DÜŞÜNCE UFKUMUZ / İnancım Çerçevesinde ‘Düşman’

Dilimize, Farsçada bulunan “başkasına kötü niyet besleyen kişi” anlamındaki ‘düşmen’ kelimesinden geçen düşman kavramı, Kur’an-ı Kerim’de adâvet kelimesiyle ifade edilmiştir. Adâvet; hak sınırı aşan, zulmeden, kin besleyen, zarar vermek için fırsat kollayan, iyiliği engelleyen kimse veya durum anlamlarında kullanılmıştır. Uhuvvet, sadakat, sevgi, takva ve halil kelimelerinin zıddı olan adâvet kavramı Kur’an-ı Kerim’de 64 yerde geçmektedir.
Düşman kavramı insanın yaşam tarzı, hayat anlayışı, bakış açısı ve etrafındakileri değerlendirme kriterleri ile doğrudan bağlantılı bir kavramdır. İnsan hayat prensiplerini nereden aldıysa oranın anlayışı ve bakış açısıyla hareket eder ve değerler geliştirir. Bu yönüyle düşman kavramı inanca, itikada taalluk eden bir kavramdır. Öyleyse mahşerde şu sorgulamanın da hesabını vereceğimizi unutmayalım: “Kime, kim için, hangi nedenle düşmanlık yaptın?”
İslam’da düşman denildiği zaman aklımıza ilk olarak şeytan gelir. Kur’an-ı Kerim’de defalarca “apaçık düşman” olarak nitelenir. Şeytanın düşmanlığı, insanı Allah’a kul olma inancından uzaklaştırarak pis ve aşağılık bir hayata mahkûm etmektir. Şeytanın tüm fısıltıları ve vesveseleri bu hedefe ulaşmak içindir. Ona uyanlar Allah’ın yolundan uzaklaşacak, verimsizleşecek, yalnızlaşacak, gevşeyecek ve boş vermişliğe sürüklenecektir. Öyleyse “apaçık düşman”ımız olan şeytanın bu oyunlarını iyi bilelim de Allah’ın yoluna sıkıca sarılalım.
Kur’an-ı Kerim’de şeytandan başka düşman olarak şunlar sayılır:
Nefsimiz, insanın kendi cinsi, putlar, putperestler, kâfirler, zalimler, münafıklar, yahudiler, müşrikler, hristiyanlar. Bunların yanı sıra içki ve kumar da düşmanlığa yol açan temel faktör olarak belirtilmiştir. Hatta insanın eşi ve çocukları da düşman olarak nitelenmiştir. Tüm bunlar hayatımızı kapsayan imtihan sahalarımızdır. Bunların yoldan çıkarıcı, saptırıcı telkinlerine, kandırmacalarına ve yönlendirmelerine kapılmadan Allah’ın yolunda sebat gösterebilmek istenilen, arzu edilen bir durumdur. Değilse düşmana tabi olunmuş ve yoldan sapılmıştır.
Mü’min olduğunun şuurunda yaşayanlar için düşman, bizzat kişinin kendisi değil o kişiden zuhur eden yanlış ve saptırıcı davranışlardır. Bu yaklaşımla hareket eden her mü’min yaşadığı toplumda insanlara karşı dürüst, iffetli, onurlu, merhametli, adaletli, sabırlı ve mertçe bir duruş göstermelidir. Böylece düşman bildiğimiz kimseler bu davranışlardan etkilenerek kendi bozuk yolunu düzelteceklerdir. Burada şu önemli vurguyu da yapmamız gerekir ki mü’min için “düşmanlık başka hainlik başkadır.” Mü’min, düşmanına bile hainlik yapmayacak kalitede bir adamdır.
“Peki, düşmansız olunamaz mı?” gibi bir soruya ne diyeceğiz? Bu tür sorular insanları uyutmak, pasifize etmek için üretilen hümanizmle ortaya çıkmıştır ki gerçek hayatla hiçbir bağlantısı yoktur. Çünkü az önce ifade ettiğimiz gibi her anlayış, her yaşam tarzı, her bakış açısı kendi prensipleri doğrultusunda dost ve düşman ortaya çıkarır. Yani dost ve düşman doğal olarak ortaya çıkar. Hayatın bu doğal yapısı insanlarda farklı karakterlerin belirginleşmesine neden olacaktır.
Tüm bunların yanında Allah’ın bildiği ancak bizim bilemediğimiz düşmanlar vardır ki bunlar için güç ve kuvvet hazırlamamız emredilmiştir. Yapılacak olan bu hazırlıklar gizli düşmanları ümitsizliğe düşürecektir. Dolayısıyla Allah’ın yeryüzünde istediği sulh ortamı devam edecek ve insanlarla Allah’ın arasındaki engeller kaldırılmış olacaktır.