SOSYOLOJİK SİYER-Ramazan’da da Rasulullah Gibi Olmak

Her daim hayatında rehbere ihtiyaç duyan, unutan ve unutkan varlık insan, hata ettiğinin farkına vardığında erdemli bir davranış gerçekleştirmiş olur. Fakat yeni hataların zincirleme bir şekilde gelmesini önlemek için çok iyi bir önder ve örneğin hayatında etkin bir rol oynamasına müsaade etmesi, hatta onun izinden gitmesi gerekir. Tabi bu kılavuzun sıradan biri olmadığı gibi, insanı yaratan ve yaşatan Rabbimiz tarafından da onaylanıp takdim edilen özellikte biri olması gerekir.
İnsanlık tarihi bu hakikatleri unutup itikaden, amelen ve ahlaken çöktüğünde El Mü’min olan Allah celle celaluhu emniyetimiz için yeryüzüne müdahale eder ve peygamber gönderir. İşte son elçinin rehberliğinde yaşanması gereken bir hayat dönemdeyiz. Rahmet elçisi eşliğinde ayların sultanını ihya edip güven ve umut içinde yaşam yolculuğumuza devam edebiliriz. (Rabbimizin izniyle)
AYLARIN SULTANINDA EFENDİMİZ aleyhisselam NELER YAPARDI?
1- HAYATI VE HAYATIN KİTABINI OKURDU
Okuma eylemi yalnız başına bırakılamayacak kadar önemli bir iştir. Aynı zamanda yalnız kalırsa korkmak da gerekir. Sağlam dostları olmayan kolay kolay salih ve sadık olamaz. Bu bağlamda okumanın tefekkür gibi arkadaşlara ihtiyacı vardır.
Rasulullah okurdu. Yol haritamızı Rabbimizin elçisi ile beraber tefekkür ederek okurdu. Mukabele olarak bildiğimiz ve Ramazan ayının önemli sünnetlerinden olan bu güzel amel karşılık verme, karşılıklı okuma anlamına gelir. Bir kimsenin Kur’an’ı ezberden veya kitaptan yüksek sesle okuması ve onu dinleyen topluluğun da sessizce Kur’an’dan takip etmesine “mukabele” denir.
Mukabele nasıl ortaya çıkmıştır?
Kur’an’ın Allah tarafından indirildiği şekilde muhafazası, âyet ve sûrelerin tertibinin doğru olarak tesbiti ve bunun kontrolü için Cibril aleyhisselam her sene Ramazan ayında, bir rivayete göre Ramazan ayının her gecesinde, Hz. Peygamber aleyhisselam’a gelirdi. Hz. Peygamber aleyhisselam Kur’an âyetlerini Cibril’e okurdu. Buna “arz” denir. Aynı âyetleri, mukayese için bir de Cibrîl aleyhisselam okurdu ki buna da “mukabele” denir.
Kur’an’ın Ramazan’da nazil olması (el-Bakara, 2/185), Kur’an okumanın özellikle Ramazan’da kat kat mükâfatlandırılacağı müjdesi, Müslümanların bu ayda en çok Kur’an’la meşgul olmalarına sebep olmuştur. Bu sebeple “Kur’an ayı” olan Ramazan’da cami ve evlerde “mukabele”ler okunur, hatimler yapılır. Ayların şahında, önderlerin en güzeliyle amellerin en faziletlisi Kur’an ile buluşmayı sağlamak gayesine ulaşmamız gerekir.
2- RASULULLAH “ORUÇ TUTARDI”
Sahuru-seheri, iftarı-daveti ile muhteşem bir ibadet olan orucu da en güzeliyle tutmak için “en güzel örneğe” sarılmamız gerekir. Orucu tutmak kadar orucun bizi tutması gerekmektedir. Bedeni ve nefsi aç bırakırken ruhu doyurmaktır oruç. Bu bağlamda orucun tüm hücrelerimize kadar nüfuz etmesi gerekir.
Rasulullah’ın aleyhisselam “ümmetimin ayı” dediği Ramazan ayı, oruç ayı olarak da isimlendirilir. Sadece bireysel bir huzur değil toplumsal bir ıslah çalışmasıdır oruç.
Allah Râsulü aleyhisselam “Allah’ın, kötü söz ve davranışları terk etmeyen adamın yemeyi ve içmeyi terk etmesine ihtiyacı yoktur.” buyurur. (Buhari, Savm, 8)
Allah Râsulü aleyhisselam, Ramazan ayında günlük hayatını aksatmamaya çalışır, oruç günlerinde yapması gereken işleri varsa onları yerine getirirdi. Nitekim Ramazan’da birçok sefere çıktığı görülmektedir. Ramazan orucunun farz kılındığı yıl, Bedir seferine çıkmıştır.
