İMBİK- Tefekkür ve Engelleri

Kur’ân’î bir kavram olan“tefekkür” Türkçeye tercüme edilince “düşünce” karşımıza çıktı. Keşke tercümesi yapılmadan kullanılan diğer kelimeler gibi kullanılmaya devam edilse idi. Çünkü “tefekkür” kelimesinin taşıdığı anlamlar kullanımda onun yerini tutan “düşünce” kelimesine yansımadı. Düşünce sözcüğü yalınlaştı. Çıplaklaştı. Cılızlaştı. Nitekim düşünce denildiğinde kuru bir anlam olan herhangi bir şeyi bir süreliğine zihinde tutma dışında pek fazla bir şey akla gelmez. Bu kelimeyi zenginleştirmek için önüne ve arkasına az, çok, derin, derinsiz vb. bazı sıfatlar getirmek gerekir.
Kökeni Arapça olan “tefekkür” kelimesinin, ifade ettiği geniş anlamlar yanında yardımcı kavramlar da mevcuttur. Bunlar nazar, tedebbür, tezekkür, taakkul gibi kelimelerdir. Her biri tefekkürü destekleyen, tefekkürü gerçekleştirip yayan, temelde kendileri de birer tefekkür olan ama ayrı ayrı sonuçları da yansıtan anlam yüklü kelimelerdir.
Kalp gözü ile bakıp tefekkür etmek, bir şey hakkında tefekküre dalmak isterseniz bu nazar olur. Tefekkür ve nazar ikiz kardeş gibidirler. İkisinde de bir derinlik ve zihni meşgul etme ameliyesi vardır.
Bir işin sonucunu başından hesap etmeye tedebbür denilir. Bu da tefekkürün bir başka versiyonudur. Tedebbürde ön tefekkür vardır. Tedebbür ile fikretmek biçimi bir sonuç değildir. Geleceğe bakış fırlatmaktır. Atiyi anlamaya zihnen çaba harcamaktır. Tedebbür kelimesinin bir türevi olan tedbir de gelecek için hazırlık yapmak demektir.
Tefekkür etme geleceğe değil de geçmişe yönelikse tezekkür adını alır ve “hatırlama, anma” anlamına gelir. Zikir ve tezekkür sözlükte aynı anlamdadır ve “hem lisan ile anma hem de kalp ile hatırlama, akıldan geçirme” demektir.
Teorik ve pratik meseleler üzerinde tefekkür etmek isterseniz “akletmek” anlamındaki taakkul etmek durumundasınız. Günlük hayatımızda en çok kullandığımız tefekkür biçimi budur. Bu eylem aynı zamanda tefekkürün ön hazırlık dönemidir.
Kur’an-ı Kerim, ele aldığımız bütün kelimeleri kullanarak bizim tefekkür etmemizi ister. Dolayısı ile zihnimizi tefekkür etmeye, tedebbür etmeye, akletmeye, tezekkür etmeye zorlamamız Allah’ın emri gereğidir. İbadettir. Rabbimiz tefekkürümüze yardımcı olması için bizlere afakî ve enfüsî deliller sunar.
Tabi ki öncelikle Kur’an âyetlerini istenildiği gibi bütün anlamları ile tefekkür etmeliyiz. Daha sonra kâinat ayetlerine yönelmeli ve tezekkürümüzü, tedebbürümüzü ve tefekkürümüzü gerçekleştirmeliyiz.
Kur’an ayetleri bizlere Allah’ı anlatır. Allah’ın vasıflarını takdim eder. Aslında kâinat ayetleri de aynı hedefe yöneliktir. Bizlere düşen öncelikle Allah’ı tanımak ve bizlerle nasıl bir irtibat kurmak istediğini, yani neler istediğini iyice kavramaktır. Bize ulaşması gereken mesaj tefekkür noksanlığından dolayı tam tekmil bize ulaşmazsa kulluğumuzda sıkıntılar ortaya çıkacaktır.
Kur’an ve İslâmî ilimlerdeki eğitim metot tartışmaları ve yetersizlikler Allah’ı tanıyıp anlamamızda gerekli tefekkürü elde etmeye mani olur. Noksanlık hem Kur’an’ı anlamakta hem tabiatı keşfetmekte tezahür ederek yanlış sonuçlar doğmasına sebep olur. Bu konuda Yüce Kitabımızın ve Sünnet-i Seniyyenin ön gördüğü eğitim sistemi yediden yetmişe insanlara uygulanmadıkça zihnimiz, aklımız, ruhumuz ve imanımız Halik-i Zül Celali ve O’nun dinini idrak etmeye yetmeyecektir.
