KIYAMET VE DİRİLİŞ

Kıyamet günü Kur’an’da haber verildiği üzere, “İnsanların, âlemlerin Rabbi için kalkacağı gündür.” (Mutaffifin 6). O gün, canlılarla birlikte tüm evrenin yok olduğu dehşetli bir gündür. Bu yok oluş, şimdiye kadar hiçbir yerde görülmemiş olaylar sonucunda gerçekleşecektir. O gün, insanların, hayvanların, var olan her şeyin, kısaca kâinatın ölüm günüdür. O gün, Allah’ın yüce kudretinin açıkça görüldüğü ve insanların tümü tarafından idrak edildiği gündür. O gün, inkârcılar için dehşet, korku ve acı dolu bir gündür. O gün, daha önce yaşanmamış bir pişmanlık, korku ve aşağılanmanın hissedileceği gündür.
Kıyamet gününün özelliklerini Kur’an ayetlerinde Rabbimiz bizlere çeşitli benzetmelerle ayrıntılı olarak anlatmıştır. Allah’ın ayetlerde bildirdiği olayların işaret ettiği manalarının üzerinde kısaca duracağız. Elbette her şeyin en doğrusunu Allah bilir ve Allah’ın ilmi sonsuzdur. Biz ise her konuda olduğu gibi kıyamet konusunda da yalnızca O’nun bize bildirdiği ve öğrettiği kadarını anlatabiliriz.
Bizim kesin olarak bildiğimiz şey Allah’ın vaat ettiği olayların mutlaka yaşanacağı, insanların kıyamet gününde daha önce hiç karşılaşmadıkları muazzam bir manzara ile karşı karşıya kalacakları ve bu âlemin içinde barındırdığı tüm canlılarla birlikte tamamen yok olacağıdır. İnsanların ise bütün bunların sebebini öğrenme, bu felaketlerden kaçıp kurtulabilme ya da çözümler arama gibi bir ihtimalleri olmayacaktır. O gün herkesin göreceği gerçek; Allah’ın ve ahiretin varlığıdır.
Kıyamet sur’a üfürülmesiyle başlar.
“Sur’a da üfürülmüştür. İşte bu, tehdidin (gerçekleştiği) gündür.” (Kaf 20)
Sur’a üfürülmesi, Allah’ın Kur’an’da vaat ettiği kıyamet saatinin artık gelip çattığının haberidir. Bu ses dünya hayatının bitişinin ve ahiretin başlangıcının sesidir. Dünyada kaldığı süre boyunca bu büyük günde göreceklerine karşı haberdar edilen ve vereceği hesap ile uyarılıp korkutulan herkes artık kendilerine vaat edilen gerçekle karşı karşıyadırlar. Hiç beklenmedik bir anda duydukları bu ses daha önce duyulan seslere hiç benzemeyen bir sestir. İnsanlar, kendilerine verilen sürenin son bulduğunu bu işaretten anlayacaklardır. Bu ses, küfre sapanların sonsuza kadar kesintisiz olarak yaşayacakları korku, dehşet ve yılgınlık dolu, zorlu bir günün başladığının habercisidir. Allah Kuran’da şöyle buyurmaktadır:
Çünkü o boruya (Sur’a) üfürüldüğü zaman, İşte o gün, zorlu bir gündür; kâfirler içinse hiç kolay değildir. (Müdessir 8-10).
Sur’a üfürüleceği gün, Allah’ın dilediği kimseler dışında, göklerde ve yerde olan herkes artık korkuya kapılmıştır ve her biri ‘boyun bükmüş’ olarak O’na gelmişlerdir. (Neml 87)
Oysa insanların tümüne karşılaştıkları böyle bir günden evvel bu gerçek hatırlatılmıştır. Allah insanları, hem ayetleriyle hem de elçileriyle “geri dönüşü olmayan bir gün” gelmeden önce Kendisine yönelmeleri konusunda uyarmış, aksine bir tavır gösterenlere ise ölüm geldikten sonra yardım edilmeyeceğini bildirmiştir.
