HAFIZ MAHMUT SAMİ KEMİKKIRAN BEY ile MÜLAKAT 

HAFIZ MAHMUT SAMİ KEMİKKIRAN BEY ile MÜLAKAT 

İLKADIM: Efendim, Zeki Soyak Hocamla belirli bir süre dînî tedrisat, dînî eğitim gördünüz. Hangi dersleri almıştınız?

H.MAHMUT SAMİ KEMİKKIRAN: Zeki Soyak Hocamla benim tanışmam 1978’lere dayanır. 1978’lerde Hocamı tanıdım. 1982’de bu içerisinde bulunduğumuz işyerimizin işletme defterini tutmayı babam kendisinden rica etti. Hocam da kabul ettiler. Her gün öğleden sonraları gelir bizim işletme defterimizi işlerdi. İşyerimizde özel bir yazıhane vardı. Orada günlük işi 15–20 dakika sürerdi. Ondan sonra liseden, imam hatipten ortaokuldan öğrenciler, öğretmen arkadaşlar gelir, onlarla sohbet ederdi. Bu arada ben de madem Hocam bizim işyerimize her gün geliyor, istifade edeyim diye düşündüm. “Hocam, Kur’an-ı Kerim hıfzım tamam, Arapçayı da İrfan Hocamdan biraz okudum, sizinle ne yapabiliriz?” dedim.  O da: “Mahmut Efendi, sizinle hadis öğrenebiliriz, ezber kabiliyetiniz yüksek, size hadis öğreteyim.” dedi. Ve hiç unutmam 1983 yılının 11 Mart’ı, güzel bir bahar gününde hadis öğrenme dersine başladık.

 

İLKADIM: Hangi kitaptan takip ediyorsunuz efendim?

H.MAHMUT SAMİ KEMİKKIRAN: Hocam Muhtar-ül Ehadis adlı Arapça bir kitaptan, Riyazüs Salihinden, Kütüb-ü Sitte dediğimiz 6 hadis kitabından benim öğrenebileceğim hadisi şerifleri seçer, bir kâğıda yazar bana da ezberletirdi. O kendisi önce 1–2 defa okurdu, ben de onu hemen ezbere alırdım.

 

İLKADIM: Arapça ve meal olarak mı, yoksa detaylı mı işlerdiniz?

H.MAHMUT SAMİ KEMİKKIRAN: Arapça ve meali haricinde detaylı bilgileri işlemezdik ama ben: “Hocam şu kısım nasıl oluyor?” diye sorarsam Hocam da manasını açıklardı.

 

İLKADIM: Zeki Soyak Hocamızın özel derslerinde bulundunuz. Öğretmen ve eğitici olarak Hocamızda ne gibi özellikler gördünüz?

H.MAHMUT SAMİ KEMİKKIRAN: Hocamda bambaşka özellikler vardı. Allah Teala kendisine rahmet eylesin. Kabri pür nur, makamı cennet olsun. Hakikaten Hocam ilim bakımından, edep bakımından,  ahlak bakımından her yönüyle mükemmel bir insandı, örnek alınacak bir insandı. Bazen hadisleri okurken ses kesilirdi. Ben de susardım. Bakardım Hocam orada sessizce ağlıyor. Buna çok şahit olurdum.

 Bir gün hadis dersi yaparken hiç unutmam, güldüğüm bir olay oldu. Hocamla beraber şu hadis-i şerifi okuyoruz; “Allah’a yemin ederim ki dünya, ahiretin yanında hiçbir şey değildir. Ancak sizden birinizin en küçük parmağınızı denize daldırıp da çektiği zaman parmaktaki yaşlık dünyadır, deniz ise ahirettir.” hadisi okuyunca, orada Zeki Hocamın aile dostu Mehmet Çetin amca vardı. “Canım, parmağın ne önemi var, bir sürahi olsa ne yazar” dedi. Buna Hocam üç beş dakika gülmüştü.

