Şapkası Sembol Sembolü Şapka Adam

Şapkası Sembol Sembolü Şapka Adam

“Süleyman kuş dili bilir dediler,
Süleyman var Süleyman’dan içerû.”  (Yunus Emre)

Bu Süleyman, bizim Yunus’un bahsettiği, “kuş dili” bilen  Süleyman değil!..

Bu Süleyman; sembolü şapka, şapkası sembol olan, Süleyman!..

Bu Süleyman; 91 yıllık ömrünün 50 yılını siyasette geçirmiş, ülkeye iyi-kötü hizmet etmiş, ardında acı tatlı hatıralar bırakmış Süleyman!..

Bu Süleyman’ın içinde, o sembol şapkanın altında, başka Süleyman’lar da vardır!..

“Morrison Süleyman” var!..

“Mason Süleyman” var!..

“Nurlu Süleyman” var!..

“Çoban Sülü” var!..

“Baba Süleyman” var!..

Bu isimleri, bu Süleyman’a bu halk verdi.

Muhalefette iken, sihirli şapkasıyla meydanları dolduran ve meydanlara hakim, kendine has üslubu ve demagojiyle muhataplarına kök söktüren Süleyman var!..

“Elinde Kur’an, göğsünde iman, geliyor nurlu Süleyman!” anonslarıyla miting meydanlarında Kur’an öpüp, sonrada üzerine şapkasını koyan Süleyman var!..

Bu Süleyman;  iktidarda iken, bir takım müdahale ve darbelere maruz kalmış, zamana ve zemine göre gayet güzel konuşan, hafızası kuvvetli, zeki, ikna kabiliyeti yüksek, nabzın atışına göre vereceği şerbetin dozunu gayet iyi ayarlar!..

Başbakan Demirel Süleyman’ın bütün yaptıklarını, 9.ncu Cumhurbaşkanı Demirel Süleyman tamamen yıktı…

Siyaset hayatında, halk tarafından kolay kolay unutulmayacak ilginç  sözler bıraktı.. İşte, patenti Demirel’e ait o ilginç sözlerden birkaç tanesi.. Yorumu size ait..

•   “Demokraside çâreler tükenmez.”

•   “Bana sağcılar adam öldürtüyor dedirtemezsiniz.”

•   “Vaa mı bunun başka izah taazı.”

•   “GAP’ı kimseye gap diye gaptırmam.”

•   “Memlekette benzin vaadı da biz mi içtik?”

•   “Mizah bir yumruktur, ne zaman kime değeceği belli olmaz.”

•   “Açım diyene geber diyemezsiniz.”

•   “Ege bir Yunan gölü değildir. Ege bir Türk gölü de değildir. Binaenaleyh Ege bir göl de değildir.”

•   “Dünkü güneşle bugünkü çamaşır kurutulmaz.”

•   Güniz sokakta Nazmiye ile tavuk mu besleyeceğiz.”

(İlksan skandalı için:)
•   “Verdimse ben verdim.”

(Çaya yapılan zammı soran muhabire:)
•   “Çaya yapılan zam değildir. Kalite ayarlamasıdır. Çayın kalitesi yükseltildi.”

(1978 de CHP’nin, hızlandırılmış eğitimle 40 günde doğru dürüst Türkçe bilmeyenleri öğretmen yapması üzerine:)
•   “Kırk günde kabak yetişmez.”

(17 Ağustos 1999 depremiyle ilgili olarak:)
•   Binaenaleyh, Türkiye’nin altı çürüktür. Türkiye’nin altı çürüktür diye, bırakıp gidecek değiliz. Bununla yaşamasını öğreneceğiz.”

(1960’lı yıllar… Kıbrıs meselesi nedeniyle, İngiltere ile Türkiye’nin arası kötü. Tam da bu sırada Demirel İngiltere’ye ziyarete gidiyor. Dönüşte gazetecilerin; Efendim, neden İngiliz Dış İlişkiler Bakanı’nın elini sıktınız? Sorusuna verdiği cevap:)
•   “Neresini sıkacaktım kardeşim?”

(CHP’nin plânlı kalkınma önerisine verdiği cevap:)
•   “Bize plân değil, pilav lazım.”

