NEFİS TEZKİYESİ

 NEFİS TEZKİYESİ

“Kişiye ve onu şekillendirene, sonra da ona iyilik ve kötülük kabiliyeti verene yemin olsun ki, elbette kendi özünü temizleyip arıtan kurtulmuş, onu kirletip fenalıklara gömen de ziyan etmiştir.”

(Şems: 7–10)

 

Allah’ın insan ile, insanın gelecek ile ilişkisini; birkaç kavramda özetleyen ayeti kerimelerin huzurundayız. Dikkatle baktığımızda bu ayetlerde ifade edilen; nefis, tesviye, ilham, fücur, takva, tezkiye, hüsran ve felah kavramlarının hedefleri açısından Kuran’ın ana omurgasında olduklarını görürüz. 

Bu kavramlar insanın dünyadaki varlık nedenini ve ulaşması gereken hedeflerini özetler. Bu hedeflerin nihayeti Allah’ın rızasıdır ki ona ulaşan kurtulmuştur. Aksi durumu mevzu bahis etmeye bile gerek yoktur. Bu durum dünya ve ahirette tam bir ziyan ve hüsrandır.

Ayetlere göre kişinin Allah’ın hoşnutluğunu kazanmak için yaptığı hamleleri, düşünce ve ruh dünyasındaki gezintileri, tavır ve davranışları çok önemlidir. Kuralsız ve düzensiz düşünce ve davranışlardan olumlu sonuçlar çıkmaz. Allah nefsi kusursuz yaratıp bir düzey kazandırmış yani onu tesfsiye etmiştir. Bu Allah tarafından verilen bir ihsan iken, onun arındırılıp tezkiye edilmesi mü’min kullar için bir imtihan sorusu ve üzerinde dikkatle çalışılması gereken bir projedir. Bu proje, hataların yeniden inşa edilebileceği bir imar projesi değil, her anı bilinçlice geçirilmesi gereken iman ve amel projesidir. Uygulamaların sonunda beklenen cennet beratıdır. Projenin temel kurallarını da bize yine Kuran’ı Kerim veriyor.

 Örneğin; Beled Suresinin 5–18. ayetleri nefsimizi nasıl tezkiye ve tasfiye edeceğimizi, fitne ve fücurdan kurtulup takvaya ve sonunda da felaha nasıl ereceğimizi veciz bir şekilde açıklar;

“ İnsan hiç kimsenin kendisine güç yetiremeyeceğini mi sanıyor?”

Nefsi tezkiyede birinci kural; KENDİNİ BİLMEKTİR: İnsan sıradan bir su iken evre evre Allah’ın ona nasıl şekil verdiğini, can verdiğini, tesviye ettiğini, iyi bilip hatırından hiç çıkartmamalıdır.

İnsan madde ve manası ile birlikte eğitilmezse elde ettiği bilgi, mal, makam ve servettin verdiği gurur ve dengesizlik içinde ömür sermayesini tüketmeye yöne­lir. Ruhu ile bedeni, dün­yası ile ahireti, maddesi ile manası arasındaki bağlar oluşmaz, köprüler kurulmaz. Mana eğitiminden uzak kalan kişi güçlü çağına erince kendini de yaratanını da tanıyamaz olur. Kendi cürümüne bakmadan damarlarında dolaşan kanın basıncı ile güç ve iktidarın zirvesinde olduğunu zanneder. Ölüp gidenlerden ibret almaz. Oysa tıpkı dedeleri ve atalarının sonu gibi, önce yeşerip sonra kuruyan otlar gibi çer çöp olup diyardan diyara savrulacaktır. Bu durumu hiç hatırına bile getirmek istemez. Ve:

“Ben yığınla servet tükettim” der.”

İkinci kural burada karşımıza çıkar; BÖBÜRLENMEME

Ayette iki şey kastedilmiş olabilir;1- Mağrurlanarak, içki kumar ve kadın gibi haram yollarda para harcamıştır ve bunu utanmadan ifade eder ve onunla övünür, bozlağız konuşur ve ahlaksızlığını pazarlayarak üstünlük sağlamak ister. 2- Hak yolda harcadığı imkânlarını pişmanlık olarak veya karşısındakine minnet olarak sayıp döker, yaptığı hayırları bitirir.

