KUR’AN İKLİMİ-Cahilce Bakan Göz ve Gönül

KUR’AN İKLİMİ-Cahilce Bakan Göz ve Gönül

“Hakkında bilgin olmayan şeyin ardına düşme! Çünkü kulak, göz ve gönül, hepsi ondan sorumludur.” (İsra, 36)

 

İslam âlimleri niyetle amel arasında ruh ve beden misali bir ilişki bulunduğunu, Allah katında niyetin kulun dünyevî işlerinin sırrı, yaptığı işin özü, ruhu ve direği olduğunu bildirirler. Bu nedenle, amellerin ahiret karşılığı ve dünya sonuçlarının değerlendirmesi açısından niyet büyük önem taşımaktadır. Yapılan eylemden çok kişiyi o eyleme yönlendiren itici güç ve irade önemlidir.

 

Gazali’ye göre; niyet, irade ve kasıt kelimeleri aynı anlamdadır. Dilediğini yapmak konusunda özgür seçim yapacak kişinin niyeti kalbinin işidir. Bilgi sahibi olması, yapacağı işin ön şartıdır. Gerçekleştirdiği ameli ise niyetinin sonucu ve ürünüdür. Dolayısıyla böyle bir sonuç ancak ilim, irade ve kudretin varlığı halinde meydana gelebilir der Gazali.

 

Osmanlı İmparatorluğu’nun son yarım yüzyılında şer’î mahkemelerde hukuki dayanak olarak kullanılan Mecelle’de fıkhın özünü tanımaya yeter bulunan temel kaidelerden bir tanesi de; “Bir işten maksat ne ise hüküm ona göredir” kaidesidir.

 

Bu nedenle “Hakkında bilgin olmayan şeyin ardına düşme! Çünkü kulak, göz ve gönül, hepsi ondan sorumludur.” (İsra, 36 ) ayetine göre bilgi kaynaklarının doğru niyetle kullanılması gerekir. Bilgi kaynaklarına itimat açısından bir mü’minin ilk tasdik etmesi gereken; ayetler ve hadisi şeriflerdir. Zira bilgi edinme yollarımızın da bilgi edindiğimiz kaynakların da yaratıcısı Allah’tır. Bildiğimiz ve bilemediğimiz bütün evrendeki malzeme O’nundur.

 

“O, yere giren ve ondan çıkan, gökten inen ve ona yükselen her şeyi bilir. O, engin merhamet sahibidir, bağışlaması boldur. İnkâr edenler, ‘Bize kıyamet gelmeyecek’ dediler. De ki: ‘Bilâkis! Gaybı bilen rabbime ant olsun ki o size mutlaka gelecektir.’ Göklerde ve yerde zerre miktarı bir şey, O’nun bilgisi dışında kalamaz. Bundan daha küçük veya daha büyük hiçbir şey yoktur ki apaçık bir kitapta kayıtlı olmasın.” (Sebe, 2-3)

 

İslam’da bilgi, niyet ve amel ilişkisi çok önemlidir. Bilginin kaynağı ve bilimselliği sağlam zemine oturtulmazsa yapılacak işler de söylenilecek sözler de ya maksadına ulaşmaz ya da maksadını aşar.

 

“Ey iman edenler! Bilmeden birilerine zarar verip de sonra yaptığınıza pişman olmamanız için, yoldan çıkmışın biri size bir haber getirdiğinde doğruluğunu araştırın.” (Hucurat, 6)

 

Ayet, Efendimiz zamanında olan bir yanlış haber getirme konusundadır. Ancak verdiği mesaj “Peygamber aleyhisselam zamanında yaşasanız da size ulaşan bilgileri tetkik edin, başka kaynaklardan doğrulatın” demektedir. Bu ihtiyatlı yaklaşım hem daha bilimseldir hem de toplumsal barışa daha uygundur.

 

Günümüzde sorumsuzca yayın yapan bu kadar yazılı ve görsel basını ve bilgilerinin doğruluğunu onlarca kez teyit ve tetkik etmeliyiz. İnsan onuruna, can ve mal güvenliğine azami hassasiyet gösteren Peygamber Efendimiz: “Kişiye her duyduğunu söylemesi yalan olarak yeter.” buyurarak bizi ağzından çıkan sözlerin farkında olan bilinçli ve hassas bir Müslümanlığa davet eder.

 

Kuşkusuz bu yasak, insan ilişkileriyle ilgili olup bilimsellikten uzak zan ve tahminlere dayanan konular içindir. Bilimsel ve fikrî konularda kurallara uygun olarak tahminler yürütmek, görüş belirtip içtihatlarda bulunmak meşru, hatta gereklidir. Ancak cahilce davranıp; bilmediği bir şeylerin peşine düşmek ve insanları peşinden sürüklemek, bilgisizce ahkâm kesmek ve hüküm vermek, kişiler hakkında ileri-geri konuşmak, onları etiketlemek, onurlarıyla oynamak, belki de farkına varmadan yalancı şahitlik yapmak, bilmeden iftira atmak, insanlığını bilinçli yaşayan sorumluluk sahibi bir mü’mine yakışmaz.

 

“Nihayet oraya geldiklerinde vaktiyle yaptıklarından dolayı kulakları, gözleri ve derileri onların aleyhine şahitlik eder.” (Fussilet, 20)

YAZAR BİLGİSİ
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.