SOSYOLOJİK SİYER- Peygamberimizin Ticaret Ahlakı

Kur’an-ı Kerim, insanın hem dini hem de ticari hayatında denge kurmasını sağlayan bir kaynaktır ve bizlere rehber olarak efendimizin (as) hayatının örnekliğini her alanda referans almamızı beyan buyurur.1
Peygamber efendimizin (sav) bizim dünyamızda yer bulması gereken en önemli özelliklerinden biri de iş ahlakı olmalıdır. Bu alanda yaptığı ticaret ve değer yargıları da son derece önemlidir.
Ticaret, rızkı arttırmaya yönelik bir meslektir. Bunu yaparken de kişiden ahlak ve din kuralları çerçevesinde bazı şeyler istenir. En önemlisi ölçü ve tartı aletlerinin doğruluğuna özen gösterilmesidir. Alet sebebiyle farkında olmadan malını eksik ya da fazla tartan kişilere müsamaha gösterilmiştir fakat bilerek yapanlar affedilmemiştir.
Kur’an’da ticaret ahlakı ile ilgili şöyle buyrulmaktadır:
“Eksik ölçüp tartanların vay haline! Onlar, insanlardan ölçerek bir şey aldıklarında tam ölçerler. Kendileri başkalarına vermek için ölçüp tarttıklarında ise haksızlık ederler. Onlar, o büyük günde -ki, işte o gün insanlar âlemlerin rabbinin huzuruna çıkacaklar- diriltileceklerini akıllarına getirmiyorlar mı?”2 Ayrıca ticarette yapılan yanlışlar ve kandırmalar yüzünden Medyen halkı da helak olmuştur.
Hz. Peygamber’in Dilinden Ticaret Ahlakı
Ashab-ı Kiramdan ticaretle meşgul olan bir sahabi Mekkeli Kays bin Ebu Gareze el-Ğıfarî (r.a.), Rasulullah’ın tacirlere yönelik üslubunu ve tavsiyelerini bakınız nasıl anlatıyor:
Hicretten önce halk bizi simsarlar diye adlandırırdı. Medine’de bir gün Rasulullah (s.a.) bize uğradı ve bu isimden daha güzel bir isimle hitap ederek şöyle söyledi: “Ey tacirler topluluğu, ticarete (genellikle) yalan ve yemin karışır, siz de ona sadakayı karıştırınız.”3 Allah Resulü, realiteden uzaklaşmış değil. “Ticarete yalan ve yemin karışır,” buyuruyor ve tashih işlemini yapıyor. Yalanı bırakın ve “siz de sadaka karıştırın.” diyor. Burada sadakanın anlamı, o kadar geniş ki müşteriye güler yüzle davranmadan, tartarken üç beş gram fazla tartmaya ve hatta müşteri malı iade etmek istediği zaman gönül hoşluğu içinde, yüzünü hiç buruşturmadan kabul etmeye kadar çok çeşitli tutum ve davranışlar sadakanın şümulüne giriyor. Zaten Hazreti Peygamber “Her iyilik sadakadır.”4 diye genel bir prensip koymamış mıydı?
Ticaretle ilgili genel bir altın öğütte daha Efendimiz şöyle buyurdu: “Allah alırken kolaylık gösteren, satarken kolaylık gösteren, öderken kolaylık gösteren ve borcunu isterken kolaylık gösteren kimseyi cennetine koymuştur.”5 Bu bizim kurtuluşumuza vesile olacak nitelikte bir bildiridir.
Rasulullah (s.a.v.) ticaret hayatı ile ilgili önemli bir prensibi de şöyle ferman buyuruyor: “Alışveriş yapan her iki taraf, akitten memnun kalmadıkça ayrılmasınlar.”4 Yani memnuniyet tek taraflı olmamalı ve ticaret deyip geçilmemeli.
Malı Aldık ve Hoşnut Kalmadık, Ne Yapalım?
Önderimiz (sav) şöyle buyuruyor:
“Kim bir Müslümanın alışverişi bozma talebini kabul ederse Allah onu düşürmez”7
Yani kimseye muhtaç etmez. Götürdüğümüz malı geri alan tüccar da Rasulullah’ın bu buyruğu ile amel ettiği için sevap kazanıyor. Yaptığı bu davranış kendisi için sadaka yerine geçiyor. Müslüman her daim kazanma potansiyeli olan kişidir, zeki adamdır.
Yalan Bereketi Bitirir
Rasulullah (sav) efendimiz ticaret ve sadaka kavramlarını yan yana çok kullanırken yalandan da bir o kadar uzak durmayı tavsiye buyurur;
“Ancak yalan söylerler ve gerçeği gizlerlerse ticarette bereket yok olur.”8
Bir terim olarak bereket yalnızca maddi bir artış anlamına gelmiyor. Her şeyin bereketi olabilir. Hayatımızın da bereketi olabilir. Bereket bütün hayırların, iyiliklerin ve güzelliklerin toplanması, cem olması demektir. Dünyevi ve uhrevî işlerimiz yolunda gitmiyorsa suçu başkasında değil kendimizde aramalıyız. Sözlerimize yalan karışıp karışmadığına dikkat etmeliyiz. İşlerimize, sözlerimize ve her şeyimize yalan dolan değil sadaka ve bereket karışmalı. Müslümanın ticaret hayatı “sadaka ve bereket” ekseninde olmalı. Hayatımızın bütün alanlarında Rasulullah’ı kendimize tam olarak örnek edinmedikçe iflah olmamız ve bereketi yakalamamız mümkün değildir.
Kaynakça
- Ahzab, 21
- Mutaffifîn, 1-5
- Ebu Dâvûd, Büyû’, 1; Tirmizî, Büyû’, 4
- Buhârî, Edeb 33; Müslim, Zekât, 52
- Tirmizî, Büyû’, 74; Nesâî, Büyû’, 104; İbn Mace, Ticârât, 28
- Ebu Dâvûd, Büyû’, 53; Tirmizî, Büyû’, 27
- Ebu Dâvûd, Büyû’, 54; İbn Mâce, Ticârât 26
- Buhârî, Büyû’, 19, 22, 42, 46; Müslim, Büyû’, 47