DÜNYAYA ALDANMAMAK (2)

Değerli mü’minler, göz açıp kapayıncaya kadar bir zaman olan şu dünya hayatını kendimiz için ebedi kalacakmış gibi bir gaye edinmeyelim. Ahiretimizi unutturacak dünyadan sakınalım. Hz. İbrahim’e (aleyhisselam) sordular:
“Allahu Teâlâ (celle celalühu) seni hangi güzel işinden dolayı halil, dost edindi?” Hz . İbrahim (aleyhisselam) şöyle anlattı:
“Şu üç şey sebebiyle ki birincisi, iki şeyden birini seçeceğim zaman Allah (celle celalühu) için olanı seçtim. İkincisi Allah’ın kefil olduğu rızkım için hiç gam çekmedim, telaşlanmadım. Üçüncüsü de akşam olsun sabah olsun yemeğimi misafirle yedim.”
Yahya bin Muaz’dan (Rh) şöyle nakledilir:
“Hikmet semadan kalbe gelir. Ancak şu dört huyun bulunduğu kalbe gelmez. Şu dört kötü huy kendinde bulunan kimse kendisini ehli hikmetten zannetmesin. O kötü dört huydan birincisi dünyaya dayanmaktır. İkincisi yarının derdine düşmek, ‘yarın ne yiyeceğim, ne içeceğim?’ demektir. Üçüncüsü kardeşine haset etmektir. Dördüncüsü de ün ve şan sahibi olmayı sevmektir.” Rabbımız (celle celalühu) bu ve benzeri kötü huylardan muhafaza buyursun. Evet bu dört huy kendisinde bulunan bir insana hikmet gelemez. Onun kalbi hikmete kapalıdır.
Hz. Ali’nin (KV) şöyle dediği rivayet edilir:
“Sizin için iki şeyden korkarım. Uzun emel ve nefsin kötü arzularına uymak. Uzun emel size ahireti unutturur, hevai arzular ise size doğru yolu kapatır. Dünya göçüp gitmektedir. Ahiretin yüzü ise bize dönüktür. Her birinin kendine has çocukları vardır. Siz dünya çocukları olmayınız, ahiret çocukları olunuz. Dünyada amel vardır, hesap yoktur. Yarın ise hesap verilecek amel yapılmayacaktır. İnsanın ölümle beraber ameli kesilir. Kabirle başlayacak bir hesap süreci vardır.” Evet değerli mü’minler, Hz. Ali’nin (KV) bu tavsiyesini asla ve asla göz ardı etmeyelim, dikkatle uymaya çalışalım. Dünya çocukları değil, dünyanın kulu kölesi değil, ahiret çocukları olmaya çalışalım. Ahiret için amel yapmaya çalışalım.
Değerli müslümanlar, yine Hz. Ali (KV) şöyle buyuruyor:
“Bir kimse şu altı huya sahip olursa cenneti aramasına sebep olmaz. Cehennemden kaçmasına da hacet kalmaz. Çünkü cenneti aramadan bulur, kaçmadan cehennemden kurtulur. O altı güzel ahlakın ilki Allah’ı şirksiz bilip, itaat etmektir.” Yani Allah’ın şeriki yoktur. Ortağı, benzeri yoktur. O Kahhardır, Sameddir, Vahittir, Ahaddir, tektir, birdir. Öylece bileceksin ve tam itaat edeceksin.
“İkincisi, şeytanı bilip şeytana dost olmamaktır.” Şeytanın iğvaatına uymamak, saptırmalarına boyun eğmemek, itaat etmemektir. Hem iblise, şeytana hem de insan suretindeki şeytanlara itaat etmemektir. Kim ki bir insanı Allah yolundan saptırmaya çalışıyorsa, kim ki bir insanı Kur’an, sünnet yolundan uzaklaştırmaya gayret ediyorsa o, insan suretinde bir şeytandır. İşte onlara da, gerek bildiğimiz şeytana, gerekse insan suretindeki şeytanlara itaat etmemektir.
“Üçüncüsü, hakkı bilip uymaktır. Dördüncüsü, batılı bilip kaçmaktır.” Hakkı hak bilip hakka ittiba etmek. Batılı batıl bilip ondan içtinab etmek, uzak durmaktır.
