HER HALDE DUA VE KURAN’DAN ÖRNEKLER

Allah Teala insanı dua konusunda eğitiyor..
İnsana Rabbin kapısı dua ile açılır. İnsana dua ve zikrin hazzıyla açılan kapı, insanın gönlünden Rabbe açılan kapıdır. Buna kimileri hacet kapısı derken, kimileri bunu Rabbe yöneliş olarak ifadelendirir. Dua ve zikirle Rabbe yönelen insan, bütün hücrelerinde, gönlünde hisseder Rabbini…
İnsanı arzu ve isteklerine ulaştıracak ve huzuru tattıracak olan, dua ve zikirdir. İnsan,
her türlü çıkmazını ve olmazlarını duaları ve sa’yü gayretleri sayesinde elde eder.
Affedilmemiz ve lütuflara gark edilmemiz, samimi dualarımızın Rabbe iletilmesiyle olacaktır..
Allah dostları ittika derecesinde itaatli olmalarına rağmen, Rabbin azabından korkar ve kalpleri titreyerek onu anar ve çekinirler. Bu kullar, seherlerini ellerinden geldiğince zikir ve ibadetle geçirirler. Sabahlara kadar Rablerine secde etmelerine ve onun huzurunda kıyama durduklarına güvenmezler. Allah korkusunu tüm benliklerinde yaşadıkları için amellerini ateşten kurtulmanın garantisi, güvencesi olarak görmezler. Yüce Allah’ın lutfü, hoşgörüsü, bağışlaması ve merhameti yetişip cehennem azabını uzaklaştırmasa, hiçbir şekilde kurtulamayacaklarını bilirler. “Rabbimiz! Cehennem azabını üzerimizden sav. Doğrusu onun azabı gelip geçici değil, devamlıdır!” ( Furkan, 65-66) ayetinin bilinciyle hayatlarını programlarlar.
Rabbin abid kulları bilir ki,
Allah’a ibadet noktasında en ileri seviyede olan, hiç şüphesiz peygamberlerdir. Peygamberlerin yolunda gönül hoşnutluğuyla kulluğa devam eden ibadet ehli abidler bilir ki, Rabbin verdiği nimetin şükrünü ifa etmek zordur. İbrahim ve İsmail aleyhisselamın Kabe’yi yapıp tamamladıktan sonra “Rabbimiz bizden kabul buyur, şüphesiz semi’ ve yüce olan sensin, yalnız sen!” (Bakara, 127) diye dua ettikleri gibi her ibadetten sonra Rabbin yüceliğini ve her şeyimizi işitmesini itiraf ederler.
İlimde derinleşmek insanı kâmil sıfatlara eriştirir. Başkalarının kemal sıfatlara erişmesine vesile olan peygamber varisi âlimler kalpleri bütünüyle Rabbe açık oldukları halde Rablerine şöyle dua etmişlerdir. “Rabbimiz, bizi doğru yola ilettikten sonra kalplerimizi eğriltme! Bize katından bir rahmet bahşet; şüphesiz Vehhab olan sensin, yalnız sen!” (Al-i Imran, 8)
Sevgili Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem sürekli olarak ‘Ey kalpleri dilediği tarafa çeviren! Benim kalbimi dinin üzere sabit eyle’ diye DUA ederken, insanın Rabden öncelikli isteklerine işaret etmiş ve hayat boyunca mücadelenin hedefi, ayakların hakta sabit kalması için gayret olduğunu göstermiştir. İşte bilgide derinleşmiş olanların Rablerine karşı tavırları budur.
Yüce kitabımız Kuran bizlere, salih ve sadıklarla beraber olmamızı öğütler, salihlerin dua üslubunu ve salihler gibi dua yapmamızın yolunu da gösterir. “Rabbimiz, unutur veya yanılırsak bizi sorumlu tutma! Rabbimiz bizden öncekilere yüklediğin gibi bize de ağır yük yükleme! Rabbimiz, gücümüzün yetmeyeceği şeyi bize taşıtma! Bizi affet, bizi bağışla, bize merhamet et! Sen bizim mevlamızsın, kafirler topluluğuna karşı bize yardım et!..”