Geçici bir çıkar uğruna tercih edilmiş olan dünya hayatı, Sur’un sesiyle artık son bulmaktadır. Bütün insanlar, kendilerine vaat edilenler ile karşı karşıyadır. Meydana gelen olayların gerçekliğinin insanlarda uyandırdığı korku ve dehşet çok büyüktür. Tüm insanlar aynı çağrıya uymakta, geri dönüşü olmayan gerçekle karşılaştıklarının farkına varmaktadırlar. Bu kuşkusuz büyük bir gündür ve bu büyük günde meydana gelecek olan olaylar için Sur’un sesi sadece bir habercidir.
Hemen ardından yeryüzünde şiddetli sarsıntılar başlar.
“Yer, o şiddetli sarsıntısıyla sarsıldığı, Yer, ağırlıklarını dışa atıp-çıkardığı ve insan: “Buna ne oluyor?” dediği zaman; O gün (yer), haberlerini anlatacaktır. Çünkü senin Rabbin, ona vahyetmiştir.” (Zelzele 1-5)
Dağlar kökünden sökülüp, savrulur.
“Dağlar, kökünden sökülüp savrulduğu zaman…” (Mürselat 10).
Dağları yürüteceğimiz gün, yeri çırılçıplak (dümdüz olmuş) görürsün; onları bir arada toplamışız da, içlerinden hiçbirini dışarıda bırakmamışızdır” (Kehf 47).
“Ve dağların ‘etrafa saçılmış’ renkli yünler gibi olacakları (gün)” (Kaari’a 5).
Ayetlerin bizlere haber verdiği gibi kıyamet günü her şey akıl almaz bir gösteriyle yok olup gidecektir. Bu, Allah’ın vaadidir.
Yeryüzündeki bütün denizler alevler içinde kalacak, önüne geçilemeyecek bir ateş ve alev topluluğu insanlara yönelecektir.
“Denizler, tutuşturulduğu zaman.” (Tekvir 6)
Yaşanan olaylar sonucu karada olduğu gibi denizde de yaşam son bulacaktır. Normal şartlarda serinlik ve rahatlık hissi veren denizler, bir anda etrafa müthiş bir sıcaklık yayacaktır. Denizlerde dev dalgalar yerine alev bulutları yer alacak, havadaki duman oksijeni büyük oranda tüketecektir. Uçsuz bucaksız denizlerin alev alev yanan ve şiddetle fokurdayan görüntüsü, dünyanın geniş bir alanına hâkim olacak ve pek çok felaketi de beraberinde getirecektir. Kuran’da kıyamet günü gerçekleşeceği bildirilen olaylardan biri de denizlerin taşmasıdır.
“Denizler, fışkırtılıp-taşırıldığı zaman…” (İnfitar 3)
Gökyüzü, Ay, Güneş, yıldızlar ve gezegenler de o gün parçalanıp, yok olurlar.
“Şüphesiz, size vaat edilen gerçekleşecektir. Yıldızlar ‘örtülüp (ışıkları) silindiği’ zaman, gök yarıldığı zaman…” (Mürselat 7-9).
“O gün gök, sarsılıp çalkalanır.” (Tur 9).
“Bu nedenle gök bile yarılıp-çatlamıştır; (artık) O’nun va’di gerçekleştirilip-yerine getirilmiştir.” (Müzemmil 18).
“Gökyüzünün erimiş maden gibi olacağı gün;” (Mearic 8).
Atmosfer o gün erir ve akkor haline gelerek yanmaya başlar. İnsanlar masmavi görmeye alışık oldukları gökyüzünü, o gün kızıl olarak görürler. Gökyüzü yarılıp erimiş, adeta yağ gibi olmuştur:
“Sonra gök yarılıp yağ gibi erimiş olarak kıpkırmızı bir gül olduğu zaman;” (Rahman 37)
Kıyamet günü Dünya’ya aydınlık veren Güneş ve Ay teker teker kararacaktır.
