Yolculuk

“Ramazan ayı, insanlara yol gösteren, hidayeti, doğruyu ve yanlışı ayırt edip açıklayan Kur’an’ın indirildiği aydır. İçinizden kim o aya yetişirse oruç tutsun. Kim hasta olur yahut seferde bulunursa tutamadığı günler sayısınca başka günlerde oruç tutsun. Allah sizin için kolaylık ister, güçlük istemez. Sayıyı tamamlamanızı, size doğru yolu gösterdiğinden dolayı Allah’ı tekbir etmenizi ister. Umulur ki şükredersiniz.” (Bakara, 185)
Yerler ve gökler yaratıldığı günden beri ayların sayısı on ikidir. Bu sınırlama yüce Rabbimizin zamana taktığı bir gerdanlık, aynı zamanda da on iki hazine sandığıdır. Günler ve aylar işleyişleri itibari ile birbirlerinden farklılığı olmayan mekanizmalardır. Günleri ve ayları hatırlanmaya değer kılan çok önemli gün, çok hayati bir gün; çok değersiz bir gün, çok berbat bir gün, çok zor bir gün… vs. yapan o gün zarfının içindekilerdir.
Rabbimiz bize her zaman bizden daha yakındır ve her zaman bize merhameti ile tecelli etmektedir. Bununla birlikte rahmet kapılarının daha da açıldığı Ramazan ayı, Kadir gecesi, hac ve kurban günleri gibi aylar ve günler vardır. Rabbimiz, belki de bu rahmetinden her gün ve gece nasibdar olsun diye hediyelerle dolu zarflarını aylar içerisinde sürekli gezdirmektedir. Aylar bunu idrak edemese de mü’min gönüller bunu idrak etmelidir.
Zaman denilen yolda ilerleyip içindeki değerleri fark edemeyen gönül kördür. Ettiği duaların kabul olduğunu görmeyip de “her şeyi kendim yaptım, ben kazandım.” diyen kişi sadece zamana ve yaptıklarına inanmış, zamanın da Rabbi olan, Rabbül âlemin olan Allah’ı hakkıyla takdir edememiştir. Tıpkı Yüce Rabbimizin “Biz Kur’an-ı Kadir gecesinde indirdik. Kadir gecesinin ne olduğunu sen nereden bileceksin? Kadir gecesi bin aydan daha hayırlıdır. Melekler ve Ruh o gece Rablerinin izniyle, her iş için inerler. O gece, tanyeri ağarıncaya kadar süren bir selâmettir.” (Kadir, 1-5) ayetlerini çeşitli tevillerle kadir gecesinin değerini yıpratıp neredeyse artık böyle bir gece yok diyecek kadar anlayış sahibi olanlar gibi.
Biz bir yolculuğa çıkmıyoruz. Aylar öncesinden hatta yıllar öncesinden bir yolculuğa çıktık zaten. Tabi ki yolu ve yolculuğu fark etmeyen gene etmedi. Hep aynı yerde durduğunu sadece dünyanın döndüğünü zannetti. Oysa kendi de şekilden şekle, halden hale dönmüştü, doğumundan sonra maddi ve manevi epey yol kaydetti. Etrafımıza bakmalıyız. Yolumuzdaki hayır hazinelerinden, rahmet yağmurlarından istifade etmeliyiz.
Yine üç aylardayız, yine Ramazanı Şerif geliyor. Yine Kur’an’ın nazil olduğu günler geliyor. Şimdiye kadar fark edemediysek şimdi uyanık olalım, Kur’an bizim için bir nur ve hidayet kaynağıdır. Dertlerimizin şifasını onda arayalım, ümmetimizin parçalanmışlığının çaresini onda arayalım, ailemizdeki fırtınaların sakin limanını onda arayalım, ebedi bir hayatta rezil olmadan salihlerle beraber olmanın yolunu onda arayalım, arayalım, arayalım zira tüm dertlerin çaresi Allah’ta ve onun yüce kitabındadır.
