Cihadu Fillah

Hayat, iman ve cihaddır. Cihad, Allah’ın mülkünde Allah’ın dinini hâkim kılmaktır. Samimi kullara düşen, temel ihtiyaçlarını karşıladıktan sonra, bütün mesaisini zihnen ve bedenen Allah davasına hasretmektir. Nefsiyle cihadı başarabilenler kulluğu başarmışlardır. Nefsiyle cihad edemeyenlerin, Allah düşmanları ile cihad iddiası münafıkane bir iddia olur. Allah, kullarından sadakat ve samimiyet istemektedir.
“Allah’a ve Resulüne karşı sadık ve samimi oldukları takdirde güçsüzlere, hastalara ve harcayacakları bir şey bulamayanlara bir günah yoktur.” (Tevbe, 91)
Her şeyi hakkıyla bilen Rabbimiz, Allah davası uğrunda cihad edenleri ve bu yolda son nefeslerine kadar sabredenleri belirleyeceğini, durumlarını da ortaya koyacağını beyan buyurmaktadır. Kul bilmeli ki her şeyi ayan beyan ortaya konacak, gizli hiçbir şeyi kalmayacaktır. Samimi kul tribünlere oynamaz. Samimi ise oynayamaz! Bu halin kendisine hiçbir şey kazandırmayacağını, bilakis çok şey kaybettireceğini bilir. İhlâs ve samimiyetten taviz vermez. Denendiğini hiç aklından çıkarmaz. Denendiğini bilen kul, nasıl yanlış yapmaya devam eder ve ihanette bulunur?
“And olsun, içinizden cihad edenleri ve sabredenleri belirleyinceye ve durumlarınızı ortaya koyuncaya kadar sizi deneyeceğiz.” (Muhammed, 31)
Gücü yetenin gücü yettiğince Allah davası için koşuşturması gerekir. Kul, güç yetirebildiğinden sorumludur. Gücü yettiği halde yan gelip yatanlar, Allah yolunda cihad edenlerle bir olacaklarını düşünüyorlarsa yanılıyorlar. Daha kötü olanı da cihad ediyor görünüp cihad etmeyenlerdir ki bunların hali tümden perişandır. Kulluk da derece derecedir. Dünya makam ve mevkilerinin en tepesine çıkmak isteyen insan neden kulluk derecelerini düşünmez?
“Mü’minlerden özür sahibi olmaksızın oturanlarla, Allah yolunda mallarıyla canlarıyla cihad edenler eşit olmazlar. Allah mallarıyla, canlarıyla cihad edenleri, derece itibariyle, cihattan geri kalanlardan üstün kılmıştır.” (Nisa, 95)
Rabbimize yaklaştıracak vesileler çoktur, fakat bunların başında Allah davası için çalışmak gelir. Allah’ın dinini hâkim kılma yolunda çalışmak. Çalışıp çabalamayı rızkına vesile kılmayan rızık temin edemezse Allah’a yaklaşmaya vesile aramayanlar da Allah’a ulaşamazlar. Cihad da kulun kurtuluş vesilelerinin başında gelmektedir. Kulu Allah’a yaklaştıran en önemli vesilelerdendir.
“Ey iman edenler; Allah’a karşı gelmekten sakının, O’na yaklaşmaya vesile arayın ve O’nun yolunda cihad edin ki kurtuluşa eresiniz.” (Maide, 35)
Rabbimiz sevdiği kullarının, mü’minlere karşı alçak gönüllü, kâfirlere karşı güçlü ve onurlu olduklarını haber verirken, Allah aşkına, Müslümanım diyenlerden bazılarının haline şöyle bir bakalım. Kâfir ve münafıklarla işbirliği yaparken, Müslümanlara yaptıkları zulümlerin haddi hesabı yok. Bu nasıl Müslümanlık? Bu nasıl kardeşlik? Mü’min Allah’ın dinini öğrenme, yaşama ve yaşatma mücahedesinde hiçbir kınayanın kınamasından çekinmez. Bunu başarabilmek Allah’ın kuluna bir lütfudur.