Malumatfuruşluk çığ gibi yayılırken yeterince tefekkür ve tedebbürden bahsetmek abesle iştigal anlamına gelir. Önümüzdeki (Kur’an) ve etrafımızdaki (kâinat) delillerini benimseyip, işaret ettikleri hedeflere ulaşabilmek için malumat değil; ilm-i yakîn gerekir. İlm-i yakînin yolları tefekkürden geçer. Tefekküre çıkan yamaçlarda zihinlerimizin adeta çer-çöp mesabesindeki kırıntı malumatlarla meşgul edilmemesi gerekir. Unutmayalım ki modern dünya da bizlere model olarak sunulan insan her şeyi bilen ama hiçbir şeyi tefekkür edemeyen kapitalizme köle bir mahlûktur.
Bilginin yanlış kullanımı da tefekküre mani hallerden biridir. Bilgi bir tefekkürün ya da herhangi bir düşüncenin doğurduğu bir sonuçtur. Bilgiyi tevlit eden zihin yapısı çok çok önemlidir. Neticelenmiş ve insanlığın istifadesine sunulmuş bilgi, sahibinin kültürünü, inancını, hayallerini, ideolojisini, emellerini ve düşüncesini yansıtır. Bu gün alelekser Batılı zihinlerin ürettiği her teknoloji, aslında tefekkürü daha ziyade zevke, hazza ve eğlenceye zorlayacak düşünce ve karar verme mekanizmalarına çevirerek kısırlaştırmaktadır. Sanatta estetik zevkler yerine şehevi duygulara kapılmaya sebep olan eserler bu kabildendir. Bizdeki sol tandanslı sinemacıların habire homoseksüel filmler yapması da bir başka akla gelen örnek.
Lehve’l-Hadis, yani sözün faydasızı, son dönemlerde sadece söz olarak değil lehve’l-uğraş şekline bürünerek hayatımıza hâkim olmaya başlamıştır. Ana hedeften ya da temel vazifeden saparak boş işlerle uğraşmak insandaki tefekkür kabiliyetlerinin zayi olmasına neden olabilir. Malaya’nî ile uğraşmak da bir tür lehve’l-hadistir. Bu tür uğraşlar yerine kişilerin sadece kendi işine odaklanması belki daha ziyade bir tefekkür, tedebbür ve taakkul ortamı sağlayacaktır. Çünkü Âlemlerin Efendisinin unutulmuş en önemli sünnetlerinden birisi de yaptığı işi sağlam yapmaktır. Yani kendi işine odaklanıp tefekküre zaman ayırmak.
Hikâyelerin büyük tutulması tefekkürü yok eder. Yani büyük dünyevi hedeflerle yatıp kalkmak bir alt kademenin tefekkür edilmesine manidir. Amellerin bile az ve devamlı olanı makbul iken maddi büyük hedefler insan için zaittir. Büyük hikâyeler peşinde koşmak kişi benliğinin hırslara terk edilmesine sebep olabilir. Hırs tefekkürü sevmez. Tefekkürü yanına almadan dörtnala koşturmak ister. Sonuçta insan belli bir işe programlanmış bir makineye dönüşür.
Modern eşya ve yaşadığımız çevre doğal unutturucu özellikleri ile tefekkür düşmanıdır. Hane-i saadetler olması gereken evlerde nereye bakılsa bir petrol ürününe şahit olunmaktadır. Bu ürünler direkt olarak tefekküre sebep olmak yerine bizlere bir dünyevileşme silsilesi sunmaktadır. Ekranlar da kendinizi zorlayıp doğa ve insan figürleri ile tefekkür etmeniz dışından, hep günlük hayatı düşündürmektedir. Günlük hayatın debdebeleri zaten tefekküre yabancıdır.
Sonuç olarak söyleyecek olursak tefekkür, insanın kendi hayatını muhasebe etmesi, kendisi ile yüzleşmesi demektir. Belki de bu yüzden “Bir anlık tefekkür bin yıl ibadetten hayırlıdır.” denilmiştir.
O halde tefekküre zaman ayırmak, tefekküre giden yollardaki dikenleri ve taşları ayıklamak kaçınılmazdır.