“Ramazan ayı, insanlara yol gösteren, hidayeti, doğruyu ve yanlışı ayırt edip açıklayan Kur’an’ın indirildiği aydır. İçinizden kim o aya yetişirse oruç tutsun. Kim hasta olur yahut seferde bulunursa tutamadığı günler sayısınca başka günlerde oruç tutsun. Allah sizin için kolaylık ister, güçlük istemez. Sayıyı tamamlamanızı, size doğru yolu gösterdiğinden dolayı Allah’ı tekbir etmenizi ister. Umulur ki şükredersiniz.” (Bakara, 185)
Doğum günümüzü, düğünümüzü, çocuklarımızın doğduğu günleri nasıl hatırlıyorsak, Efendimizin doğum gününü, Kur’an’ın gönderildiği Kadir gecesini nasıl hatırlıyorsak; “Allah’tan gelen öğütlerin ve O’nun indirdiği gerçeğin etkisi ile mü’minlerin kalplerinin yumuşayacağı, ürpereceği gün hâlâ gelmedi mi? Mü’minler daha önce kendilerine kutsal kitap verilenler gibi olmasınlar. Uzun zaman geçince onların kalpleri katılaştı ve çoğu yoldan çıkmış kimseler oldu.” (Hadid, 16) ayetini de hatırlayalım.
Gönlümüzü Allah’ın ayetlerine daha da yatkın hale getirelim. Allah’ı anmakla etleri ve derileri daha leyyinleşmiş kullar olmak için yeni bir besmele çekip yeni bir hayata başlayalım. Tıpkı Kur’an’ın ilk nazil olduğunu duyanlar gibi bu günü unutmayalım. Ramazan’dan, Kadir’den, oruçtan, bayramlardan… istifade edenlerden olalım.
Resul-i Ekrem aleyhisselam’ın: “Oruç insanı cehennem ateşinden koruyan bir kalkandır. Tıpkı sizi harpte ölüme karşı muhafaza eden bir kalkan gibi.” (Nesaî) Oruç ibadeti, mükellefi her türlü manevi mücadeleye hazırlayan bir vesiledir. Oruç ibadetinde esas olan oruçla birlikteki kazanımlarımızla Allah’ın rızasına ulaşmamızdır. Oruç geceleri kahvehane, oyun ve eğlence geceleri değildir.
“Kim yalan söylemeyi ve yalan ile amel etmeyi bırakmazsa, Allah Teâlâ o kimsenin yemesini, içmesini bırakmasına hiç kıymet vermez, iltifat etmez.” (Buhari)
“Oruç bir kalkandır. Oruçlu kötü (kem) söz söylemesin. Kendisiyle itişmek ve dalaşmak isteyene iki defa ‘Ben oruçluyum’ desin ve uymasın. Ruhum yed-i kudretinde olan Allah Teâlâ’ya yemin ederim ki; oruçlu ağzın (açlık) kokusu, Allah indinde misk kokusundan daha temizdir. Cenab-ı Hak buyurmuştur ki: “Oruçlu kimse benim rızam için yemesini, içmesini ve cinsi arzularını bırakmıştır. Oruç doğrudan doğruya bana edilen (riya karışmayan) bir ibadettir. Onun sayısız sevabını da, doğrudan doğruya ben veririm. Hâlbuki başka ibadetlerin hepsi on misliyle ödenmektedir.” (Buhari)
Allah’a iman eden ve O’nun dini uğruna cihada karar veren mü’minler; şehvetlerden alıkoyan ve ihlâsı artıran oruç ile kuvvetli bir iradeye sahip olurlar. Çile hanelere çekilirler, itikâfa girerler, uzlet ararlar. Çıktığımız bu yolculuktaki on iki duraktan bir tanesi de Ramazan ayıdır. Bu aya değer katan iki eşsiz hazine Kur’an ve oruçtur. İşte bize halk içinde uzlet fırsatı. Zilhicce ayındaki on gece’ye Rabbimiz yemin eder. Kurban günleri, arefe günleri istesek de istemesek de her yıl yolumuzun geçtiği Cenab-ı Hakkın rahmet sofralarıdır. Rabbim gözümüzü ve gönlümüzü ona açsın.