Oruç ve İmsak

Oruç ve İmsak

“Ey iman edenler! Oruç, sizden öncekilere farz kılındığı gibi size de farz kılındı. Umulur ki korunursunuz.” (Bakara, 183)

Nefsin tezkiyesi daha cennette iken başlayan bir iç mücadeledir. Şems suresinde Rabbimiz “Nefse ve onu biçimlendirene, sonra da ona kötülük ve takva kabiliyetini verene yemin olsun ki, elbette nefsini tezkiye eden kurtulmuştur. Onu kirletip gömen de ziyan etmiştir.” (Şems, 7-10) buyurur.

Âdem aleyhisselam cennette nefis sahibi biri idi. Nefsinin arzuları ve şeytanın dürtmeleri ile karşılaştı da şaşırıp kaldı. “Biz de Âdem’e şöyle dedik: Ey Âdem! Şüphesiz bu İblis sana ve eşine düşmandır. Sakın sizi cennetten çıkarmasın, sonra sıkıntı çeker, perişan olursun. Doğrusu senin aç ve açık kalmaman ancak cennettedir. Ve sen orada ne susarsın ne de güneşin sıcağında kalırsın.”

“Nihayet şeytan ona vesvese verdi. Şöyle dedi: ‘Ey Âdem! Sana sonsuzluk ağacını ve çökmesi olmayan bir saltanatı göstereyim mi?’ Bunun üzerine ikisi de o ağaçtan yediler. Hemen ayıp yerleri kendilerine açılıp görünüverdi. Ve üzerlerine cennet yaprağından örtüp yamamaya başladılar. Âdem Rabbinin emrinden çıktı da şaşırdı. Sonra Rabbi, onu seçti de tevbesini kabul buyurdu ve ona doğru yolu gösterdi.” (Taha, 117-122)

Âdem aleyhisselam uyarıları bilmesine rağmen nefsinin arzularına uydu. Bu davranışı bize göstermektedir ki; nefis cennette de olsa daha ötesini isteyecektir. Asla sahip olduklarıyla yetinmeyecektir.

Nefsi dizginleyen en önemli ibadet oruç ibadetidir. Oruç, gece yarılarından başlayıp akşama kadar devam eden inancın pratiğe yansıdığı örnek bir ibadettir. Riyasız, su katılmamış tam bir kulluktur. Oruç ibadetinde saflar netleştirilmiştir. Rabbimizin “Ey Âdemoğulları! Şeytana tapmayın, o size apaçık bir düşmandır ve bana kulluk edin, doğru yol budur diye size and vermedim mi?” (Yasin: 60-61) diye dünyada iken uyarılarının hesabını ahirette soracağı gün gelecektir. Tıpkı Âdem aleyhisselam’a yaptığı uyarıların sonucunu cennette de olsa sorguladığı gibi.

Müslümanlar olarak oruç ibadeti ile Rabbimizin çetin bir imtihanından geçmekteyiz. Maalesef içimiz kan ağlayarak görmekteyiz ki; İslam coğrafyasında gelir dağılımı uçurumları oluşmuştur. Şeytanın “aç kalırsınız” dürtüleri ile kardeşliğimizi zayıflattık. İmtihanı kaybetme noktasına yaklaşıyoruz.

“Düşküne, yetime ve esire seve seve yemek yedirirler. ‘Size sırf Allah rızası için yemek yediriyoruz. Sizden ne bir karşılık ne de bir teşekkür bekliyoruz. Biz sert ve belalı bir günde Rabbimizden korkarız.’ derler.” (İnsan, 8-10) ayetinin müjdelediği kişilerimiz azaldı.

Kardeşlerimiz arasında klimalı evlerde, köşklerde oturup; bırakın çarşıdan istediğini alabilmeyi dünyanın diğer ucundan istediğini akşam sofrasına koyabilecek imkâna sahip olduğu halde sırf nefsine zor geldiği için nefsi emaresinin, şeytanlaşmış arkadaş çevresinin ve iblisin dürtmelerine dur diyemeyen; Rabbinin emrine uyamayan gaflet yolunu tutmuş şaşkınlar var.

