Nimeti Nikbete Çevirmeyelim

Rabbimiz tarafından ömrümüzün sonuna kadar çeşit çeşit imtihanlardan geçirileceğiz. Bu imtihanlardan biri de nimet bolluğu ve nimet darlığı ile imtihandır. Bütün imtihan türlerinde olduğu gibi bu imtihanı başarmanın yolu da güçlü bir imana sahip olmaktır. Maddi ve manevi nimetlerin hepsi Rabbimizin lütuf ve ihsanı olduğu asla unutulmamalıdır. Nimetlerin açık ve gizlilerini de görüp fark edelim de nimetlere şükredip nankörlük etmeyelim.
Nimet bolluğu da nimet darlığı da Rabbimizden olduğunu unutmayalım. Her halde imtihanı başarmaya çalışıp Rabbimizden yardım isteyelim. Rasulullah aleyhisselam “aşırı fakirlik”ten Allah’a sığındığı gibi Rabbinden “bir gün aç, bir gün tok olmayı” dilemiştir.
Müslüman nimetle imtihanında şunu diyebilmelidir:
Ne varlığa sevinirim.
Ne yokluğa yerinirim.
Neden? Çünkü taksimi yapan mülkün sahibi Yüce Rabbimizdir.
Dünya hırsı gözünü ve gönlünü bürümüş öyle Müslümanlara şahit olmaktayız ki ilahi taksime razı olmadığını her haliyle belli etmektedir. Zenginliği tek gaye edinmiş bu gafiller haram sınırlarını da zorlayarak ömrünü mal istifçiliğine feda etmiştir. İslam’da zenginlik bir zül değildir. Gayri meşru yollarla nimet elde etmek, bunu kendi gayret ve çabasının bir neticesi olarak görmek ise zemmedilmiştir.
“Kâfir olanlar için dünya hayatı cazip kılındı. (Bu yüzden) onlar, iman edenler ile alay ettiler. Oysaki (iman edip) inkârdan sakınanlar kıyamet gününde onların üstündedir. Allah dilediğine hesapsız rızık verir.” Bakara, 212
Ebu Cehil ve arkadaşları fakir müminler ile alay etmişler de bunun üzerine bu ayet nazil oldu.
Dünya hayatına aşırı düşkünlük kâfirlerin vasfıdır. Üstün değer olarak sadece maddeyi görüp bu imkâna sahip olmayan fakirleri küçümseme, insanların fakirlikleri ile alay etmek de kâfirlerin alametlerindendir. Bu rızkın Allah’tan olduğunu unutup kendi becerileri olarak görmelerinin neticesidir. Kullar için en büyük nimet iman nimetidir, Din nimetidir, Rabbin rızasını kazanma nimetidir. Allah yolunda olma, Allah yolunda ölme büyük nimetlerdir.
Rabbimiz;
“Ey gökleri ve yeri yaratan! Sen dünyada da ahirette de benim sahibimsin. Beni Müslüman olarak öldür ve beni Salihler arasına kat!..” Yusuf, 101 buyurmaktadır.
Rabbimizin kullarına ihsan ettiği nimetleri saymak mümkün değildir. Bu kadar bol nimete karşı insanın durumu nedir: Ya şükür, ya küfür.
İnsanlar birbirlerine yaptıkları küçük bir iyiliğe karşı nankörlüğü asla kabullenemez. Kendi kendilerini yer bitirirler de “Ben şöyle iyilikler yaptım da o bana kötü mukabelede bulundu.” diye şikayetlenir dururlar.
Ya insanların Rablerine karşı nankörlükleri… Bir bakalım da Rabbimizin kullarına şefkat ve merhametinin sınırsızlığını idrak edelim.
Rabbimiz:
“Allah, bir ülkeyi örnek verdi: Bu ülke güvenli huzurlu idi. Ona rızık her yerden bol bol gelirdi. Sonra onlar Allah’ın nimetlerine nankörlük ettiler. Allah da onlara, yaptıklarından ötürü açlık ve korku sıkıntısını tattırdı.” Nahl, 112 buyurmaktadır.
Rabbimizin ihsanda bulunduğu sayısız nimetlere karşı küfran-ı nimetle bulunmak en büyük bir nankörlüktür. Bu nankörlük dünyevî ve uhrevî felaketlere davetiye çıkarmaktır. Nimetler karşısında insanların durumlarını da Rabbimiz bizlere şöyle haber vermektedir;
“Fakat insan, Rabbi kendisini imtihan edip de ikramda bulunduğunda ve bol nimet verdiğinde ‘Rabbim bana ikram etti’ der. Onu imtihan edip rızkını daralttığında ise ‘Rabbim beni önemsemedi.’ der.” Fecr, 15-16
“İnsanın başına bir sıkıntı gelince, Rabbine yönelerek ona yalvarır. Sonra Allah ona bir nimet verince, önceden yalvarmış olduğunu unutur. Allah’ın yolundan saptırmak için ona eşler koşar. (Ey Muhammed) deki: Küfrünle biraz eğlene dur; çünkü sen, muhakkak cehennem ehlindensin!” Zümer, 8
Aklını kullanabilen Müslüman sürekli sayısız fani nimetleri şükrederken, sınırsız ahiret nimetlerine kavuşmak için çalışır, çabalar ve Rabbinden yardım diler.
Rabbimizin kullarına karşı nimetini genişletip daraltmasından dolayı kulların davranışları ne kadar farklılıklar arz etmektedir. Rabbimizin dünyevî nimetleri geçici, uhrevî nimetleri ise ebedidir. Akıl nimetini kullanabilenler, ahiret nimetlerini hep dünya nimetlerine tercih etmişlerdir. Akıl nimetlerini kullanmayanlar ise hep fâni nimetleri ebedî olana tercih etmişlerdir.
“…Onlara deki; dünya menfaati önemsizdir. Allah’tan korkanlar için ahiret daha hayırlıdır… Nisa, 77
O halde, dünya hayatını ahiret karşılığında satanlar Allah yolunda savaşsınlar. Kim Allah yolunda savaşır da öldürülür veya galip gelirse biz ona yakında büyük bir mükâfat vereceğiz.’ buyurmaktadır.” Nisa, 74 buyurmaktadır.
Öyleyse Müslüman’ın nimet bolluğunda ve darlığında tavrı; “Rabbinin nimetini minnet ve şükranla an.” Duha, 11 ayeti olmalıdır.
Akıllı Müslümanın yapacağı her hal ve durumda Rabbinin nimetlerini minnet ve şükranla anmaktan başka bir şey değildir. Rabbimizin nimetleri nasıl minnet ve şükranla anılmaz. Sadece sıhhat ve afiyetle olan bedenimizin şükrünü ifa etmekten acizken kim iki gözüne karşılık dünyayı alır. Kim iki eline karşılık dünyayı alır. Kim iki ayağına karşılık tüm dünyayı almayı kabul eder. Öyleyse sadece dünyalara bedel bir bedenimiz ve bu bedenin hayatiyetini devam ettirecek nimetler var. Bedenin normal yollar dışında hayatiyetini devam ettirmeye hangi zenginin maddi imkânı yeter. Müslüman’ın hayat standardı ne olursa olsun bu durum Allah Teâlâ’ya kulluğunu menfi yönde etkilememelidir. Rabbimizin sayısız nimetlerine şükür ancak bu yolla mümkündür.
İlkadım Dergimizin …. sayısındaki yazı özetlenmiştir.