Ayette de belirtildiği gibi o gün artık kaçacak bir yer yoktur. Dünya hayatı boyunca, kendisine Allah’tan başka dost ve yardımcı arayan insanlar da artık yönelip, dönülecek gerçek dost ve yardımcının yalnızca Allah olduğunu anlamışlardır. O gün insanların hep erişilmez, görkemli ve gizemli gördükleri yıldızların da ölüm günüdür. Her biri nizam ve denge ile döndükleri yörüngelerinden çıkarak, dağılıp, yayılacaklardır:
“Yıldızlar, dağılıp-yayıldığı zaman.” (İnfitar 2).
“Yıldızlar, bulanıklaşıp-döküldüğü zaman.” (Tekvir 2).
“Yıldızlar ‘örtülüp (ışıkları) silindiği’ zaman.” (Mürselat 8).
İnsanların o günkü çaresizliği Kuran’da şöyle anlatılır:
“Ay karardığı, Güneş ve Ay birleştirildiği zaman; İnsan o gün: ‘Kaçış nereye?’ der. Hayır, sığınacak herhangi bir yer yok. O gün, ‘sonunda varılıp karar kılınacak yer (müstakar)’ yalnızca Rabbinin katıdır. İnsana o gün, önceden takdim ettikleri ve erteledikleri şeylerle haber verilir. (Kıyamet 8-13)
Sur’a ilk olarak üflenmesiyle birlikte yer ve gök paramparça edilmiş ve maddesel evren ölmüştür. Canlı hiçbir varlık kalmamıştır. Ayetin ifadesiyle,
“Yer başka bir yere, gökler de başka göklere dönüştürülmüştür”. (İbrahim 48)
Bu dönüşümden sonra mahşer günü için hazırlanan ortamı Rabbimiz bizlere şöyle bildiriyor:
“Sana dağlar hakkında soruyorlar. De ki: “Benim Rabbim, onları darmadağın edip savuracak. Yerlerini bomboş, çırçıplak bırakacaktır. Orada ne bir eğrilik göreceksin, ne de bir tümsek.” (Taha 105-107)
İşte hesap günü insanların üzerinde dirilip, bir araya gelip, hesaplarını ve akıbetlerini bekleyecekleri yer budur. Artık sıra insanların diriltilip tek olan, kahhar olan Allah’ın huzuruna çıkarılmalarına gelmiştir. Ve Sur’a ikinci kez üfürülür. Dünya hayatında ahireti ve yeniden dirilişi inkâr eden insan bir daha uyanmayı hiç beklemediği kabrinin içinden dışarı atılır.
“Sur’a üfürüldü; böylece Allah’ın diledikleri dışında, göklerde ve yerde olanlar çarpılıp-yıkılıverdi. Sonra bir daha ona üfürüldü, artık onlar ayağa kalkmış durumda gözetliyorlar. Yer, Rabbinin nuruyla parıldadı…” (Zümer 68-69)
İnsanların dirilişleri esnasında ve dirildikten sonraki durumları ayetlerde ayrıntılı olarak tarif edilmiştir. Kuran’da haber verildiğine göre o büyük diriliş şöyle gerçekleşir:
“Gözleri ‘zillet ve dehşetten düşmüş olarak’, sanki ‘yayılan’ çekirgeler gibi kabirlerinden çıkarlar.” (Kamer 7).
“Sonra sizi yerden (toprağın altından) bir (kere) çağırma ile çağırdığı zaman, hemencecik siz (bir de bakarsınız ki) çıkarılmışsınız.” (Rum 25).
“O gün yer, onlardan çatlayıp-ayrılır da (onlar,) hızla koşarlar. İşte bu, Bize göre oldukça-kolay olan bir haşir (sizi bir arada toplama)dır.” (Kaf 44).
Kendilerini çağıran çağırıcıya doğru yönelirler ve dikili bir şeye doğru yönelmiş gibi boyunlarını çağırıcıya uzatmış olarak koşmaya başlarlar. Ve bu çağrı daha önce benzerine rastlanmış bir çağrı da değildir:
“… O çağırıcının ‘ne tanınmış, ne görülmüş’ bir şeye çağıracağı gün…” (Kamer 6).
“O gün, kendisinden sapma imkânı olamayan çağırıcıya uyacaklar…” (Taha 108).
