SOSYOLOJİK SİYER – Savaş Kaçınılmazsa Kaçmayız

İslam’da asıl ve doğal olan gaye, selamet ve barıştır. İslam’ın düşmanları, barış çağrılarının önünde engel oldukları, yeryüzünde fitne çıkarttıkları, insanlara ve insani değerlere zulmettikleri için, yeryüzünü ıslah etmekle görevli bulunan Peygamber aleyhisselam ve O’nun izinden giden Müslümanlar, düşmanlarının zararlarına engel olmak maksadıyla kaçınılmaz olarak savaşa kapılarını açmıştır.
Rahmet ve Savaş Peygamberi
Peygamberimizin rahmetin zirvesi olduğu, âlemlerin Rabbi Allah azze ve celle tarafından Enbiya suresi 107. ayette bildirilmektedir. Özellikle efendimizle aleyhisselam aynı dönemde yaşayan dostları ve hatta düşmanları (sonradan dost olanlar) da ne derece büyük bir rahmetten müstefid olduklarını anladılar, anlattılar. Rasulullah’ın rahmetinden sadece insanlar değil, tüm canlılar faydalandılar. Rahmetten istifade edemeyenler ya da etmek istemeyenler ise fitne çıkarmaya devam edince savaş peygamberi ile tanıştılar.
Savaş Peygamberi
Peygamberimiz, Allah’a davetin önünde engel olan zalimlere karşı; kendisini, aynı zamanda “savaş peygamberi” (Camiu’s-Sağîr, 1/108) olarak nitelemiştir. Dost-düşman, kabul etmek zorundadır ki, O’nun savaşları da baştan sona bir rahmet ve merhamet pınarıydı. O ve O’na bağlı insanlar, mecburiyet dışında savaşmazlarken, savaştıklarında da insanları öldürmemek; tam tersine, onları ihya etmek için tüm yolları tek tek kullanıyorlardı. Hz. Peygamber, sulh zamanında olduğu kadar, savaşırken de rahmet peygamberi olduğunu gösteriyordu.
Hz. Peygamber aleyhisselam’ın hayatı detaylı incelendiğinde, savaştan hoşnut olmamakla beraber O’nun, haddini bilmeyenlere haddini bildirmekte usta ve korkuları öldüren kahraman bir komutan olduğu da görülecektir.
İslam düşmanları, çoğunlukla düşünceye karşı savaş açarlarken; (Nemrud, Firavun ve Ebu Cehil gibiler) İslam, savaşı bile düşünce ile önlemenin yollarını aramıştır. İslam davetini, hidayeti kabullenmeleri, cizye vermeyi kabul etmeleri veya barış antlaşmasına rıza göstermeleri gibi barışçı çözümleri savaşı durduracak ve ona alternatif olacak şekilde, insanlara, hatta saldırgan savaşçılara fırsat tanıyarak sunmuştur. Bütün bunlara rağmen, “kâfirler tağut ve batıl davalar yolunda savaştıkları” (Nisâ, 76) için, “iman edenler de Allah yolunda savaşmak” (Nisâ, 76) zorundadır; çünkü “onlar, eğer güçleri yeterse, Müslümanları dininden döndürünceye kadar onlara karşı savaşa devam ederler.” (Bakara, 217)
Saldırganlara karşı teslimiyet değil; onlara “günlerini göstermek” ve hiç kimseye zulmetmelerine fırsat vermemek gerekir: “Dininize saldırırlarsa, küfrün önderleriyle savaşın.” (Tevbe, 12). “Fitne tamamen yok edilinceye ve din (kulluk) yalnız Allah için oluncaya kadar savaşmakla” (Bakara, 193) emir olunan Mü’min, iyi bilmelidir ki; “şayet savaştan vazgeçerlerse zalimlerden başkasına düşmanlık ve saldırı yoktur.” (Bakara, 193). Bu konuda ölçü bellidir, aşırılığa gitmek, Allah için yapılması gereken savaşa dünyevi ve nefsi istekler karıştırmak yasaklanmıştır: “Size karşı savaş açanlara, siz de Allah yolunda savaş açın. Sakın aşırı gitmeyin; çünkü Allah aşırı gidenleri sevmez.” (Bakara, 190)
Donanımlı Komutan ve Mücahid
Peygamberimizin aleyhisselam savaşçı konumunun belli başlı özelliklerini şöyle sıralayabiliriz:
Cesaret: Rasulullah efendimiz ordusunun sayısına ve teçhizatının azlığına bakmadan Bedir’de olduğu gibi düşmanlarına meydanı dar edecek bir cesarete sahipti.
Meşveret: Hem farklı görüşlere, hem de yeni fikirlere açık olan peygamberimiz istişareyi çok iyi kullanmıştır.
Eldeki imkânları en üst seviyede kullanma: İmkânların dar, nimetlerin az olduğu yerlerde başarıyı elde edebilecek bir kafa yapısına sahip olan peygamberimiz, bu alanda tarihte bir numaralı dahi olabilir.
Savaşta dua ve ibadete yer veren bir peygamber: Asli vazifesi Allah’a ibadet olan insan, bu alanda da Efendimizi aleyhisselam örnek alarak kazanabilir.
Bizlere düşen, düşmanın sayı ve silah üstünlüğüne rağmen, iman ve ona dayalı cesaret, sabır, irade, cihad, şehadet gibi manevi kuvvete, psikolojik imkânlara önem vererek, asker sayısı ve silah gücünden de taviz vermeden imkânlarımızı artırmaya gayret etmektir.
Birliğimizi ve dirliğimizi bozmaya yönelik yapılan çalışmalarda, hem ülkemiz içerisinde, hem de sınır dışında millet olarak aynı sesi en gür şekliyle haykırmak mecburiyetindeyiz. Askerimizin ve devletimizin attığı adımlara yüreğimizden kopan samimi dualarla destek olmalıyız.
Bir de özellikle dil bilen ve teknolojiyi had safhada kullananlar, kendi sahalarında cihad etmeleri gerektiğini unutmayarak, 40 yıla yakın süredir yaşadığımız terör meselesini çok iyi anlatmalılar. Unutmayalım ki birçok alanda cihad yapılıyor ve yapılmaya da devam edecek. İhya etme imkânını sonuna kadar kullanmaya gayret ederiz, olmuyorsa imha da yeni bir dirilişidir hareketidir.