Mal da Yalan Mülk de Yalan

Akıl ve irade gibi iki önemli nimete sahip olan insan yeryüzünde kulluk imtihanına tabi tutulmuştur. Bu ilahi sınamanın gereği olarak da farklı farklı kabiliyet ve özellikte yaratılmıştır. Bu durum Kur’an-ı Kerim’de: “Sizleri yeryüzünün halifeleri kılan Allah’tır. O size verdiği çeşitli nimetlerle imtihana çekmek için kiminizi derece derece diğerinizin üzerine çıkardı. (Enam, 165) buyrularak belirtilmektedir. İnsanların farklı fıtratlarının olduğu, Allah’ın -celle celâlühû- da bu fıtrata uygun olarak sorumluluk verdiği yani zenginliği kaldırabilecek olana zenginlik, fakirliğe sabredebilecek olana fakirlik verdiği anlatılmaktadır. Yaratılıştaki bu farklılık, başarı ve kazancın da kişiden kişiye değişmesine, bunun sonucunda da zenginlerin ve fakirlerin ortaya çıkmasına sebep olabilmektedir.
İslam dini ne zenginliği üstünlük sebebi ne de fakirliği aşağılık sebebi olarak kabul eder. İslam’a göre üstünlük Allah’ın emir ve yasaklarına en fazla bağlı olmaktadır. Peygamber Efendimiz de “Hepiniz Adem’in çocuklarısınız, Adem ise topraktandır.” buyurarak soyun sopun, makam mevkiin, malın mülkün çok önemli olmadığını, insanların yaratılış itibarıyla eşit olduğunu vurgulamaktadır.
İlahi imtihan gereği ortaya çıkan fakirlik her zaman mutsuzluk getirmeyeceği gibi zenginlik de her zaman mutluluk ve huzur getirmez. Zenginliğin şerre dönüşebilme ihtimali olduğu için Peygamber Efendimiz mü’minlere “Sizden öncekilere bolca verildiği gibi size de dünya nimetlerinin bolca verilmesinden korkuyorum. Korkuyorum çünkü sizden öncekiler gibi siz de birbirinizle yarışmaya kalkar, birbirinize hased eder, birbirinize sırt çevirir, düşmanlık eder ve birbirinizin kanını dökmeye yeltenirsiniz de neticede bu şımartıcı mal varlığı sizden öncekiler gibi sizi de felakete götürür. Dünya ve ahiretinizi mahveder.” (İbn Mace) buyurarak sahip olunan malın Rabbimiz tarafından bizlere onun istediği şekilde kullanılmak üzere emanet olarak verildiğini unutmamız durumunda bu malın bizim için şerre dönüşeceğini, bunun tam tersi olarak ise sahip olduğumuz dünya mallarının hakkın rızasına uygun olarak, halka hizmette kullandığımızda hayra dönüşeceğini vurgulamıştır.
Sahip olunan malların zaman zaman artıp azalması da imtihanın bir gereğidir. Bazen malımız artar ki acaba şükredip muhtaçlarla paylaşacak mıyız yoksa mal çokluğundan dolayı azıp malı vereni unutup sapıtacak mıyız? Bazen de malımız azalır ki o zaman da Rabbimin takdiridir deyip sabır mı edeceğiz yoksa neden bize az verdin diye yaratana isyan mı edeceğiz? Bu imtihanda şükredip sabretmeyi ve paylaşmayı seçersek malımız artar, isyan etmeyi seçip nankörlük edersek malımız azalır.
Zekât ve sadaka da malın artmasını sağlar. Zekât, fakir Müslüman’ın zengin Müslüman’ın malı üzerindeki hakkıdır. Zengin, fakire malının bir kısmını verdiği zaman zekâtı alan fakir Müslüman ihtiyaçlarını karşıladığı için kalbinde zekâtı veren zengin Müslüman’a karşı bir muhabbet duyar. Onun malının artması için dua eder. Bu durum zengin olan Müslüman’ın malının artmasına ve aralarındaki kardeşlik duygularının gelişmesine katkı sağlar.