Hakikaten Hocam, ilim yönüyle, ahlâk yönüyle mükemmel bir insandı, örnek alınacak bir insandı. Kimseyi kırmazdı Hocam, kimseyi incitmezdi, hiç kimseye hayır demezdi. Öğrencileri için çok çabalardı. Mesela onların maddî ihtiyaçlarını gidermek için çok büyük fedakârlıklar yaptığını ben yakîen biliyorum.

 

İLKADIM: Hocamla bir kitabın hazırlığını yaparken beraberce takip ediyorduk, “sallallahu aleyhi ve sellem”i kısaltarak yazmıştım. Hocam şöyle uzandı, dikkat etti: “onu hemen düzelt (SAV) diye yazma” dedi, ben “sallallahu aleyhi ve sellem diye okunur” dedim. “Hayır, insanlar onu parantez içinde SAV olarak görür okumazlar. Muhammed aleyhisselam yazıldıktan sonra sallallahu aleyhi ve sellemi harf harf tamamen yazman gerekir” dedi. Hocamın titizliğine de ben böylece şahit oldum.  Hocam, Hocamızın vefası, dostluğu nasıldı?

H.MAHMUT SAMİ KEMİKKIRAN: Çok derin bir dostluğu vardı. Sevdiği insanları, kendisine iyiliği dokunan insanları arar, sorardı. Bir imam arkadaşımız, küstahça Hocama ismiyle hitap ederdi. Mesela “Sizin dükkândaki ne yapıyor.” derdi. Ben de gençliğin verdiği ateş ile kin duyardım. Bir gün: “Zeki Hocam, dedim falan saygısız adam size adınızla hitap ediyor.” O da: “Olsun, hiç önemli değil, ben ona hakkımı helal ediyorum” dedi. Birisi ismiyle hitap ettiği halde, ben biliyorum bunu terbiyesizce ve küstahça, küçümser, alaycı mahiyette söylemişti. Ama Hocam: “Canı sağ olsun, ben ona hakkımı helal ettim” dedi. Hocam bu kadar da affediciydi.

 

İLKADIM: Son Nevşehir mesire konuşmasında da kendisinin herkese hakkını helal ettiğini ifade etmişler ve 30 yıl aynı mücadeleyi yaptığımız kardeşlerimizin de haklarını helal etmelerini istiyorum demişlerdi. Efendim, Zeki Hocamızın Nevşehir toplumu üzerinde etkisi var mı? Hissediliyor mu? Sosyal konumuz gereği insanlarla iç içesiniz. Halkımızın gönlünde ayrı bir yeriniz var. Allah ömrünüzü uzun eylesin.

H.MAHMUT SAMİ KEMİKKIRAN: Beraberce inşallah. Hocamızın etkisi her yönüyle hissediliyor. Zeki Hocamın inkâr edilemeyen emeği vardır. Benim yetişmemde çok mühim emeği var. Kırıcı olmayan, güzel hitabeti bana Zeki Hocam öğretti. Hocam: “Hakikatleri söyleyiniz, fakat yumuşatarak söyleyiniz. İnsanların kafasına vurur şekilde değil de yüzünü okşar şekilde söyleyiniz. Durumunuz ne olursa olsun, her şart altında, her zaman ve her mekânda Hakkı söylemekten çekinmeyiniz.” derdi. Bize yumuşak bir üslûpla Hakkı söylememizi tavsiye ederdi.

 

İLKADIM: Vasiyetinde de: “Şartlar ne olursa olsun, kınayıcının kınamasından korkmadan hak ve hakikati haykırınız.” diyor.

H.MAHMUT SAMİ KEMİKKIRAN: Dinlemiş olduğumuz sohbetlerinde “Daima insanlara yumuşaklıkla muamele etmemizi” isterdi. “İnsanlar bilmediği şeyin düşmanıdır, bilmiyorlar, onun için insanlara yumuşaklıkla davranınız.” der, “Allah Teala rıfk sahibidir, her işte yumuşaklığı sever.” hadisi şerifini okurdu.