Ramazan’da çıktığı seferlerden biri de Mekke’nin fethidir. Rasûlullah aleyhisselam fetih yılında 10 Ramazan’da Medine’den yola çıktı. Yol güzergâhındaki Kedid’e ulaşıncaya kadar oruç tuttu. Ancak oradan itibaren yolda oruç tutmadı. Ashabın çoğu da onun gibi yaptı. (Buhari, Savm, 34) Ebu Said el-Hudri, ashabın bir kısmının oruç tutmaya devam ettiğini, bir kısmının ise oruçlarını yediklerini, ancak düşmanla karşılaşma tehlikesi ortaya çıkınca Hz. Peygamber’in artık oruç tutmamalarını emrettiğini ifade eder. Sefer sırasında oruç tutan tutmayanı kınamadığı gibi, oruç tutmayan da tutanı kınamadı.
Rasulullah aleyhisselam Ramazan ayını çok sever ve onu en güzel bir şekilde uğurlamak için gayret eder, Ramazan’ı festival havasına sokmazdı. Rahatlaması ise teravih namazı ileydi.
3- Ön ve Son Muhasebe
İtikâfı Önemserdi
İtikâf insanın hem dünyadan hem kendi varlığından kopup asıl gideceği yer için hazırlanmasıdır. İtikâf ile ilgili bazı hadisler şöyledir;
Hz. Aişe radıyallahu anhâ anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm vefat edinceye kadar Ramazan’ın son on gününde itikâfa girer ve derdi ki: “Kadir gecesini Ramazan’ın son on gününde arayın.” Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm’dan sonra, zevceleri de itikâfa girdiler.” (Buhârî, Fadlu Leyletü’l-Kadr 3, İtikâf 1,14; Müslim, İtikâf 5, (1172); Muvatta, İtikâf 7, (1, 316); Tirmizî, Savm 71, (790); Nesâî, Mesâcid 18, (2, 44); Ebu Dâvud, Sıyâm 77, (2462, 2464); İbnu Mâce, Sıyâm 59; (1771)
Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: “Hz. Peygamber aleyhissalâtu vesselâm her Ramazan’da on gün itikâfa girerdi. Vefat ettiği yılda ise yirmi gün itikâfa girdi.” (Buhârî, İ’tikaf 17; Ebu Dâvud, Savm 78, (2466). İbnu Mâce, Sıyâm 58, (1769)
İtikâfta iken geçmişin muhasebesi, geleceğin hizmet planı, zikir, dua, tefekkür ve namaz ibadeti bolca yapılır. İtikâf dünyadan el etek çekmek değil ahiretin tarlası olan dünyaya daha iyi bir ekim ve dikim yapmaktır. Bireysel yönü kadar toplumsal yönü de vardır. Onlarca insanın itikâfa girmesi, diğer insanlara ışık tutması ve teşviki açısından da fevkalade önemlidir. İrşad ve daveti kendisine vazife edinen Müslümanlar için itikâf motivasyon ve ar-ge çalışması açısından bulunmaz bir nimettir. Dava derdi olan âlimlerimizden itikâfı bir okuyalım.
– İtikâf kalbe üşüşen boş duygulardan kendini arındırmadır, ibadetle meşgul olup melekleşmedir. (Şah Veliyyullah)
– Kalbin gereksiz duygulardan arınması ve Allah’a yönelmesi; insanı O’ndan uzaklaştıran çok yeme, uyuma, konuşma, gibi malayani şeylerden kaçınması ile mümkün olabilir… Allah bu yaklaşmanın sağlanması için oruç gibi bir ibadet koymuş ve ona bir de gönüllü bir ibadet olan itikâfı ekleyerek bu arınma ve yakınlaşmanın artmasını dilemiş ve bunu kolaylaştırmıştır. Kulunun ünsiyetinin halkla ve dünyalıkla değil kendisiyle olmasını arzu etmiştir. Çünkü ölümle birlikte artık sadece ve sadece O’nun ünsiyeti fayda verecektir.” (İbnu’l-Kayyım)
Rasulullah’ın Ramazan’ı sadece mukabele, oruç, itikâf ibadetlerinden müteşekkil değildi. Ramazan ayı; yardımlaşma, dayanışma, buluşma, ikram etme ve sayılamayacak kadar güzellikler barındırmaktaydı.
Bizim Ramazan ayımızın da Kur’an-ı anlama, Efendimizi anlama, kendimizi oruç ile tutup bir daha bırakmama, yardımlaşmayı yaşam prensibi haline getirme ve ibadet şuurumuzun tüm hayatımıza yayılmasına bir başlangıç olması gerekir. (Bunu anlamış kitlelerin ise birer örnek olarak insanlığı İslam’a hal ve kal diliyle davet etmesi gerekir.)
Rabbim Ramazan’da günahları yanmış, kendisi serinlemiş bir halde bayram etmeyi ve ahiret bayramına kavuşmayı nasip etsin.