•   “Sizden ödünç oy istiyorum, ödünç ooy.. Kendim için istiyorsam nâmerdim.”

•   “Memleket meselesi bir parkta oturarak halledilseydi, çok büyük bir park yaptırır, hep beraber içinde otururduk.”

(Bir Kayseri mitingi sonrası:)
•   “Kayseri’liler benden daha da uyanık.”

•   “Köprülerin altından daha çok su akar. Dünyanın sonu değil.”

•   “Binaenaleyh, öküzün altında buzağı aramanın manâsı yoktur.”

•   “Ecevit’e dört kaz teslim etsen, akşama üçünü kaybedip gelir.”

•   “Aksini diyenin alnını garışlarım.”

•   “Genelevleri kapatalım da millet bizi mi şey yapsın.”

•   “Meseleyi mesele olmaktan çıkarırsan, ortada mesele kalmaz.”

(Başbakanken bir televizyon programında kendisine ; “Sizi o bulunduğunuz yerden 6 defa indirdiler, hâlâ orada nasıl duruyorsunuz?’ diye soran gazeteciye verdiği cevap:)
•   “Ben altı kere gittiysem, 7 kere geldim.”

En meşhur iki sözü:
•   “Dün dündür.. Bugün bugündür.”

Evet..Yarından hiç bahsetmedi.. Hâlbuki Cenab-ı Hak; ahiret hayatından “yârın” diye bahsediyor ve soruyor: “Yârın için ne hazırladın Eyy İnsan?”
•   “Yürümekle Yollar Aşınmaz.”

Yolların aşınıp aşınmadığını  yolcuya ve yollara sormak lâzım..

Oysa açtığı o yollarda yürüyen yolcuların, aşınmadık  mukaddes hiç bir değeri kalmadı!..

1980 öncesi, Nevşehir’de memuriyet yıllarımızdı. Korkut Özal gelmişti. Akşam bir kardeşin evindeki özel bir sohbette şöyle bir hâtırasını anlattı:

“-Süleyman Demirel Başbakan oldu… Yaptığı ilk icraat, Orta Doğu Teknik Üniversitesine, Kemal Kürdaş isminde birini Rektör olarak atamak oldu..  Atadığı bu rektörün ilk icraatı da, Üniversite de ‘Nazım Hikmet’ köşesini kurmak oldu…

Gün geçtikçe Sol düşünce ODTÜ’de hareketlenmeye başladı… Bir gün randevu alıp Sayın Demirel’i ziyarete gittim.. Dedim ki:

-“Sayın Başbakanım; ODTÜ’nün geleceğini iyi görmüyorum… Sol ve Marksist hareketler kıpırdanmaya başladı… ODTÜ elden gidiyor, acilen tedbir almamız gerekir.”

Bunun üzerine Sayın Demirel, oturduğu koltuğunda şöyle geriye doğru yaslanarak, biraz da tebessümle bana dedi ki;

-“ Korkut Korkut… Benim bu memlekette her zaman için 5 milyon oyum var!… Bir Orta Doğu elden gitmiş olsa, ne olur yani?”!..

Tabi böyle bir cevap beklemiyordum, çok üzüldüm. Ayağa kalktım ve:

-“Sayın Başbakan; Sana bugün bu 5 milyon oyu veren vatandaşların çocuklarını, yârın karşında bulacaksın.” dedim ve çıktım…

Sayın Demirel hayatında bütün Kemalleri sevdi, korudu ve kolladı!..

Kemal Kürdaş’la kalmadı… İki dönem YÖK Başkanlığına getirdiği pürüzlü Kemal Gürüz, İTÜ’de ikna odaları kurduran rektör Kemal Alemdaroğlu, yürüyen merdivene ters binen Kemal Kılıçdaroğlu…

Kılıçdaroğlu; İslamköy’e cenaze için gelirken Gönen kavşağında yolu şaşırdığı gibi, cenaze namazında da kıble’yi tutturamadı..Yönü, kıble yerine imama dönüktü…

Evet, ODTÜ o günden bu yana sancılıdır. Hep merak etmişimdir, sahi Ortadoğu ne demek?