 

İLKADIM: Hocamla ilk tanışmanız nasıl oldu?

H.MAHMUT SAMİ KEMİKKIRAN: 1978 yılının Temmuz ayında Musa efendimiz bize gelmişti. Zeki Hocam da bu vesileyle bize teşrif etmişti. O’nunla ilk tanışmamız böyle oldu. Mübarek Zeki Hocam öyle bir insandı ki. O anda yemekler yeniyordu. Mübarek Hocam, Musa Efendimize edebinden dolayı o sofraya oturamamış. Musa Efendimiz bir yere gittiler. Zeki Soyak Hocam ve üç dört kişi de bizim evde bekliyorlar. Gençlikte insan daha feraset sahibi oluyor. Yemek yemediğini hissettim. “Hocam aç mısınız, yemek yemediniz mi yoksa?” dedim. “Ben sonra yerim.” dedi. Anneme hemen koşarak gittim, aman dedim iki üç kişi yemek yiyememişler hemen onlara sofra hazırla dedim. “Aman efendim, Mahmut Efendi ne zahmet ettiniz, ne zahmet ettiniz.” diye Hocam o gün üç defa bana teşekkür etmişti. İlk tanışmamız 1978 yılında Musa Efendimiz rahmetullahi aleyh hazretlerinin bizi ziyarete geldiği gün, böyle oldu. İlk dostluğumuzun temeli o zaman atıldı.

Zeki Soyak Hocam babamla da çok güzel görüşürlerdi. Hatta babam O’na geçmiş hatıralarını anlatırdı. Mesela kamyon şoförlüğü yaptığı sıralarda başına gelenleri ve orada ibadetini hiç terk etmediğini Hocama anlatırdı. Efendim, bu Gaziantep Adana yolunda Nur dağları var biliyorsunuz. Orada bir kaza yapmış babam, onu anlatır o kazadan bahseder ve Zeki Hocamı güldürürdü. Çok güzel bir gülmesi vardı, Babamı çok severdi, babamla da ayrıca bir dostluğu vardı.

Hocamı bazen, Musa Efendimize vakıf çalışmalarından dolayı ayrı baş çekiyorlar diye şikâyet ederlerdi. Burada söylememde bir sakınca var mı?

 

İLKADIM: Büyüklerimizle diyaloglarının nasıl olduğunu bizden sonraki nesillere aktarma açısından anlatılmasında fayda var. Çünkü Hocamız edebinden, dolayı bu tür şeylere hiç cevap vermezler, hizmete devam ederdi. Fakat şu anda kendisi hayatta olmadığı için açıklanması daha uygun olur.

H.MAHMUT SAMİ KEMİKKIRAN: Anlayamayanlar, Hocamı gençlik çalışmalarından dolayı ayrı baş çekiyor, gençlere ayrı sohbet ediyor diye eleştirirlerdi. Bir gün Musa efendimiz dedi ki; “Zeki Bey böyle böyle yapıyormuş siz ne düşünüyorsunuz?” Ben de: “Efendim ben tamamen aksini düşünüyorum. Hocam bu yolun selameti için, İslamiyet’in selameti, gençliğin yetişmesi için elinden geleni yapıyor.” demiştim. Kendisine edilen şikâyetlerin haksız bir itham olduğunu müsaadeleriyle bizzat kendim arz etmiştim. 1986’lı yıllardı.

 

İLKADIM: Efendi Hazretlerinin sizden bu cevabı aldıkları zaman tavrı nasıl olmuştu?

H.MAHMUT SAMİ KEMİKKIRAN: “Biz de zaten öyle ummuştuk ve öyle umuyoruz.” dedi.

 

İLKADIM: Büyüklerimiz hiçbir zaman ayrı gayrı düşünmüyorlar. Çalışmalarda farklılıkların olabileceğini de kendileri gösteriyorlar.