Kâfirler topluluğu bazen başıboş bir güruh olduğu gibi bazen da kurumsallaşmış bir yapıyla ehli imanı, imanından etme mücadelesi yapabilmektedirler. Bunun Kuran’da örnekleri çoktur. Ashab-ı Kehf bunlardan önemli bir örnektir. Bu kutlu insanlar hayatlarını ortadan kaldırmak isteyen bir sisteme karşı koymuşlardı. İnançları uğrunda canlarını feda edip şehitlik mertebesine erişmek, ya da canlarını kurtarıp, imanlarını koruyabildikleri ölçüde gelecek nesillere bu mirası taşımak gibi iki seçenekleri vardı. Üçüncü bir çıkış yolları yoktu. Bunun için de kendilerini gören gözeten ve imtihana tabi tutan Rablerinin özel yardımına ihtiyaçları vardı. O’nun özel yardımı da bütün tedbirleri alıp, sebeplere tevessül ettikten sonra, O’na sığınmakla gerçekleşir. Tedbirlerini almışlardı. Sebeplere yapışmışlardı. Ve dualarında “Rabbimiz! Bize tarafından rahmet ver ve işimizden bize doğruyu bulma başarısı ver!” (Kehf, 10) demişlerdi. Allah’ın yardımı da bu sayede onlara gelmişti. Kuran küfrün kurumsal çalışmasında, müminin Rabbe ilticasının nasıl olması gerektiğini Kehf ashabını mü’minlere örnek olarak takdim ettiğini görüyoruz..
Allah Teâlâ’ya Allahın isim ve sıfatlarıyla iltica edilir. Zaafa uğratılan, hor görülen, dışlanan, yetki ve salahiyeti elinden alınan, imanı uğrunda her türlü çileye uğratılan yani Kurani tabirle mustaz’af bir insan sığınılacak yerin, tek merciin ALLAH olduğunu bilerek ve imanını itiraf ederek Rabbe iltica etmelidir. “Rabbimiz! Biz iman ettik; öyle ise bizi affet; bize acı! Sen, merhametlilerin en iyisisin, demişlerdi.” (Mü’minun, 109) Kur’an’dan anladığımıza göre mustaz’aflar dertlerini, kederlerini içlerine gömüyor ve Allah’a isim ve sıfatları ile iltica ediyorlardı. Bunlar Allah’a dosdoğru bir şekilde inandıkları için Allah’a sığınıyorlar ve sadece O’nun tarafından bağışlanmadan başka bir şey düşünmüyorlardı. Burada Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve selleme, ayette duanın aynısını yapması söylenmekte ve sanki şöyle denmektedir: ‘Sen ve izinden gidenler Allah’a aynı duayı edin ki, sizinle alay edenler kendi aleyhlerine güçlü bir delili bizzat kendileri sağlasınlar.’ Fakir, garip, nice kişiler DUA ve ZİKİR ile nice ZÂLİM SULTANLARIN helâkine sebep oldular.. Çünkü “mazlumla Allah arasında perde yoktur..”
Mü’minin en belirgin özelliği Rabbiyle rabıtasının sağlam olması ve Rabbine yönelip günahlarının bağışlanmasını dilemesidir.. Bunu yaparken de, kendinden önce iman etmiş bulunanlar içinde bağışlanmalarını dilemek, İslam kardeşliğinin önemli özelliklerinden biridir. İman eden herkese karşı hiç bir kin kalmayacak şekilde arınmış tertemiz bir kalp istemenin Müslüman özelliği olduğunu görüyoruz. “Rabbimiz, bizi ve bizden önce iman etmiş kardeşlerimizi bağışla ve kalplerimizde iman edenlere karşı bir kin bırakma! Rabbimiz! Gerçekten sen Rauf’sun, Rahim’sin.” derler. (Haşr,10 )
Her konuda rehberimiz, önderimiz Sevgili Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem Efendimizden rivayet edilir.
İbni Ömer radıyallahu anhümâ şöyle dedi:Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in şu duaları yapmadan önce bir meclisten kalktığı pek az olurdu: “ Allahım! Bize, günahla aramıza engel olacak kadar korkundan hisse ver. Bizi, cennetine ulaştıracak kadar tâatini nasib eyle. Dünya musibetlerini hafifletecek güçlü iman ver. Allahım! Bizi yaşattığın müddetçe kulaklarımız, gözlerimiz ve kuvvetimizden faydalandır; ölümümüze kadar da onları devamlı kıl. Bize zulmedenlerden öcümüzü sen al. Bize düşmanlık edenlere karşı bize yardım et. Bizi dinimizde musibete uğratma. Dünyayı en büyük düşüncemiz ve gayemiz, ilmimizin sonu kılma. Bize acımayanları üzerimize musallat etme.”