Hayata Döndüm – ilkadim DergisiHayata Döndüm – ilkadim DergisiHayata Döndüm – ilkadim DergisiHayata Döndüm – ilkadim DergisiHayata Döndüm – ilkadim Dergisi

Hayata Döndüm

Hayata Döndüm

Sorumluluklarımın farkında olmam gerektiğini yani sorumluluklarımı yerine getirmem gerektiğini çok geç anlamıştım. Adım Semih, on yedi yaşındaydım o zamanlar, lisedeki son senemdi. Yani o sene üniversite sınavına girecektim. Ama nasıl gireceğim veya hangi yüzle gireceğim konusunda hiçbir fikrim yoktu. Çünkü üç yıl boyunca neredeyse hiç ders çalışmamıştım. Hocalarımın zorlamasıyla bir şeyler çalışıyordum. Ama asla yeterli değildi tabi ki.

Ben bunun o zamanlar farkında değildim. Daha yaz aylarıydı, dördüncü sınıf henüz başlamamıştı. Bense tatilde her sabah kalkıp, kahvaltımı yaptıktan sonra odamda akşama kadar hatta gece yarısına kadar bilgisayar oyunları veya sosyal medya ile vakit geçiriyordum. Arkadaşlarım ise harıl harıl ders çalışıyordu. Çünkü onlar sorumluluklarının farkında olan bireylerdi. Hayatın gerçeklerinin, hayatın hafife alınmaması gerektiğinin farkındalardı. Bense hayatı tozpembe yaşıyordum.

Odamda kendime sanal bir dünya kurmuş ve orada yaşıyorum zannediyordum. Ama aslında orada hayatımı yok ediyormuşum. Dediğim gibi bunun farkına varmam biraz geç oldu. Babam benimle, ders çalışmam gerektiği konusunda sürekli konuşurdu. Ama benim bir kulağımdan girer öbür kulağımdan çıkardı bütün sözleri. Benim, ders çalışmamı, okuyup bir yerlere gelmemi, bir meslek sahibi olmamı kendisi için istemiyordu aslında.

Kendisi zaten iyi bir mesleğe, iyi bir gelire, iyi bir hayata sahipti. Annem de babam da doktordu. İkisinin de iyi bir mesleği vardı. Benim okumamı, iyi bir meslek sahibi olmamı benim için istiyorlardı. İleride yani büyüyüp bir işte çalışacak yaşa geldiğimde sıkıntı çekmemem için. Ben zannediyordum ki evimdeki odamda sonsuza kadar yaşarım, ailemde bana bakar. Tabi ki Annemde Babamda bana bakardı. Ama nereye kadar. İllaki kendi işimi yapmam gerekirdi. Çünkü hayat dört duvarın arasına tıkılıp kalmaktan ibaret değildi.

Kırmalıydım kabuğumu, hayatın farkına varmalıydım. Çünkü ben ve benim gibi bütün gençler geleceğin mimarlarıydık. Bu ülke bize emanet edilmişti ve biz emaneti korumakla yükümlüydük. Hayatı boş geçiremezdik hiçbirimiz. Dediğim gibi her ne kadar ben kulak asmasam da, babam benimle sürekli konuşmaya çalışırdı. Ta ki son konuşmasına kadar. O son konuşmasında aklım başıma gelmişti nispeten. Odamda her zamanki gibi bilgisayarın başında oturmuş, oyun oynuyordum. Babam kapıyı çaldı ve içeriye girdi. Yüzüne baktım girer girmez. Öyle bir hal vardı ki yüzünde sanki bana acıyarak bakıyordu ki haklıydı.

Arkadaşlarımın neredeyse hepsi ders çalışırken ben oturmuş oyun oynuyordum. Bu olay o an çok umurumda olmamıştı. Ama bir şeylerin farkına varmaya başlayınca bunun çok berbat bir şey olduğunu anladım. Birinin size acıyarak bakması ve sizin bunu hissetmeniz gerçekten de berbat bir duyguydu. Yanıma geldi, oturdu ve konuşmaya başladı: “Nereye kadar daha böyle gidecek söyler misin oğlum? Nereye kadar daha bu odaya tıkılıp kalacaksın. Buna bir son ver artık oğlum. Artık kendinle yüzleşme vaktin geldi hatta geçiyor. Sorumluluklarının farkına var. Sen ne kadar sorumluluklarından kaçarsan onlar o denli artar. Ama sen eğer sorumluluklarını yerine getirirsen, hayatın düzene girer bu köhneleşmiş hayattan kurtulursun. Artık üzerindeki şu ölü toprağını at. Çık şu odadan hayata geri dön. Ben bunu kendim için değil senin için istiyorum. Ben bunları söylemeye de bilirdim. Seni kendi haline de bırakabilirdim ama sen benim evladımsın, canımdan bir parçasın. Senin iyi olmanı istiyorum. Böyle devam edersen telef olup gideceksin bundan korkuyorum. Ben sana ömrünün sonuna kadar bakarım ama eğer ben ölürsem o zaman ne yapacaksın bir mesleğin olmazsa, bir işin olmazsa ne yapacaksın. İstiyorum ki ben bu dünyadan göçtüğümde gözüm arkada kalmasın. Evladım aç açıkta kalmasın, ele muhtaç olmasın. Tek isteğim budur, kendine gel bu söylediklerimi iyi düşün. Bu seninle son konuşmamdı. Artık ayağa kalk ve hayata dön.” dedi. Bu sözler bende adeta soğuk duş etkisi yaratmıştı. Bu söylediklerini günlerce düşünmüştüm. Söylediklerinde kesinlikle haklıydı. Elimde her türlü imkân vardı. En iyi kolejde okuyordum, özel hocalar, özel dersler, onlarca kitap ve daha fazlası… Buna rağmen çalışmıyordum.

Benim elimde olan imkânlar çoğu insanda yoktu. Onlar olmamasına rağmen çalışıyor ama ben çalışmıyordum. Artık hayatı sorgulamaya başladım bir şeylerin farkında olmaya, sorumluluklarımın farkında olmaya başladım. İlk işim eski hayatımda beni çıkmaza sokan, yerimde saymamı sağlayan ne varsa kaldırıp bir kenara attım ve çalışmaya başladım. Biliyordum az bir zaman kalmıştı. Bir seneden biraz daha az ama hiçbir şey için geç değildi. Arkadaşlarım günde dört saat çalışıyorsa ben bu zamanı yedi saate kadar çıkardım, belki daha da fazla. Düzenli ve disiplinli bir şekilde çalıştım. Amacım onlara yetişebilmekti hatta onları geçebilmekti. Çok çalıştım, çok uğraştım ama en sonunda onlara yetişebildim.

Sınav günü gelip çattığında ise artık hiçbir çekincem yoktu. Bütün her şeyim tamamdı. Başım dik bir şekilde girdim sınava ve o gün hayatımı geri kazandım. Şimdi bugün yirmi iki yaşındayım ve iyi bir üniversitede iyi bir bölümde okuyorum. Demem o ki insan hayatın farkında olmalı geçte olsa olmalı, kendinin farkında olmalı, ot gibi yaşamamalı bir şeyleri başarmak için çaba sarf etmeli, bir hedefi olmalı, büyük sözü dinlemeli ve sorumluluklarını yerinde yerine getirmeli ve ne olursa olsun çok çalışılmalı. Çünkü başarının sırrı çok, düzenli ve disiplinli çalışmaktan geçer.

YAZAR BİLGİSİ
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.