H.MAHMUT SAMİ KEMİKKIRAN: Evet, Hocamız bir de: “Aman imanımıza sahip çıkalım, imanımızı muhafaza edelim. Çünkü Allah Teala ibadetlerimizde olan eksikliği lütfuyla, rahmetiyle affeder ama imanımızda olan, inancımızda olan en ufak bir eksikliği kesinlikle affetmez.” derdi. Bunu devamlı söylerdi bizlere. Elfaz-ı Küfür dediğimiz, bilhassa insanı küfre düşürecek sözleri müslümanların iyice ezberlemesi gerektiğini bizlere defalarca söylerdi. Elfaz-ı Küfür dediğimiz, imanı giderecek, bir anda iman dairesinden, o İslam’ın payi tahtından insanı esfel-i safiline düşürecek, en yüce mertebeden en aşağılara indirecek olan bu şeylere çok dikkat eder ve bize söylerdi. “Aman öğrenin, insanlara öğretin, insanlar bilmiyorlar.” derdi Hocam.

 

İLKADIM: Âlimin ölümü âlemin ölümü gibidir şeklinde mübarek bir söz var. O dönemlerde şehrimizde bir takım âlimler vardı. Mesela İrfan hocamız rahmetli ve manevî derecesi çok yüksek olan ağabeylerimiz bulunuyordu. Âlimlerimizin ve manevi büyüklerimizin toplumdan uzaklaşmasıyla toplumun yozlaşması arasında ilişki olabilir mi sizce?

H.MAHMUT SAMİ KEMİKKIRAN: Buna da bağlıyorum, başka şeylere de bağlıyorum. Hep dünyevîleşme efendim. Benim âcizane görüşüm insanların bu heyecanı kaybetmesinin sebebi hep dünyevîleşme. Yani madde sarhoşluğu, maddecilik hep ön plana geçiyor. İnsanların harcamaları arttı, lüks arttı, israf arttı ve gelir de biraz düşüverince her ay açık veriyor insanlar. O zaman bir çabalayışın, bir çırpınışın, bir didinişin içine giriyor insanlar. Heyecanımızı kaybetmemizi buna bağlıyorum.

Bir de açık söylüyorum insanlarda umduğumuzu bulamadık. Zeki Hocam açısından söylemiyorum. Bir kısım büyükler açısından söylüyorum, insanlar bugün söylediğini yarın yalanladılar. Veyahut da bugün kötü dediğine, bugün lanetlediği insana yarın bir de bakıyorsunuz methiyeler düzmeye başlıyor. Diyorsunuz ki bizi neden aldattınız, madem bu adam iyiydi. Niye dün bu adamı kötülediniz. Bu davada beni üzen, insanların heyecanını kıran bu oldu.

Hocam, başından sonuna kadar aynı heyecanla bu işe devam etti. İslam davasını sahiplenen çok insan vardı. Zeki Soyak Hocamı ben başta ne ise sonunda da öyle, hep bu davanın içerisinde gördüm. Hiçbir zaman görüşlerini değiştirmedi. Kur’an ve Sünnet çizgisinden hiç ayrılmadı Hocam.  Zerre kadar taviz vermedi. Bazıları dün kötü dediğine, bugün iyi dedi ama Zeki Hocamda o yoktu. Zaten insanlara kolay kolay kötü demezdi. Hocam her şeyi sistem açısından, düzen açısından anlatırdı, şahıslarla uğraşmazdı. Devamlı olarak bizlere: “Aman sistemi eleştirin, aksayan yönleri eleştirin, insanlarla uğraşmayın.” derdi. Hocamın bize tavsiyesi buydu efendim.

 

İLKADIM: Allah razı olsun. Zeki Hocamda dünyevîleşme de yoktu.

H.MAHMUT SAMİ KEMİKKIRAN: Hiç olmadı, buna Allah da şahit ben de şahidim efendim. Hocam zerre kadar değişmedi. 1978’deki Zeki Soyak nasılsa 2005’te öldüğü zaman da aynen öyleydi.

 

İLKADIM: Fikirleri, görüşleri Kur’an ve Sünnet temeline dayalıydı. Dünyevî yaşantısında da maddeye önem vermeden, tevazu içerisinde hayatını devam ettirdi.

