KAPAK – Özlenen Değil Közlenen Gençlik

KAPAK – Özlenen Değil Közlenen Gençlik

Yirminci yüzyılın ilk yıllarından bugünlere değin değişen aile yapılarımız ve bu ailelerde büyüyen nesiller, bizlere gelecek adına az çok fikir verebilmekteydi. 21. yüzyılın başlarına kadar, Anadolu’nun bozkırında büyümüş bir erkek çocuk veya kız çocuğu anne babasından ve biraz da çevresinden gördüğü şekilde toplumun ananelerine sadık bir hayat sürer, küçük yaşta büyük sorumluluklar verilerek olgunlaştırılır, hayatın zorluklarıyla başa çıkabilecek hale gelirlerdi.

Erkekler cuma günleri namazı kaçırmaz, okumayacak ise ya baba mesleğinde devam eder ya da bir ustanın yanında çıraklığa başlardı. Kız çocukları yirmili yaşlarına gelmeden tek başına evi çekip çevirebilecek hale gelir ve bugün çocuk diyebileceğimiz yaşlarda gelin olur, birkaç seneye kalmadan da anne olurlardı.

Bu yazının ana temasının özlenen gençlik olması lazım, o yüzden yukarıdaki paragraf yerine, Üstad Necip Fazıl Kısakürek’ in Gençliğe Hitabe’sinin ilk cümlesi olan “zaman bendedir ve mekân bana emanettir! ” şuurunda bir gençlik… cümlesiyle başlayıp bugünün genç olmayanları tarafından nasıl bir gençliğin özlendiği ve beklendiği üzerine cümleler kurabilirdik.

Lakin bugünün gençleri artık eskisi gibi büyük sorumluluklar ile büyütülmüyor, aksine her türlü sorumluluğu üstlenen anne ve babalarının yanlarında, istemesi gereken şeyleri sunan aygıt eline verilerek ve bunun sonucunda istedikleri her imkân ayaklarının önüne serilerek ebeveynleri tarafından, sözüm meclisten dışarı, maalesef tapılarak büyütülüyor.

Eski nesil kanaat nedir yaşayarak öğrenmiş; bir tane ayakkabısı olan havalara uçmuş, eskimesin diye yürüyüşünü dahi değiştirmiş amma şimdiki neslin dolabındaki ayakkabı adedi iki haneli rakamlarda ilerliyor. Eskiler günlerce aç kalmış, az ile yetinmiş, fakat bugün bir günde 5 milyonu aşkın ekmek çöpe atılıyor, varın israf olan yemek miktarını siz düşünün.

Devlet başkanı olmasına ve o dönemin iki büyük gücünden biri olan İran’ı fethedip devletin hazinesinin dolup taşmasına rağmen üzerinde birçok yama bulunan kıyafetiyle gezen Hz. Ömer’den, gardıropları elbiseyle dolup taşan günümüz insanına yani bize nasıl geldik? Günümüz gençliğini geçin, bu saydıklarımızın bir kısmına bizzat şahit olanlar bile varlıkla olan imtihan karşısında yenilgiye uğradı. Artık var olanın her çeşidine ulaşabileceğimiz ve bu varlığın sürekli köpürtülerek karşımıza çıkarıldığı bir çağda yaşıyoruz.

Bugünlere gelişimizde Sanayi Devrimi vs. etkili oldu, üretim arttı, imkânlar çoğaldı insanların da tüketim davranışları doğal olarak değişti zırvasını tekrar tekrar zikretmeye gerek yok. Tamam, imkânımız nispetinde nimetlerden yararlanalım fakat şairin de dediği gibi “Cennet ümidi içinde cehennem hazırlıkları yapıyoruz…”

Bu dünya Müslümanlar için cehennem olarak tarif edilmişken gencinden yaşlısına bu konfor düşkünlüğümüz ve dünya arzumuz maazallah bize cenneti burada tattıracak. Peygamber Efendimiz ne demişti bizim hakkımızda: “… (Benden sonra) Sizin, şirke düşmenizden korkmuyorum. Fakat dünya hırsıyla birbirinizle didişmenizden korkuyorum.” (Buhârî, Megâzî 17; Müslim, Fezâil 31)

Hâsılı kelam; gençlikten yana yakınmak, insanlardan beklentiye girmek yerine; hepimiz ferden ferda dünyaya karşı kılıcımızı kuşanıp ölüm bizi buluncaya kadar mücadelemize devam etmeli ve bu mücadelede dünya hayatının o akılları başlardan alan cazibesine karşı nefsimizi ve neslimizi korumaya yönelik gayret etmeliyiz.

Bize dünyadaki cenneti vadeden Deccal’in fitnesine kapılmaktan Allah’a sığınırız.

YAZAR BİLGİSİ
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.