“Ey iman edenler! Sizden kim dininden dönerse, Allah onların yerine öyle bir topluluk getirir ki, Allah onları sever, onlar da Allah’ı severler. Onlar mü’minlere karşı alçak gönüllü, kâfirlere karşı güçlü ve onurludurlar. Allah yolunda cihad ederler. Hiçbir kınayıcının kınamasından da korkmazlar. İşte bu Allah’ın bir lütfudur. Onu dilediğine verir. Allah, lütfu geniş olandır, hakkıyla bilendir.” (Maide, 54)
“Kendilerine savaş açılan Müslümanlara, zulme uğramaları sebebiyle cihad için izin verildi. Şüphe yok ki Allah’ın onlara yardım etmeye gücü yeter.” (Hac, 39)
Samimi mü’min niyetiyle, ameliyle, dört başı mamur bir şekilde Allah yolunda cihad etmelidir. Cihad öyle baştan savma laubali bir şekilde yapılacak iş değildir. Günün şartlarına en uygun yolu seçip mücahede edilmelidir. Cihad, niyetiyle ameliyle her şeyi ile dört başı mamur bir şekilde hakkı verilerek yapılması gereken bir iştir.
“Allah uğrunda hakkıyla cihad edin. O sizi seçti ve dinde üzerinize hiçbir güçlük yüklemedi.” (Hac, 78)
İmanı doğrulayan şey, iman ettikten sonra şüpheye düşmemek ve her şeyi ile Allah yolunda cihad etmektir.
“İman edenler ancak, Allah’a ve peygamberine inanan, sonra şüpheye düşmeyen, Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla cihad edenlerdir. İşte onlar doğru kimselerin ta kendileridir.” (Hucurat, 15)
İmanda samimi olmayanlar ise Allah yolunda cihaddan hep kaçınmışlar ve sürekli bahaneler uydurmuşlardır. Onlar için bir gün soğuk olur, bir gün sıcak olur, bir gün ziraat olur, bir gün ticaret olur. Bahaneler çoktur.
“Allah yolunda mallarıyla canlarıyla cihad etmek hoşlarına gitmedi ve ‘Bu sıcakta sefere çıkmayın.’ dediler. De ki: ‘Cehennemin ateşi daha sıcaktır.’ Bir kavrayıp anlasalardı.” (Tevbe, 81)
Günümüzün önemli hastalıklarından biri de maalesef mü’minlerin, mü’min kardeşlerine müsamahasız olmaları ve onlara sert davranmalarıdır. Hâlbuki Rabbimiz kardeşlerimize karşı şefkatli ve merhametli, kâfir ve münafıklara karşı ise şiddetli olmamızı emretmektedir. “Ey peygamber! Kâfirlere ve münafıklara karşı cihad et, onlara karşı sert davran. Onların varacağı yer cehennemdir. Ne kötü varılacak yerdir orası!” (Tevbe, 73)
Mü’minlerin denendiği önemli yerlerden biri de hicret edenlerin ve Allah yolunda cihad edenlerin görüp gözetilmesidir. Rabbimiz bunu başarabilenleri gerçek mü’minler olarak ilan etmektedir. “İman edip hicret eden ve Allah yolunda cihad edenleri barındırıp yardım edenler var ya; işte onlar gerçek mü’minlerdir. Onlar için bir bağışlama ve bol bir rızık vardır.” (Enfal, 74)
Netice olarak Allah davasına hizmet edenler, Allah yolunda malları ve canları ile cihad edenler zannetmesinler ki; Allah’ın dinine çok büyük yardım yaptık… Seni, yoluna hidayet eden Rabbindir. Seni muvaffak kılan Rabbindir. Sana malı ve canı veren Rabbindir. Ondan aldın, O’na verdin de Rabbin de sana ebedi saadeti bahşetti.
“Her kim cihad ederse, ancak kendisi için cihad etmiş olur. Şüphesiz Allah, âlemlere muhtaç değildir.” (Ankebut, 6)