DÜŞÜNCE UFKUMUZ / Cahiliye Mantığıyla Gelişen “Atalar Dini”

İnsan doğumuyla birlikte kendisini sosyal bir ortamda bulur. İlk dönemlerde çocuk üzerinde aile etkilidir. Zamanla bu etki yerini toplumun değer yargılarına göre yetişen kimselere geçer. Toplum geçmişten getirdiği yaşantıları ve ileriye dönük beklentileriyle bir hayat anlayışı belirlemiştir. Toplum bu anlayışın her bireyde gelişmesini bekleyerek nesillerden nesillere devamlılık sağlamak ister. Bu süreç insanın kimlik ve kişilik oluşturma sürecidir.
İnsan yaşadığı toplumda toplumun anlayışına göre inancını, değer yargısını, benliğini, iradesini, bakış açısını, idrakini, kimliğini, karakterini belirler. İnsan bunları belirlerken hiçbir zaman kendi başına bırakılmaz ve toplum tarafından kuşatılır. Böylece toplum sıkıntı çekmek istemeksizin insan yetiştirir. Bu durum toplumların insan üzerindeki etki boyutunun büyüklüğünü gösterir. Öyleyse toplumların değer yargıları Allah’a ve Peygamberlere göre belirlendiğinde insanların kimlik ve kişiliğiyle, cahilî mantığa göre belirlendiğinde insanların kimlik ve kişiliği çok fazla farklılık arz edecektir.
Allah Teâlâ toplumlara peygamberlerini gönderdiğinde peygamberler -aleyhimüsselam- inanç sistemi üzerinde durarak insanların zihinsel keşmekeşliğine, sapkın toplumsal yönlendirilişine ve toptancı kabul mantığına müdahale ettiler. Böylece insanlar varlığı, hayatı ve olayları insani gözle bakarak değerlendirmeye davet edildiler. Bundan sonra dileyen imana geldi dileyen kendi uydurdukları “atalarının yoluna” devam ettiler.
Peygamberler toplumlarını Allah’a ve Allah’ın ayetlerine davet ettiklerinde insanlardan duydukları mazeretlerden birisi de “Biz atalarımızı üzerinde bulduğumuz yola uyarız.” sözüydü. Bilinçlerin köreldiği, geleneklerin hâkim olduğu, kolaycılığın tercih edildiği, taklidin geliştiği, daha da vahimi kulluğun Allah’tan başkasına yapıldığı toplumlarda insanlar bu sözle peygamberlerden yüz çevirdiler.
Kur’an-ı Kerim’de 25 yerde kullanılan “Atalarının Yolu” ifadesi Allah’ın yoluna gelmemek için peygamberlerin karşısına dikilen zavallılar tarafından üretilmiş bir kavramdır. Bu yolun kendisine göre anlayışı, fıkhı, doğrusu ve yanlışı vardır. Bu kavramı dile getirenler yeri geldiğinde İslam’dan da kurallar almaktan vazgeçmezler. Yeter ki insanlar onların hegemonyası içerisinde yönetilmeye hazır hale gelsinler.
Cehaleti mantığa dönüştürerek gelişmeye çalışan toplumlarda aslında bilginin çok önemi yoktur. Kendi rahatlarını kaçırmayacak, yanlışlarını gündeme getirmeyecek, üstünlüklerini dile getirecek türden çalışmalar desteklenerek insanları boşluğun içerisinde bocalamaya sürükler. Bu nedenle de bilginin değeri değil kendisine hizmet etmesi ön plana çıkmıştır.
“Atalar Yolu”na sımsıkı sarılanlar, ortamı sorgulamaya çalışanları; “Bi sen mi doğrusun! Sen anladın sadece, öyle mi? Bu kadar insan yanlışta ama farkında değil öyle mi?” gibi aşağılama cümleleriyle itham ederek engellemeye çabalar. Ürettikleri bid’atlerle, batıl inançlarla, masallarla, efsanelerle, hurafelerle, dizilerle, filmlerle kendini ve sistemini muhafaza etmeye çalışır. Kendisini yenilemeye kapattığı için de durum analizi yapamayacak kadar körelmiştir. Artık bu yolda olanları sadece ölüm uyandıracaktır.