“Beşincisi dünyayı bilip, dünya sevgisini kalbinden söküp atmaktır. Altıncısı da ahireti bilip, ahiret amellerine sa’yu gayret edip ahireti istemektir.” İşte bir kişi bu altı hususa dikkat ederse, bu altı gerçeği kendisine huy edinirse, ahlak edinirse o insanın cennete koşup onu aramasına, cehennemden kaçmasına gerek yoktur. Çünkü bu altı güzel haslet onu cennete sokacak cehennemden uzaklaştıracaktır.
Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) Hz. Ali’ye (KV) şöyle buyuruyor:
“Ya Ali, şu dört huy pişmanlık alametidir. Sonunda insan pişman olur nedamet duyar. Bunlar, kuru göz, katı kalp, dünya sevgisi ve bitmez tükenmez arzu ve isteklerdir.”
Bir göz ki Allah (celle celalühu) için ağlamıyor. Allah (celle celalühu) için gözyaşı dökmüyor. Allah (celle celalühu) için yaş akıtmayan, ağlamayan bir göz kuru bir gözdür. Katılaşmış, taşlaşmış merhametsiz bir kalp düşünün. Yanındaki insanların aç, susuz, akşamleyin, sabahleyin bir kaşık çorba içemeyecek kadar fakir veya hasta, çalışamıyor, ihtiyaç sahibi olmaları hiç umurunda değil. Etrafındaki olaylara kayıtsız. Dünya yanıp yakılıyor, dünyanın birçok yerinde Müslümanlar kâfirler tarafından katlediliyor. Dün Bosna Hersek’te, Kosova’da, Keşmir’de, Filistin’de, Çeçenistan’da olduğu gibi bugün Irak’ta, Afganistan’da müslümanlar kâfirler tarafından katlediliyor ve hiç umurunda değilse, kalbi katı, merhametsiz, acımasızsa, sızlamıyorsa, bu olanlar karşısında kalbi gözlerinden yaş akıtmıyorsa, kupkuru bir göz, kap katı bir kalp sahibi ise bu kişi, sonunda pişman olacaktır. Şu etrafımızdaki olanlara bakalım. Müslümanların çektiği çilelere bakalım. Müslümanların üzerine sağanak halde yağdırılan darbelere, tahakkümlere bakalım. Vicdanımız sızlamıyorsa, kalbimiz sızlamıyorsa, gözümüz yaş akıtmıyorsa bizim müslümanlığımız nerededir?
Demek ki ağlamayan göz, acımayan, merhametsiz kalp, dünya sevgisi ve bitmez tükenmez arzu, emel ve istekler neticede insana pişmanlık getirir. Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) Hz. Ali’nin (KV) şahsında hepimize, kıyamet sabahına kadar gelecek bütün insanlara, bütün müslümanlara bu öğütleri veriyor.
Değerli mü’minler, dünya gelip geçicidir. Dünya malını biriktirip yığma gayretini bırakalım. Çalışalım, kazanalım fakat çalışıp kazandıklarımızın neticesinde elde ettiklerimizi Allah yolunda harcayalım. Kur’an yolunda harcayalım. Müslümanlar için harcayalım. Kâfirlerin elde ettikleri geçici dünya nimetlerine sakın ola ki aldanmayalım. Onlar bir çöp mesabesindedir. Nitekim Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyuruyor:
“Eğer Allah katında dünyanın sinek kanadı kadar bir değeri olsaydı ondan kâfire bir yudum su içirmezdi.”
Bu kadar değersiz, Allah indinde hiç mi hiç değeri olmayan dünyaya tapınırcasına gönlümüzü kaptırmayalım. Başkaları için mal mülk biriktirmeyi marifet sanmayalım. Bilelim ki malımız, mülkümüz eğer helal yollarla elde edilmişse o mal mülk helal yollara gidecek, Allah’ın emrettiği yerlerde sarf edilecektir. Ama bir insan malını Allah yolunda sarf edemiyorsa, tasadduk edemiyorsa, hayır ve hasenata veremiyorsa bilsin ki malında şüpheli, haram lokmalar, kazançlar vardır.
