MALIN ARINMASI VE BEREKET MAYASI; ZEKAT

Allah katında geçerli tek din olan ‘İslam Nizamı’nı ayakta tutan beş temel direkten birisi olan zekât, hicretin ikinci yılında farz olmuş, malî bir ibadettir.
Zekât, kişinin isteğine bırakılmış bir yardım değil, yoksulun, zenginin zimmetindeki hakkı ve zenginin yerine getirmek mecburiyetinde olduğu bir görevdir. Verilmemesi kul hakkına tecavüzdür.
Zekât, her şeyden önce kulun Allah’ın emrine itaat edip, kulluğunu göstermesinin en güzel nişanesidir.
Zekât, bir temizliktir. Hem malı temizler, hem de mal sahibinin gönlünü cimrilik ve hasislikten arındırır.
Zekât, malı bereketlendiren ve çoğalmasını sağlayan bir bereket mayasıdır.
“Siz Allah için verirseniz, Allah onun yerine (daha iyisini) verir.” (Sebe-39)
Bir kudsî hadiste Allah Teâlâ “Ey kulum, sen yoksullara sadaka ver ki, ben de sana vereyim.”
buyurmuştur:
Zekât, Allah’ın verdiği servete bir teşekkürdür.
Zekât, mala olan hırsı azaltır. Her şeyin zararlı olduğu gibi, mala karşı aşırı istek de zararlıdır.
Zekât, zengin ve yoksulun çalışma isteğini artırır. Çünkü almaktan çok vermek daha zevklidir.
“Veren el, alan elden daha hayırlıdır.”
Ebû Hureyre radıyallahu anh anlatıyor:
Bir gün Peygamberimize bir bedevî gelerek:
– Ey Allah’ın Rasûlü, bana bir ibadet tavsiye ediniz ki, ben onu yapınca cennete gireyim, dedi. Peygamberimiz:
– Allah’a ibadet edersin ve O’na hiçbir şeyi ortak koşmazsın, farz olan (beş vakit) namazı kılar, farz olan zekâtı verir ve Ramazan orucunu tutarsın. (Böyle yaparsan cennete gidersin), buyurdu. Bedevî:
– “Canımı kudret elinde tutan Allah’a yemin ederim ki, bu ibadetlerden başka fazla bir ibadet yapmam.” dedi ve sonra da dönüp gitti. Bunun üzerine Peygamberimiz:
– “Kim bir cennetlik görmek isterse şu temiz simaya baksın.” buyurdu.
Zekât verecek olan bir kimsenin, verdiği zekâtın sahih olması için niyet etmesi gerekir.
Zekât, Müslüman olan, borcu olmayan, akıllı ve buluğ çağına giren, hür ve zengin olan kişiye farzdır.
Bir mala zekât düşmesi için o malın nisaba malik olması, o malın, gerçekten veya hükmen artıcı olması ve üzerinden bir kameri yılın geçmesi gerekir.
Malların nisab miktarları şöyledir; Altının nisabı: 80,18 gram, Gümüşün nisabı: 561 gram, paranın nisabı: altın ve gümüşün nisab tutarı, ticaret malının nisabı: altın ve gümüşün nisabı değerinde, koyun ve keçinin nisabı: 40 koyun veya keçi, sığırın nisabı: 30 sığır ve devenin nisabı: 5 deve’dir.
Bir insanın ve bakmakla yükümlü olduğu kimselerin muhtaç olduğu temel ihtiyaçlara “havaic-i asliye” (temel ihtiyaçlar) denir. Ev, lüzumlu ev ve giyim eşyası, binek aracı, ticaret için olmayan kitaplar, sanatkârların sanatlarını yapacakları aletler ve bir yıllık nafaka temel ihtiyaçlardır. Bunların dışındaki mallara zekât gerekir.
Zekâtın verileceği yerlerle ilgili olarak Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyuruluyor:
“Zekâtlar, Allah’tan bir farz olarak yoksullara, düşkünlere (zekât toplayan) memurlara, gönülleri (İslâm’a) ısındırılacak olanlara, (esirlik ve kölelikten kurtulmak isteyen) esir ve kölelere, (borcuna karşılık malı olmayan) borçlulara, Allah yolunda olanlara, (harçlıksız kalmış) yolcuya, mahsustur.” (Tevbe-60)
Zekât verilmeyen kimseler şunlardır: Anne- baba, büyük anne ve büyük baba, çocuklar ve torunlar, karı-koca birbirine, zenginler ve Müslüman olmayanlardır.
Toprak mahsullerinin zekâtı ise; Öşüre tabi arazilerden elde edilen mahsul, İmam Ebû Hanife’ye göre; miktar ve cinsine bakılmaksızın belirli oranda zekâta tabidir. Bu oran, sulama masrafı gerektiren arazilerde % 5 (yirmide bir), gerektirmeyenlerde ise % 10′ dur (onda bir). Ebû Yusuf ile Muhammed’e göre, toprak mahsullerinde zekâtın gerekli olması için, mahsulün en az 5 vesk (875 kg) olması ve ürünün müdahalesiz bir yıl kalabilecek dayanıklı ürün olması gerekir.
Toprak mahsullerinden alınan bu zekâta; öşür denilir.
Çocukların ve delilerin arazilerinden elde edilen mahsule de zekât gerekir.