Oruç ibadeti sahurda imsakla başlar. Efendimiz sahuru teşvik etmiştir. Çünkü sahur vakti bizi Allah’tan başka kimsenin görmediği tam bir samimiyet anıdır. “Artık safımızı netleştirdik, Rabbimizin emri olduğu için gece yarısında halis niyetle Allah’a kulluk etmeye karar verdik” demektir.

Gecenin bir yarısında, karanlıkların içerisinde kalkmış sanki Hacc’da Hacerül Esved’i selamlar gibi Allahu Ekber -Allah’ım sen en yücesin- diyen mü’min nefsine ve şeytana meydan okumuştur. O artık başta yemek, içmek ve cinsellik gibi arzuları olmak üzere nefsinin meşru dahi olsa heva ve hevesine karşı Allah’ın emrine yönelmiş, İblis ve yandaşlarının hile ve tuzaklarına karşı nefsi ile cihat etmektedir.

Oruç ibadeti; tam anlamıyla saf belirleme ibadetidir. Onun için hadis-i kutside “Âdemoğlunun her ameli katlanır. ‘Oruç başkadır. Çünkü o sırf Benim içindir, onun mükâfatını da Ben vereceğim. Kulum Benim için şehvetini, yiyeceğini terk etti. Oruçlu için iki sevinç vardır: Biri, orucu açtığı zamanki sevincidir, diğeri de Rabbine kavuştuğu zamanki sevincidir.” (Buhari) buyrulur.

Oruç; bir disiplin ibadetidir. Evinde doğru dürüst bir sofra kuramadığı, belki açlıktan ölen insanların ülkesinde kendisi de aç ve etrafında insanlar da açlıktan ölürken dahi orucunu tutan, disiplinli, canını Allah yolunda harcamaya amade milyonlarca sadık oruçlu mü’min varken; karnı tok sırtı pek olduğu halde yan çizen mızıkçı mü’minler de var.

İmsak sözlükte “kendini tutmak, engellemek, el çekmek, geri durmak” anlamlarına gelir. Yalnızca Allah rızası için O’na itaat için imsak eden nefsini onun emrine amade etmiştir. İmsak dini anlamı ile sadece oruç ibadeti için kullanılsa da kendimizi tutmak ve günahlardan el çekmek gibi anlamlarıyla her kulluğun bir imsakı olduğunu biliriz. Namazına devamlı olan kardeşim de imsak halindedir. Faiz yemeyen kardeşim de imsak halindedir. Alkol kullanmayan, haram yemeyen kardeşim de imsak halindedir. Efendimizin buyruğunda olduğu gibi güzel ahlak üzere olmaya devam eden imsak halindedir.

“Birbirinizle ilginizi kesmeyiniz, sırt dönmeyiniz, kin tutmayınız ve haset etmeyiniz. Ey Allah’ın kulları! Kardeş olunuz. Bir Müslümanın, din kardeşini üç günden fazla terk edip küs durması helal değildir.” (Buhari)

Kısacası imsak, Kur’an’ın anlattığı Allah’ın yolu olan sıratı müstakime girmenin ilk adımıdır. İmsakı olmayanların iftarı da olamaz. İftarın getirdiği maddi ve manevi hediyeleri de olamaz. Ramazanın bitimi ile her şeyi bitirmeden Kadir gecesinin hediyesi olan her türlü imsak’ın ve disiplinli yaşamanın kaynağı olan Rabbimizin yüce kitabına sarılalım. Rahmetinden ve bereketinden hem dünyada hem de ahirette istifade edelim. Göreceğiz ki; Kur’an-ı Kerim boş zamanlarda okunup anlaşılmaya çalışılacak bir kitap değildir.

Ne mutlu Allah’ın yoluna girenlere ve orada sebat gösterenlere.

YAZAR BİLGİSİ
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.