Allah Teâlâ dünya hayatını Yunus suresi 24. ayette şöyle anlatıyor:
“Menfaat ve aldatma bakımından bu dünya hayatının hali, gökten indirdiğimiz bir yağmura benzer. Öyle ki, bu yağmurla, gerek insanların, gerekse hayvanların yiyeceği ürün ve bitkiler yetişip birbirine karışmıştır. Nihayet arz bütün güzelliğini takınıp süslendiği ve sahipleri de bu mahsulü toplamaya ve ondan faydalanmaya kendilerini kadir zannettikleri bir sırada, geceleyin ve gündüzün ona emrimiz (âfatımız) gelivermiştir. Sanki dün yerinde bir şey yokmuş gibi, onu kökünden biçmiş yok etmiştir. İşte düşünecek bir kavim için âyetleri böyle açıklarız.”
Evet, dünya hayatı böyledir. Dünya süsü böyledir. Dünya zineti böyledir. Ecel geldiği an veya dünya nimetleri elimizden bir serap olup çıktığı zaman hiç sanki onu görmemiş, sanki o dünyada yaşamamış gibi oluruz.
Lokman Hekim oğluna şu tavsiyede bulunuyor:
“Oğlum, dünya derin bir denizdir. İnsanların çoğu orada boğuldu. O denizde gemin Allah’a karşı takva duygusu olsun.”
Takva duygusuna sahip, takva üzeri yaşayan bir mü’min bu derin denizde, derin bir deniz olan dünyada takva gemisine binerek kurtulabilir. Aksi takdirde bu denizde nice kulaç atanlar, denize hâkim olacağını, sahip olacağını sananlar dünya denizi tarafından yutulmuş, yok olmuşlardır.
Yahya bin Muaz (Rh) şöyle der:
“Dünya Âlemlerin Rabbı Allah’ın ekim yeridir. Oradaki insanlar da ekindir. Ölüm, ekinin orağıdır, tırpanıdır. Ölüm meleği harman sahibidir. Kabir de harman yeridir. Kıyamet günü ise o ekinin kaldırılıp toplandığı yerdir. Cennet ve cehennem ise onların durumuna göre konacağı yerdir. Bir kısmı cennete girecek, bir kısmı da cehenneme girecektir.”
Dünya hayatının sonu ya cennete girmek veya cehenneme girmekle neticelenecektir. Takva üzere yaşayanların, Allah’a itaat edenlerin, Kur’an ve sünnet yolunu seçip hayatını kuran ve sünnete göre tanzim edenlerin ve son nefeslerine kadar böyle yaşayıp böyle ölenlerin akıbeti cennettir ve ebedi bir hayattır. Şeytana tabi olanlar, şeytana tabi olup ona itaat edenler, insan suretli şeytanlara tabi olanlar ve Allah’a isyan edenler, Kur’an ve sünnete sırt çevirenler neticede son nefeslerine kadar bu kötü yaşantıyı devam ettirirler tövbe etmezlerse onların akıbeti de ebedi bir hayattır fakat cehennem ateşinde sürecek bir hayattır.
Değerli mü’minler, öyleyse geliniz Allah’a itaat edelim. Şeytana ve insan suretli şeytanlara itaat etmeyelim. Nefsimize uymayalım, takva üzere yaşayalım, Kur’an ve sünnet çizgisi üzerine yaşayalım. Rasulullaha (sallallahu aleyhi ve sellem) tabi olalım. Onun kılavuzluğunda, onun rehberliğinde Rab Tealaya yönelelim. Ve son nefesimize kadar imanla yaşamanın azmi ve gayreti içinde salih ameller işleyelim. Böylece ebedi hayatta, ebedi huzurda cennetten cemalullahı seyretme bahtiyarlığına erelim.
Rabbımız (celle celalühu) bizleri imanla yaşatsın, imanla öldürsün ve imanla diriltsin. Kafirlerin, münafıkların, zalimlerin, İslam düşmanlarının baskı ve tahakkümünden ümmeti muhafaza buyursun. Cumanız mübarek olsun.