Hortlaklar Hortlattı Yine

Bulunduğu ortama göre renk değiştiren bazı varlıklar gibi yaşadıkları zamana ve mekâna göre renk, şekil ve strateji geliştirip değiştirerek devam eden bir Haçlı zihniyeti var. 28 Şubat döneminin başbakanı B. Ecevit’in milletin kürsüsünden meclise milletvekili yemini için başörtüsüyle gelen M. Kavakçı için “Bu kadın” diye başlayıp “çıkarın dışarı” diye devam eden nefret söyleminde yüzündeki kinin ve nefretin varlığını gösteren bir resmin altına yazmışlar: “Ecevit öldü, korkmayın.” diye. Hâlbuki ölen Ecevit ama hiç ölmeyen o zihniyet. Yani zihniyetler ölmez. Ecevit zihniyeti hep oldu ve olacak. Ne mutlu o zihniyetle mücadelenin cesur erlerine.
Hak batıl mücadelesi Hz. Adem-İblis, Habil-Kabil’le başlamış ve hiç bitmemiştir. Onun için haçlı zihniyeti de bitmez, devam eder. Şimdi yine kapımızda bu zihniyet: Ortadoğu’da. En büyük hedef de Türkiye, milletimiz. Bu zihniyet, mücadelesini duruma göre ekonomik, siyasi, kültürel ve sosyal alanda yürütmektedir. Bu alanlarda da çok başarılı oldular. Bitmeyen mücadelenin yeni ayağı medya, dahası sosyal medya olarak görülüyor. Algı operasyonu dediğimiz propaganda tüm hızıyla devam ediyor.
Şimdi dönüşüm zamanı. Onların oyunlarını yok etme zamanı. Bu sebeple yılmadan yorulmadan yürümeye, koşmaya devam etmeliyiz. Çünkü Üstad’a göre;
Ey düşmanım, sen benim ifadem ve hızımsın;
Gündüz geceye muhtaç, bana da sen lazımsın!..
Şubat sonu ve Mart ayı itibariyle siyasi bilincimizin oluşmasında, Müslüman siyaset ilişkisinde, İslam’ın bir nizam olduğu yönünde benim ve benim gibi on binlerce kişinin üzerinde net etkileri olan Hocamız Erbakan gündemdeydi. Siyasetin hırsı ve kirlenmişliği içerisinde tam olarak anlatılamayan, anlaşılamayan Erbakan Hocamızı anma ve anlatma törenlerindeki bölünmüşlük, istismar, sahte gülücükler, ağlamalar, marjinallik ayrı ve önemli bir yara. Konum o değil.
Ama O’nun zihinlerimize kazıdığı “Batı Kulübü”nün eylemleriyle “kulüp” olduklarını gösterdiği zamanları yaşıyoruz. ‘Ortak Pazar’dan Avrupa Birliği’ne ulaşan “Batı Kulübü” şimdilerde yeni Avrupa ülkelerinin de katılımı ile tam bir “Hristiyan Birliği” oldu. Cemil Meriç’in tespitine itiraz mümkün mü doğudan ve batıdan?
“Bütün Kur’an’ları yaksak, bütün camileri yıksak, Avrupalının gözünde Osmanlıyız; Osmanlı, yani İslam. Karanlık, tehlikeli, düşman bir yığın! Avrupa, maddeciliğine rağmen Hristiyan’dır. Sağcısıyla, solcusuyla Hristiyan. Hristiyan için tek düşman biziz: Biz Haçlı ordularını bozgundan bozguna uğratan korkunç ve esrarlı kuvvet.”
Bu “Hristiyan Birliği” topyekûn Türkiye’ye savaş açtı. İçerde veya dışarıda ülkemiz aleyhine olan her olayın ya organizatörü oluyorlar ya da bizzat içinde yer alıyorlar. Yeter ki Türkiye kaybetsin. Çünkü görüldü ki Türkiye kaybederse ümmet kaybeder. Kazanırsa İslam dünyası ve mazlumlar kazanır.