H.MAHMUT SAMİ KEMİKKIRAN: Çok mütevazı bir hayatı vardı. Hatta çok şahidim ki cebinde harçlığı bulunmaz, öğrencilerine harcardı. Hocamın böyle hallerine çok yakinen şahidim.

 

İLKADIM: Bunlara bizler de şahit olduk. Ben üniversite imtihanına gireceğim zaman memlekete de gidememiştim. Kendimize en yakın gördüğümüz Hocamıza durumumuzu arz ettiğimizde cebindeki bütün parasını çıkarıp “diğer arkadaşlarınız da girsinler” diye teşvik etmişti. Bir arkadaşımızın düğününü yapmak için yola çıkmıştık. Hocamız da o zaman maaşını yeni almıştı. Bize hal hatır sorunca biz de: “Hocam, bir kardeşimizin düğünü yapacağız, şu kadar paraya ihtiyacımız var deyince aldığı parasının hepsini vererek “alın o ihtiyacınızı karşılayın” dedi. Bizim gözlerimiz yaşardı. “Efendim, sizin de ihtiyacınız olacak.” deyince, Allah kerim’dir demişti.

H.MAHMUT SAMİ KEMİKKIRAN: Hocamızda çok sağlam ve köklü bir tevekkül anlayışı vardı. Allah’a tevekkülü hiç bırakmadı. Her zaman dimdik ayaktaydı. Hiç yamulmadı, hiç bükülmedi, hiç olduğundan fazla görünmedi. Hocam ne ise oydu. Zerre kadar İslamî ölçülerden taviz vermedi. Şunu söyleyeyim, 1983 yılında bu 12 Eylül döneminden sonra siyasete girebilirdi. Mesela şu anda bakanların çoğu Hocamın arkadaşı olur. Hocam isteseydi büyük rütbeler alabilirdi. Belki devlet bakanı, başbakan yardımcısı olabilirdi. O İslam’ı, Allah ve Rasulünün yolunu tercih etti. Ben bu teklifleri kulaklarımla duydum, sizlere de aktarmak istiyorum. “Milletvekili ol, kesin seçilecek yerlere koyalım.” denildi. Hocam: “Ben İslamî çalışmaları tercih ederim.” dedi.

 

İLKADIM: Hocam, rahatsız olduğu zamanlarda: “Bir sohbet var mı sohbete gideyim sohbette benim ağrılarım, sızılarım gidecektir.” derlerdi.

H.MAHMUT SAMİ KEMİKKIRAN: Evvelki seneydi. Kendileri biraz rahatsızmış. Bir arkadaş Arap aşı hazırlamış davet etti. Hocam yemekten sonra bize sohbet etti. Dedi ki: “Kardeşler ben size gelmeden evvel her tarafım sızlıyordu öyle bir kırgınlık, öyle bir halsizlik vardı. Vallahi şu anda hiçbir şeyim kalmadı.” dedi. Siz hatırlatınca hatırladım. Gerçekten öyle oluyor. İnsan hayırlı çalışmalara başladığı anda, gayreti başladığı anda ağrısı, sızısı geçiyor. Allah Teala’nın yardımı ulaşıyor. Ben bunu kendi açımdan da söyleyebilirim.

 

İLKADIM: Hocamız hakkında konuşmak bize huzur veriyor. Allah dostlarından, evliyaullahtan, âlimlerden bahsetmek insana huzur veriyor. Şu anda sizin yanınızda bu heyecanı yaşadım. Rabbim büyüklerimizin yolundan bizleri ayırmasın. Dualarınızı da eksik etmeyin.

H.MAHMUT SAMİ KEMİKKIRAN: Cenab-ı Hak Hazretleri iki cihanda hepimizi aziz eylesin efendim. Hocamızın ruhları şad olsun kabri pür nur, makamı cennet olsun. Her zaman yolunda, izinde olduğumuzu haykırıyoruz.

YAZAR BİLGİSİ
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.