“Kimse onu görmedi mi sanır?”

Üçüncü kural ALLAH’IN MURAKABESİNDE OLDUĞUNU UNUTMAMAK:   Yapılan kötülüklere şahitler çoğaltılmaz. Tevbe ve istiğfarla temizlenmeye çalışılır. İyiliklerin de karşılığı insanlardan beklenircesine hareket edilmez. Riyadan uzaklaşılır zira iyiliklerden beklenen hedef Allah’ın şahadetidir. O, her zaman bize bizden daha yakındır bizi görür ve bilir. Bize ihsan ettiği bütün nimetler ve bütün yaratıkları O’nun askerleridir. Her şey onun adına kayıtlarımızı tutar ve günü gelince şahitlik eder.

“Biz ona iki göz, bir dil ve iki dudak, vermedik mi?  Ona hayır ve şer yollarını göstermedik mi?”

Dördüncü kural; NİMETİN KADRİNİ BİLMEK: Her nimetin bir karşılığı vardır. Dilimiz, dudağımız meramımızı anlatmamıza yardım eder. Gözümüz, gönlümüz bizi temsil eder. Allah’ın yüce sanatı olan âlemi duyu organlarımızla temaşa ederiz. Bilinçli olarak hayır ve şer her ne yapıyorsak yaptıklarımızı sadece beynimiz değil gözümüz, kulağımız, bütün vücudumuz hatta duygu dünyamız da kayıt eder. Bu kayıtlar muhataplarımız tarafından da hatıralarında hep canlı tutulur. Mizanın önünde Allah’ın emri ile dünya ve içindekiler bütün haberlerimizi sayar döker.

“Fakat o, (kuvvetine, malına güvenen mağrur insan) o sarp yokuşa atılamadı. O sarp yokuş nedir bilir misin? O, köle azat etmek veya salgın bir kıtlık gününde yakınlığı olan bir yetime veya hiçbir şeyi olmayan yoksula yemek yedirmektir.”

Beşinci kural; SARP YOKUŞA (AKABEYE) DÜŞÜNMEDEN ATILMAKTIR: Ayeti kerimedeki AKABE; engin bir vadiden yüksek bir dağa doğru çıkan sarp yokuş demektir. İKTİHÂME ise; Düşünmeden bir işe kendini atmak, hızla ve zorla bir şeye atılmak, saldırmak, kahramanca hücum etmek, zor şeyleri göğüslemek, yüksek gayeye ermek için çıkılması gereken sarp ve çetin yokuşa göğüs verip de onun zorluklarını yenecek bir kahramanlık, bir yiğitlik göstermektir.

Nefis tezkiyesini kâlden hâle çeviren bu yiğitler; Aç, açık, yoksul, yetim kısaca muhtaç kimi görürse onun acısını dindirmek için etraftaki tehlikelere aldırmadan er meydanına atılanlardır.

M. Akif’in;

“Kanayan bir yara gördüm mü yanar ta ciğerim.

Onu dindirmek için kamçı yerim çifte yerim.

Adam aldırma da geç git diyemem aldırırım.

Çiğnerim çiğnenirim hakkı tutar kaldırırım.”

Diye veciz bir şekilde ifade ettiği gibi Somalilisi, Kenyalısı, Asyalısı, Avrupalısı, Afrikalısı ile biz müslümanlar kardeşiz. Ekonomik darlığından kıtlığına, savaşından barışına her zaman el ele olup ve:

“Sonra da iman edenlerden, birbirine sabrı tavsiye edenlerden ve birbirine merhameti tavsiye edenlerden olmaktır.” Bu altı kurala uyan müminler zorluk yokuşunu aşmış Allah’ın rızasına kavuşmuştur.“İşte bunlar, amel defterleri sağlarından verilenlerdir.” (Beled: 5 – 18)

Güzel sonuç da takva sahiplerinindir.

YAZAR BİLGİSİ
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.