HADİS İKLİMİ-Edeb ve İslam Kardeşliği – ilkadim DergisiHADİS İKLİMİ-Edeb ve İslam Kardeşliği – ilkadim DergisiHADİS İKLİMİ-Edeb ve İslam Kardeşliği – ilkadim DergisiHADİS İKLİMİ-Edeb ve İslam Kardeşliği – ilkadim DergisiHADİS İKLİMİ-Edeb ve İslam Kardeşliği – ilkadim Dergisi

HADİS İKLİMİ-Edeb ve İslam Kardeşliği

HADİS İKLİMİ-Edeb ve İslam Kardeşliği

Ebu Hureyre’den radıyallahu anh nakledildiğine göre, Hz. Peygamber aleyhisselam şöyle buyurmuştur: “Size Yemenliler geldi. Onlar merhametli ve yumuşak kalpli insanlardır. İman Yemenli, hikmet de Yemenlidir. Kendini beğenme ve büyüklenme, deve sürüsü sahibi kaba bedevilerde; ağırbaşlılık ve vakar ise koyun sahiplerinde görülür.” (Buhari)

Medine’ye hicretin üzerinden dokuz yıl geçmişti. Mekke fethedilmiş, Arap kabileleri gruplar halinde Medine’ye akın etmişlerdi. Mudar kabilesinin bir kolu olan Temimoğulları da bunlardan biriydi. Büyük bir gürültüyle Mescid-i Nebevi’ye girmişler ve kaba bir şekilde Allah Resulü’ne bağırmaya başlamışlardı. Rasulullah da onlara iman ve İslam’ın ilkelerine dair müjdeli şeyler anlatmıştı.

Sözleri biter bitmez, bedeviler, “(Ey Muhammed!) Bize (ahirete dair) müjdeler verdin, biraz da dünyalık mal ver!” diyerek büyük bir saygısızlık yaptılar. Bu sözlerden dolayı, Allah Resulü’nün üzüntüsü yüzüne yansıdı. Kur’an-ı Kerim onların bu hallerini şöyle tasvir eder: “(Resulüm!) Sana odaların arkasından bağıranların çoğu, aklı ermez kimselerdir. Eğer onlar, sen yanlarına çıkıncaya kadar sabretselerdi, elbette kendileri için daha iyi olurdu. (Bununla beraber) Allah çok bağışlayan, çok merhamet edendir.” (Hucurat, 4-5)

Daha sonra da Yemen’den insanlar geldi. Allah Resulü onlara “Ey Yemenliler! Ahirete dair bu müjdeyi kabul edin, Temimoğulları onu kabul etmemişlerdi.” buyurdu. Yemenliler, “Biz kabul ettik ey Allah’ın Elçisi! Esasen buraya bunun için geldik.” dediler (Buhari). Resul-i Ekrem, Yemenlilerin imana ve İslam’a karşı gösterdikleri bu medeni tavırlarından dolayı olsa gerek, Yemen’de hüküm süren Himyeriler hakkında da hayır duada bulunmuş ve onların “dillerinde selam, ellerinde ikramla hep veren, güvenli ve imanlı bir topluluk” olduklarını belirtmiştir.

İşte önümüzde iki örnek; birisi edebden mahrum bedeviler, diğeri ise tam bir nezaket örneği gösteren Yemenliler. Kabalık gösterenler, Allah ve Resulü diliyle yerilirken, nezaket sahipleri ise Rasulullah’ın hayır dualarını aldılar.

Rasulullah, toplumun ayrılmaz parçası olan, Araplar dışındaki unsurların hak ettikleri şartlarda yaşamaları ve saygı görmeleri için gerekli tedbirleri almıştı. Nitekim kanaatkarlığı ve dünya nimetlerine karşı zahidane tavrıyla bilinen meşhur sahabi Ebu Zer el-Gıfari, bir defasında Habeşli bir köle olan Bilal’i, annesinin siyahi olmasından dolayı ayıplamıştı. Bilal yaşadığı bu haksızlığı Rasulullah’a şikayet ettiğinde, Peygamberimiz aleyhisselam Ebu Zer’i çağırarak, “Ebu Zer! Onu annesi sebebiyle mi aşağıladın? Demek ki sen kendisinde hala cahiliye izleri olan bir kimsesin…” (Buhari) sözleriyle uyarmıştı.

Rasulullah aleyhisselam bu söz ve uygulamalarıyla, insanları mensup oldukları köken ve sosyal konumları itibariyle sınıflara ayıran katı ve dar toplumsal anlayışı yıkarak yerine, insanı sırf insan olduğu ve aynı atadan geldikleri için değerli kılan kardeşlik anlayışını ikame etmiştir (Hucurat, 10). İnsanların “bir tarağın dişleri gibi” eşit olduklarını söyleyen Hz. Peygamber, şu sözleriyle İslam’ da ayrımcılığın olmadığını şu sözlerle vurgulamıştır: “Ey insanlar! Bilesiniz ki, Rabbiniz bir, atanız da birdir. Arap’ın Arap olmayana, Arap olmayanın da Arap’a; beyazın siyaha, siyahın da beyaza hiçbir üstünlüğü yoktur. Fazilet takvadadır.” (İbn Hanbel)

Kur’an-ı Kerim’de, üstünlüğün ancak takva ile yani Allah’ın emirlerini yerine getirip O’na karşı gelmekten sakınma esasına bağlılıkla mümkün olacağı (Hucurat, 3) ve herhangi bir soya mensup olmakla ya da soy çokluğuyla övünmenin insanları aldattığı ve oyalayıp durduğu belirtilmiştir (Tekasür, 1).

Allah Resulü’nün kimi topluluklar hakkındaki övgü ve yergilerini de bu esasa bağlı kalarak anlamak gerekir. Bu sebeple Rasulullah aleyhisselam, İslam’a hizmet ve takvaya bağlılık esası gözetilmeksizin herhangi bir ırk, soy, milliyet ve toplumsal sınıfın övülüp diğerlerinin kötülenmesine asla müsamaha göstermemiş ve buna aykırı bir tutumu da cahiliye dönemi zihniyetinin bir uzantısı olarak görmüştür.

Ne var ki ırka veya toplumsal mevkiye göre ayrımcılık yapmak, insanoğlunun kolayca vazgeçemediği zaaflarıdır ve Hz. Peygamber’in ümmeti bu hususta daima uyanık olmalıdır.

YAZAR BİLGİSİ
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.