Gezi olayları… Ne içindi, nereye taşındı? FETÖ neydi, nereye geldi, nereye doğru yönlendirdi? PKK’nın maşa olduğu zaten malum. Şimdi sormalıyız; Gezi’de batının işi ne? Hava alanı, köprü, tünel gibi yatırımlar niçin hedefte? Gezi ile FETÖ ile PKK ile yatırımların ilgisi ne? Batı ilgiyi kurmuş bile.
Türkiye’deki iktidarı milletin benimsemesi, Cumhurbaşkanının ilk turda halkın yarıdan fazlasının oyuyla seçilip kabul görmesi niçin rahatsızlık oluşturuyor? Tam bir serbestlik içinde seçimlerin yapıldığını dış gözlemciler tespitle rapor etmedi mi? Demokrasi de bu değil mi? Batı niçin dayatıyor?
Belirttiğim gibi Batı topyekûn savaş açtı Türkiye’ye. Siyasi, kültürel, ekonomik ve sosyal yönden bir savaş. Erbakan Hocamız “onlar ve biz” derdi. Saflar netleşti. Şimdi onların yanında kim var? Türkiye’nin yanında kimler var? Lütfen “Batı Kulübü” ne dikkat.
Referandum yani halk oylaması… Bir Anayasa değişikliğinin halka sorulması kadar normal bir şey yok. İtalya’da yapıldı. İrlanda’da, İngiltere’de yapıldı. Peki Batı Türkiye’deki anayasa değişikliği ile niçin bu kadar ilgili? Hatta açık “hayır”a taraf. Niçin olmayacak davranışlar sergileniyor?
Çünkü Batı’da var olan ırkçılık, üstün ırk anlayışı HORTLADI. Batı Kulübü ırkçı yaklaşımıyla kendisinin yıllardır sömürdüğü Afrika ve Asya Müslümanlarını şimdi kovuyor. Mülteci karşıtlığı bahanesiyle Müslüman düşmanlığı yapıyor. Bu anlayışını açıklayan, yanlışlarını yüzüne haykıran her millete ve liderine karşı çıkıyor. “Dünya beşten büyüktür” dediği, vahşetlerini hatırlattığı için R. T. Erdoğan’ı karşılarına aldılar. Bırakalım başkanlığı, açık diktatörlükleri yıllarca destekleyip beslemediler mi? Halen desteklemiyorlar mı? Mısır halen öyle değil mi? Başkanlık sistemiyle seçilen Mursi’yi deviren Sisi’ye bir şey dediler mi?
Batı ve özellikle Almanya, Hollanda II. Dünya Savaşı sonrası genç erkeklerini ve yatırımlarını kaybedince ilk sırada Türkler olmak üzere dişine kadar kontrol ettikten sonra dışarıdan işçi aldılar. Onları çürütünceye kadar maden ocaklarında çalıştırdılar. Şimdi gettolara mahkûm ettikleri o insanları ırkçılık sonucu dışlıyorlar, kovuyorlar. Mabetlerini, evlerini kundaklıyorlar. Gidin ülkelerinize diyorlar. Mayalarının gereğini yerine getiriyorlar. Hay yaşa Paşa;
Bed-asla necâbet mi verir hiç üniforma
Zer-dûz palan ursan eşek yine eşektir
Halka soruyorlar: “Evet mi, hayır mı?” Evet diyen de hayır diyen de içerikle çok meşgul olmuyor, tercihini söylüyor. Ben de yaşadıklarıma, 12 Mart, 12 Eylül, 28 Şubat, 27 Nisan, Gezi, 2014 Aralık’ına ve 15 Temmuz’a bakıyorum. Sonra bu anılan olaylar sonrası ülkemde hangi depremler oldu? Kim kazandı, kim kaybetti? Kim sevindi, kim üzüldü? Onlara bakıyorum. Şimdi “evet” çıkarsa kim sevinecek, kim üzülecek? O günlerle bugünleri dini, kültürel, ekonomik, sanatsal ve sosyal yönden karşılaştırıyorum.
Sonra şeksiz şüphesiz EVET diyorum.