Seyahat Çantasındaki Beş Sır

Seyahat Çantasındaki Beş Sır

Evet, efendim seyahat edin sıhhat bulun demişler… Aşağı yukarı her birimizin görmek gezmek istediği bir yerler vardır. Ya da hayatımızın değişik dönemlerinde Evliya Çelebi, İbn Battuta ya da Marco Polo gibi isimleri anmışızdır. Kimimiz iyi anmış kimimiz de (Allah selamet versin) anneannem gibi bu kişileri boş yapıyor görmüşüzdür. Kızmayın hemen anneanneme. Eğer sizde üç yaşınızdan beri evinizin, tarlanızın, hayvanlarınızın her işini yapmak zorunda kalsanız seyyahlık macerasına atılan kardeşleriniz size de işten kaçıyor gibi görünürdü. Anneannem gibi hayal kurarken bile gerçekçi takılmayı seven insanlardan sık sık elinizdeki işleri hatırlatan güzide cümleler duyarsınız. Daha bağ bozumu yapılacak, pekmez kaynayacak, salça kaynatılacak, ceviz çırpılacak, tarhana dökülecek, turşu kurulacak, erişte kesilecek vs. vs. Nereye gidiyorsun, ha nereye!

Misalen bendeniz üniversite 2. Sınıfta iken bir Erzurum seyahati arifesinde sınavlarıma daha 4 ay olmasına rağmen kendisinden “sınavların falan vardır otur dersini çalış ne işin var tâ oralarda!” şeklide tayınıma düşen nasihati almış idim. Cevaben Erzurum’da cağ yerken çekilen fotoğraflarımı gönderdim kendisine. Tabi ki anne sözü dinlemeyen bu fakir sene sonunda tam beş dersten bütünlemeye girmek zorunda kaldı. Bütünleme haberlerini verdiğimde de kendisinin “Yedin cağları yedin cağları bak geldi cağlar hahayt!” diye müstehzi gülüşüne maruz kaldım. E, ne yapalım gülü seven dikenine katlanır… Eğer gezmeyi seviyorsan bu gibi yan etkilerin gözükmesi kaçınılmaz olabilir.

Gel gelelim seyahate çıkmak için gerçekçi bakan yakınlarınızın rızasını aldıktan sonra çantamızda neler olmalıdır? Ki yakınların rızası deyip geçmeyin sakın, ana rızası alamayan Veysel Karanî’yi de tanıyoruz. Evet, çanta hususuna dönecek olursak, eskiler buna “çıkın” da demişlerdir. Bizim asıl kullanacağımız mana “seyahatlerimizden çıkınımız dolu olarak dönmek için yanımızda ne götürmeliyiz” olacak.

  1. İBRET: İbret bir Müslüman için olmazsa olmazdır. Neden böyle konuştuğumu Kur’an’ı Kerim’de de rahatlıkla bulabiliriz. Zira pek çok ayette geçmiş kavimlerden bahsedilip “ibret almaz mısınız?” sorusu ile muhatap kalıyoruz. Peki, kimdir abi bu geçmiş kavimler? İşte bunu anlamak için hem Kur’an okuyacak hem de gezip göreceğiz onlardan arda kalan boynu bükük ve yetim yerleri.

 

  1. HELAL YEMEK: Bu hususta yurt içi seyahatlerimizde Türk Mutfağının hangi yeni lezzeti ile tanışacağımızın hayalini kurabiliriz. Ama eğer seyahat güzergâhımız yurtdışı ise işte o zaman hassasiyet sahibi insanlar gerçekten zor durumda kalabiliyorlar. Eğer seyahatimiz kısa süreli ise zor durumlar için yanımızda götürebileceğimiz hazır gıdaları kullanabiliriz. Fakat ya aylarca sürecek yolculuklar? Yanımızda tamamıyla konserve, makarna dolu büyük bir valiz götürmek elbette bir çözüm. Fakat bu ihtimal gittiğiniz ülkelere göre size bir hayli sorun çıkarabilir. Zira ne kadar ağır ve hacimli bir çantanız varsa o kadar aheste ve yorucu bir geziye merhaba diyebilirsiniz. Bu sebeple öncelikle gideceğiniz yerin temel gıda ürünlerine bir hınzırlık katıp katmadıklarını araştırıp emin olursanız o ülkede açlıktan ölmemeyi garanti altına almış olursunuz. Zaten eğer her detayı ile planlanmış muhteşem bir tur ayarladıysanız sanıyorum onun ismi “seyahat” değil “tatil” falan gibi bir şeyler olur. Bu sebeple “muhteşem” tatillerinizde sıhhat bulur musunuz bilemem. Zira herkesin hicreti kendi niyetinedir.