Niçin orta kuzey, orta güney, orta batı yokta, Ortadoğu var?!…

Ortadoğu dedikleri yerin, kıyısı nerelerdir?!..

Ortadoğu adını kim, neye göre, ne zaman koymuş?!..

Türkiye’yi 7 idari bölgeye sahi ne zaman,niye bölmüşler?!..

Cevabını bulamadığımız sorular yoruyor bizi!..

Demirel bir misyon adamıydı, misyonunu tamamladı ve gitti..

Dedik ya Cumhurbaşkanı Demirel, Başbakan Demirel’e düşman oldu…

Başbakanken Köprü Dergisine verdiği bir röportajda diyordu ki:

“Anadolu kadınının  yüzde sekseninin başı örtülüdür, yazmalıdır, yaşmaklıdır. İşte benim anam. Yazmayı yaşmağı çıkarabilir misiniz ondan. Lüzum var mı, hacet var mı? Pekâlâ güzel kıyafettir o… Hiç kimse ondan rahatsız olmaz. ‘Çağdaş kıyafete uymuyor’ da demez.”

“Başörtüsü için ‘Kıyafet Kanununa aykırı’ diyorlar.. O zaman Kıyafet Kanununu düzeltsinler. Kıyafet Kanunu gökten mi indi ki?. Mesele kanunsa değiştiririz.. Kıyafetin kanunla tanziminin zamanı geçmedi mi?..”

“Kadının başını zorla açamazsınız. Bunu kimse yapamaz. ‘isteyen açsın, isteyen kapatsın’ dediğiniz zaman mesele biter.”

Peki, Milletvekili seçilip başörtüsüyle yemin etmek isteyen Merve Kavakçı Hanımı; Zahmetli Ecevit:

“Burası Devlete meydan okuyacak yer değildir.” diye höykürerek meclisten attırırken, Merve Hanımı, ‘Ajanlıkla, provakatörlükle’ itham eden Demirel, hangi Demirel’di?..

Başbakan iken, İmam-hatip liseleri ile ilgili:

“İmam-hatip okullarının gayesi sadece din adamı yetiştirmek değildir. Dini bilen Türk vatandaşı yetiştirmektir. Dini bilen Türk vatandaşı doktor, mühendis, hakim olsa,daha iyi değil mi?” diyen Demirel, nereye gitti?..

9’ncu Cumhurbaşkanı olup da, 9’ncu senfoniyi  dinlerken, ayağa kalkıp; ‘İşte çağdaş Türkiye buu.’ diyen Demirel’i kaç kişi tanıdı?..

‘Okumak isteyip de başını açmayan Arabistan’a gitsin’ sözü inançlı yürekleri ne kadar da incitti..

28 Şubat Darbesinde, Demokrasiye ‘balans ayarını’ darbecilerle birlikte yaptı…

Millet ile kurduğu gönül köprülerini kendisi yıktı…

Yıktığı köprülerin yerine Çin seddine benzer duvarları kendisi ördü…

İyi bir senaryo yazarıydı… İyi bir rejisördü…

6 defa gitti, 7 defa geldi… Şimdi 7’nci sefer gitti, bir daha da gelmeyecek…

Çünkü öldü…

Türk Bayrağına sarılı tabutunun içinde kendisi, üzerinde o sembol şapkası vardı..

İkisinin cenaze namazını Diyanet İşleri eski Başkanı M.Nuri Yılmaz kıldırdı.

Cenaze törenine katıldım…

Anıtkabirden sonraki ikinci anıt mezar olacak!.. 58 bin metrekarelik bir alana sahip İslamköy  Çalca tepedeki kabrine defnedildi 20 Haziran Cumartesi günü…

Yani “ Dünya Babalar Günü”nden bir gün önce!..

Ertesi gün, yetim kalan evlatları, ellerlinde top top çiçeklerle, çelenklerle Çalca tepedeki mezarına “Babalar Günü”nü kutlamaya gittiler…

Allah; isteyenlere öyle BABA,

Öyle babaya da böyle hayırlı evlatlar nasip etsin..

YAZAR BİLGİSİ
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.