Müslüman, Rabbinin “İnsana ancak çalıştığının karşılığı vardır” ilahi emrinin gereği olarak çok çalışmalıdır. Zengin olup mal ile de İslam’a hizmet edebilmek için çalışıp helalinden mal kazanmaya gayret etmelidir. Dünya hayatında başkasına muhtaç olup yüz suyu dökmemek, alan el değil de veren el olmak için çok çalışmalıdır. Çok çalışan insan çok kazanır, kazandıklarıyla da hem kendinin ve ailesinin rızkını elde eder hem de diğer Müslüman kardeşlerinin ihtiyaçlarını karşılar ve İslami hizmetlere katkı sağlar.
Dünyada sahip olunan şeylerin hesabının ahirette sorulacağını düşünürsek fakir olan Müslüman’ın malının hesabını vermesi daha kolay olacaktır. Zengin olan Müslüman malının her kuruşunu nereden kazanıp nereye harcadığının hesabını verirken fakir Müslüman’ın maldan dolayı hesabı daha hızlı ve kolay olacaktır.
Fakirlik kişinin toplum içinde kendini hakir görerek utanacağı, sıkılacağı bir durum değildir. Bu durum Rabbinin onun için uygun gördüğü bir takdiridir. Yapması gereken sahip olduklarına şükredip onu verenin taksimatına rıza göstermek ve kazancının artması için daha fazla çalışmaktır. Mal mülk dünyada kalıcı olan şeyler değildir. Yarın ne olacağımızı ancak Allah -celle celâlühû- bilir, biz bilemeyiz.
Bugün zengin olan kimseler yarın deprem, ekonomik kriz, savaş gibi herhangi bir nedenden dolayı sadakaya muhtaç hale gelebilirler. Bunun en açık örneği ülkemizde ve başka bölgelerde mülteci olarak yaşayan Suriyeli kardeşlerimizdir. Daha birkaç yıl önce birçoğu gelir durumu iyi olan meslek ve iş yeri sahibi insanlardı. Ülkelerindeki zulüm ve vahşetten dolayı her şeylerini kaybederek mülteci konumuna düştüler. Şu anda zekât ve sadakaya muhtaç hale geldiler. Bundan herkesin çıkarması gereken ders ve ibretler vardır.
Fakirlik dünya hayatında bazı dünyalıklardan istifade edememeye sebep olabilir. Ama asıl güzel şeylerin ahirette olduğunu bilen fakir bir Müslüman dünya nimetlerinden burada faydalanamasa da ahirette onların çok daha güzellerine ulaşacağına inandığı için üzülmez. Asıl üzülmesi gereken dünyada sınırsız bir şekilde haram helal demeden dünya nimetlerinden faydalanıp ahirette cennet nimetlerinden mahrum olacak kimselerdir.
Asıl zenginlik mal mülk çokluğu değil gönül zenginliğidir. Sahip olunan şeylerin başkalarıyla paylaşılabilmesidir. Asıl fakirlik ise malın azlığı değil imanın yokluğudur. Rabbini bilen ve O’nu tanıyan kimsenin gönlü çok zengindir. Rabbini bilmekten yoksun olan kişinin ise gönlü çorak ve çok fakirdir.
Sonuç olarak dünya malının hem zengin hem de fakir için bir imtihan vesilesi olduğunu unutmamak gerekir. Az olduğu zaman sabredip helal çerçevede çalışıp gayret göstererek çoğaltmaya çalışmalı, çok olduğu zaman şükredip malının bir kısmını muhtaç kardeşleriyle paylaşmalıdır. Dünya nimetlerinin geçici olduğunu, ebedi saadetin ve mutluluğun ahirette olduğunu unutmamak gerekir.
Mal sahibi mülk sahibi
Hani bunun ilk sahibi
Mal da yalan mülkte yalan
Var biraz da sen oyalan