerçekten istifade edemiyoruz gel-geç arzularla oyalanıp bocalıyoruz. İman ve hamle medeniyetinin torunlarının kendi tarihinde imanla biriktirilmiş hazineleri varken duruş sahibi olamaması üzüntü vericidir. Müslüman genç aşağılık kompleksiyle batıldan öğreneceği büyüklük bulunmayacağını anlamalı ve farkına vararak murdar bir halden uzaklaşarak, muhteşem mazimizle ayaklanmalı/harekete geçmeli. Geçmişte mahalle kahvesinde oyalanan insanlar bugün daha modern mekânlarında, afili loş ortamlarda pusuya düşürülmektedir. Bizim çocuklarımızı oyun salonlarında, büyüklerinin kafelerde (bizden olmayan bir kelime, icraatını siz düşünün) heba olmasına müsaade edilmemeli. Tarih boyunca bu necip millete hep saldırmışlar ama şunu anlayamadılar ki bizler dinimiz, namusumuz ve vatanımız için çelik dişliler arasında bile karşı koymasını biliriz.
Ey Genç Kardeşim! Kendine gelmek istiyorsan bastığın toprağın sana söyleyeceği o kadar çok şey var ki. Bu toprakların üzerinde canıyla kanıyla hayat ödeyen ecdadına ram ol azıcık ar varsa. Kaldır başını Çanakkale’ye bak, gözünü çevir destanlaşmış mezarlara bak ve kendine gel. İslam sana ruh verdiğinde Bedir’in aslanlarını canlandırdığın günleri nasıl unutursun. Hak yolunda doğranan ecdadın yüzüne nasıl bakarsın! Hilafet makamının temsilcileri ken(din)ize gelesiniz. Asırlar öncesinden kardeşlerim diye hitap eden Efendiler Efendisi aleyhisselam Havz-u Kevser’i başında seni gözler! Kendini ucuza satma! Ve unutma;
“Şu milyonlarca öksüz, dul kimin boynundadır şimdi?/ kimin boynundadır serden geçip berder olan o canlar.”
Evet! İnsan halin her türlü şedaidine katlanır, ama istikbalde bir ışık görmek şartıyla cemiyetimizde ilim ve irfan eliyle inkılap yapacak olan Asım’ın yerinde hep siyaset ve muvaffakiyet nimetleri kovalayan, dünya varlığına minnetli, kuvvet karşısında zebun yaşayan çelimsiz iradeli, birbirine güvenemeyen bir gençlik görmekten usanmalıyız. Her toplum bazı karakterleri belirli ahlaki seciyeye sahip insanı öne çıkarır. Toplumu sürükleyen dönemin ihtiyaç hissettiği karakterler öne çıkarılınca onların hayat şartları ve düşünce şekilleriyle bir mecraya akıp giderler. Bu akışı düşünmeyen adaletle sorgulamayan mütefekkir insanlar bulunmaz veya ses çıkarmaz ise milletlerin yükselişi veya sahneden çekilmeleri zaman alacak olsa da netice çok gecikmeyecektir. Her birey kendi alışkanlıklarını yoklayıp değiştirmek için bir azme girişince meşakkatli bir yolculuğun farkına varabilmektedir. Bugün bizler millet ve ümmet olarak girişimde bulunmak istiyorsak kaderimiz; gayretimiz ve Allah’ın yardımıyla şekillenecektir. Cemiyetimizi asıl hüviyetine kazandıracak, ıslah edecek olan Asım, dünyanın oyun eğlencesine sarhoşça aldananlara şöyle seslenecek;
Hakkınız nerde sefil olmaya dünya açken
Aç sefil inleyerek can vere dursun dünya,
Yine siz dinlemeyin anlamayın matemini.
Sanatkâr Asım’daki şahsiyet olduğu halde kendi dışında bir Asım arıyor, Asım’lar arıyor. Devrini kuşatacak bir menzile doğru hep ilerleyerek kurtarıcı ideal genci resmederken İstikbal ufkumuzu derinleştiriyor. Asım ruhuna sahip bir genç karakterine bürünmek ve Asım’lar yetiştirmek azmini kuşanarak İstiklalimizi muhafaza edebiliriz. Metin bir iman, sarsılmaz bir güven ve mukavemet ifade eden Cihan yıkılsa emin ol bu cephe sarsılmaz diyerek şair özünü unutmayacaklara karanlıklardan kurtaracak irade meşalesini tutuşturuyor.
Süleyman Nazif; “Çanakkale şehitleri” şirini okuyunca Akif için “Allah’ın şehitleri olduğu gibi şairleri de vardır” derken ve Mehmet Doğan’ın “Mehmet Akif, imanıyla, yaşadığı hayatla, Anadolu’nun asırlık ıstıraplarını nefsinde hisseden büyük ruhuyla; zulme, küfre karşı zaman zaman zapt edemediği isyanıyla Milli Mücadele’nin örnek şahsiyetidir. Ondandır ki O, Milli Mücadele’nin destani marşını yazmakta güçlük çekmez. Hatta diyebiliriz ki, İstiklal Marşını yalnız o yazabilirdi. İmanıyla o yazabilirdi, ıstırabıyla isyanıyla o yazabilirdi; ömrünce yaptığı hazırlığın kazandırdığı hüviyetiyle o, yazabilirdi.” şu satırlarıyla iyice perçinleyerek diyorum ki; İstiklal Şairimizin destanlaşan hayat hikâyesini ve eserlerini içinde bulunduğumuz günlerde(vefa imandandır) biraz daha yoğunlaşalım ki tarihimizle irkilirken İstikbal’imizi istikametlendirelim.