“… Sanki onlar dikili bir şeye yönelmiş gibidirler.” (Mearic 43).
Dünyada Allah’ın sınırlarını tanımayan, Allah’a itaat etmeyen, kendi başının dikine giden, büyüklenen inkârcı, dirilir dirilmez birden boyun eğici bir hale gelmiştir. Ne olup bittiğini sorgulamadan, kayıtsız şartsız bu çağrıya icabet eder. Dünyadaki imtihan sona erdiği için başka seçim şansı da yoktur zaten. Aksini yapmayı istese de yapamaz. Hatta isteyemez bile. Bu çağrıya karşı koymaya hiçbir gücü yoktur. O nedenle bu günün “zorlu bir gün” olduğunu gerçekten hissetmiştir:
“Boyunlarını çağırana doğru uzatmış olarak koşarlarken, kâfirler derler ki: “Bu, zorlu bir gün.” (Kamer 8)
“Başlarını dikerek koşarlar, gözleri kendilerine dönüp-çevrilmez. Kalbleri (sanki) bomboştur.” (İbrahim 43)
Sur’a üfürülmüştür; böylece onlar kabirlerinden (diriltilip) Rablerine doğru (dalgalar halinde) süzülüp-giderler. Demişlerdir ki: “Eyvahlar bize, uykuya-bırakıldığımız yerden bizi kim diriltip-kaldırdı? Bu, Rahman (olan Allah)ın vadettiğidir, (demek ki) gönderilen (elçi)ler doğru söylemiş“. (Yasin 51-52)
Bu “eyvah” çok büyük bir panik ve hayal kırıklığının ifadesidir. Çünkü kendi dirilişine bizzat şahit olan kâfir, hayatı boyunca kendisine bunu haber veren elçilerin gerçekten doğru söylediklerini anlamıştır. Dolayısıyla bunu inkâr edenlere müjdelenen, “dönüşü olmayan ebedi azab”ı da bizzat yaşayacağını idrak etmiştir. Artık bundan hiçbir şüphesi yoktur. “Ebedi uyku” diye bir şey olmadığını anlamıştır. Kendisine vaat edilenlerin birer birer başına geleceğinden, hiçbir kurtuluş ümidi olmadığından emindir.
Kâfirlerin genel ruh halleri korku, dehşet, yılgınlık, şaşkınlık ve çaresizlik, genel görünümleri ise daha da dehşet vericidir. Yüzleri kapkaradır; toz, karartı ve zillet (aşağılanma) kaplamıştır:
“O gün, öyle yüzler vardır ki, zillet içinde aşağılanmıştır.” (Gaşiye 2)
“Ve o gün öyle yüzler vardır ki üzerini toz bürümüştür. Bir karartı sarıp kaplamıştır. İşte onlar da, kâfir facir olanlardır.” (Abese 40-42)
Kâfirler kıyamet günü kör olarak haşredilirler.
“Kim de benim zikrimden yüz çevirirse, artık onun için sıkıntılı bir geçim vardır ve biz onu kıyamet günü kör olarak haşredeceğiz. O da (şöyle) demiş olur: “Ben görmekte olan biriyken, beni niye kör olarak haşrettin Rabbim?” (Allah da) Der ki: “İşte böyle, sana ayetlerimiz gelmişti, fakat sen onları unuttun, bugün de sen işte böyle unutulmaktasın.” (Taha 124-126)
“Allah, kimi hidayete erdirirse, işte o, hidayet bulmuştur, kimi saptırırsa onlar için O’nun dışında asla veliler bulamazsın. Kıyamet günü, biz onları yüzükoyun körler, dilsizler ve sağırlar olarak haşrederiz. Onların barınma yerleri cehennemdir; ateşi sükûn buldukça, çılgın alevini onlara arttırırız.” (İsra 97)
Bu korkunç, aynı zamanda da aşağılık görünümleriyle kâfirler ilk bakışta, müminlerden ayrılırlar. Dünyadayken kibir ve gösteriş içinde, Allah’ın ayetlerine karşı savaş açan, büyüklenen bu güruhun sonlarının başlangıcı işte böyle olur.