 

  1. FARKLARA ALIŞMAK: Efendim bırakınız para bulamıyorum, meşgulüm gibi lakırtıları. Hepimiz iyi biliyoruz ki seyahatlerin önüne geçen en önemli etken “oradaki farklılıklara nasıl alışacağım?” tedirginliğidir. Bu tedirginlikler bazen baharatlı yemekler, bazen çok terlemek, bazen takip ettiğimiz dizi, bazen böceklerdir ama itiraf edilmese de pek çok zaman tuvaletlerdir. Yani seyahat çantamızda en çok yer kaplayan şey alışkanlıklarımızdır. Alıştığımız pek çok şey var. Vazgeçemediğimiz şeyleri başka yerlere gidince yitirme korkumuzu yenmemiz gerekiyor. Dünya Müslüman’a mescid kılınmıştır. Bu şekilde düşünmezsek komşu köye bile gidemeyiz.

 

Her yere özgü kültürler, hayatlar, yaşanmışlıklar var. Mesele helal haram noktasındaki özenle hareket edebilmektir. İslam tüm insanlara geldiğine göre insanların yaşadığı tüm yerlerde de yaşanabilir olmalıdır. Temizlik, yemek, ahlak her yerde İslami perspektifle yaşanabilir. Bizim burada İslam yaşarken kullandığımız şeyler sadece bize ait olan araçlardır. Sri Lankalılar kaşık kullanmıyor diye, Malezyalılar ayakkabı kullanmıyor diye ne pis sayılırlar ne ahlaksız… Bu sebeple çantamızı hafifletmek adına alışkanlıklarımızı evimizde bırakırsak çok daha rahat seyahat edebiliriz. Dolayısıyla da bu kadar hacimli bir çanta ile hiçbirimiz yollara düşmeyi istemeyiz.

 

  1. DİL: Neyse ki dilimizi çantamızda taşımak zorunda değiliz. Ama gittiğimiz yerlerden aldığımız hediyeliklerin yanına bildiğimiz diller sayesinde kazanacağımız bilgiler için de yer ayırmamızda fayda var. Dil bilmek gideceğiniz yerde müze bileti almak ya da otel odası kiralamak için şart değildir. Bunları hiç dil bilmeyen Hayy bin Yakzan’ın da muhtelif el hareketleri sayesinde yapabilecektir. Önemli olan gittiğimiz yerdeki halkın arasına girebilmek, onların derdini, sıkıntısını, mutluluklarını, okudukları okulları, komşuluklarını, pazarında ya da yollarında birbirleriyle olan münasebetlerine nüfuz edebilmekte. İş gelip bu noktada kitlenirse Avrupalı zenginlerin Afrika safarilerindeki gibi kibirli bir hale bürünürüz. Dünyadaki diğer insanlar biz eğlenelim diye farklı kıyafetler giyip, farklı yemekler yemiyorlar. Bu insanların dilini anlayabilmek için -İngilizce olmak zorunda olmayan- bir dil bulmamız çantamıza alacağımız en kıymetli araç olacaktır. Mesela onların sofrasında beraber yemek yerken sizi yadırgamayacakları kadar rahat davranıyorsanız o zaman onlarla bir şeyler paylaşabilirsiniz.

 

  1. TEBLİĞ: Elbette ki tebliğ yalnızca ülke dışında yapılacak bir iş değildir. Hatta yurtdışında her yerde yapılacak bir şey de değildir. En güzeli sizi gören her insanın sizden İslâm’ı öğrenmesidir. Bu kişi eğer hataları olan bir Müslüman ise size bakıp düzeldiğinde çok açıktır ki bir tebliğ vazifesi görmüşsünüzdür. Ancak Müslüman’ın her hali bir tebliğ olmalıdır. Bu ümmetin en önemli görevi cihad etmektir. Cihat dediğimiz şey “Allah ile kullar arasındaki engeli kaldırmaktır.” Bunun ne şekilde yapılacağı her anımıza göre değişebilir. Ancak mücahidlerin vazifesi tebliğdir. Yusuf Hamedânî, Ahmed Yesevî hazretleri ne iyi etmiş de alperenler yetiştirmişlerdir. Gittikleri yerlerdeki kültürleri, yaşantıları bozmadan onlara birer İslâm gömleği giydirebilmişlerdir bu sayede. Malezya’da, Endonezya’da Müslüman tüccarların yaşadığı İslam sayesinde ahali İslam’a meyletmiştir.

 

NETİCE:

İşte burada seyahat etmenin bir inceliği var. Bu insanları anladığımızda onlarla paylaştığımız bir hikâyemiz oluyor. Bunun dışındaki her yolculuk Moda’da oturan beyaz Türklerin galoş giyerek Anadolu evlerini gezmesine benziyor. Bu insanlar ortadaki tastan bir kaşık çorba içmemişlerdir hayatlarında. Zira Moda’da oturan bir kısım zevât hâlâ Anadolu insanının dilini öğrenebilmiş değildir. Gideceğiniz memleketi anlayabilmek için bir diliniz yoksa çantanızda en kıymetli hediyeleri de getirseniz hikâyesi hep yarım kalmış olacaktır.

Şunu bir kez daha söylemeliyiz ki bir seyyah, çantasını alışkanlıklarından kurtardığı kadar cennete yer açar. Tüm bu sebeplerle çıkacağımız her seyahatte çantamızda muhakkak bulunması gereken bir nazardır Tebliğ…

YAZAR BİLGİSİ
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.